Siyasetde densizliğin de, pervasızlığın da, utanmazlığın da, topluma karşı sorumsuzluğun da bir sınırı olsa gerekir. Bunun Türkiye`de de böyle olduğunu sanıyordum, demekki yanılmışım. Bazen insan gözünün önünde gün be gün olanları izleyince, öfkesinden ne söyleyeceğini bilemiyebiliyor. Söylenecek çok şey olduğu halde, bu durumda anlamı var mı diye düşünüyor.
Hükümeti kurma görevi verildikten sonra 45 gün içinde hükümet kurulamazsa, Cumhurbaşkanı erken seçim için devreye giriyor. Yani erken seçime gidilmesi kesinlik kazanıyor. Mecliste en büyük gurubu olan parti başkanına, Davutoğlu`na hükümeti kurma görevi veriliyor. İyi de bu sürenin neredeyse tamamını kullansın diye değil. Bu sürenin 41 gününü kullanan Davutoğlu, zaten kurulmasın diye aldığı direktife uyarak, hükümeti kurmadı.
CHP ile koalisyon görüşmelerinin yapılması için komisyonlar kuruldu. Bir ay süreyle ortak koalisyona ilişkin gerekli konularda uzun süren görüşmeler yapıldı. Sonuçları parti liderlerine bildirildi. Sonra da liderler zirve görüşmelerinde birlikte koalisyonun olup olamiyacağına karar vereceklerdi. Üzerinde bir ay süreyle tartışılan konularda uzlaşma sağlanıp sağlanamiyacağına tam yetkili olduğu açıklanan iki lider karar verecekti. Hatta ilk zirve toplantısı 4,5 saat sürünce, demek ki uzlaşma zemini var ki bu denli uzun süren liderler görüşmesi yapılıyor kanısı uyandı kamuoyunda. Artık son görüşmede sonuç belli olacaktı.
SINIRSIZ DENSİZLİK, SORUMSUZLUK VE UTANMAZLIK
Türkiye`de son bir aydır gün be gün terör saldırıları insanların yaşamına neden olur, ülkenin bir çok yerinde can ve mal güvenliği kalmazken, bazı iller arasındaki ana yollar bile kapatılır ve bazılarında sıkı yönetim ilan edilirken, bu nedenle de turizim önemli bir güvenlik açmazı yaşarken ve T.L. hükümet bunalımı nedeniyle sürekli değer kaybederken, Davutoğlu ciddi, ciddi yapılan görüşmeler sonunda CHP ve MHP ye üç ay süreli bir erken seçim önerisi getiriyor. Ülkenin içinde bulunduğu bu içler acısı durum karşısında Türk halkına karşı bundan daha büyük sorumsuzluk, densizlik, utanmazlık ve pervasızlık olur mu?
Yanılmıyorsam CHP görüşmeler başladığında dört yılı içeren, ülkede ivedi olarak yapılması gereken reformları gerçekleştirebilecek, aktüel sorunlara çözüm bulabilecek bir koalisyon ortaklığını istediğini ve bu ortaklığa ilişkin önerilerini, AKP`ye ve Davutoğlu`na açık ve net olarak söylemiştir. Buna rağmen AKP genel başkanı olarak Davutoğlu`nun bu uzun görüşme sürecinden sonra Kasım ayında önseçim yapılması koşulunu teklif etmesi, Türk halkına ve seçmenine ve tabii ki CHP `ye yapılabilecek en büyük hakarettir.
MHP bu deneyimden yola çıkarak, baştan itibaren dört maddesini koalisyonun olmazsa olmazı olarak açıkladı ve erken seçimi ve de azınlık hükümetini kabul etmiyeceğini belirtti.
CHP BU DENSİZLİĞE NEDEN SUSKUN?
45 günlük sürenin 41 günü, Davutoğlu tarafından bu açık oyalama taktiği nedeniyle kullanıldı. CHP haklı olarak hükümeti kurma görevinin derhal Kılıççdaroglu`na verilmesini istiyor. Iyi de bu kalan iki gün içersinde CHP kiminle hangi görüşmeleri yapabilecektir? Girişimler sonuçsuz kalınca da- ki buna kesin gözüyle bakabiliriz- „buyurun CHP de denedi, başaramadı“ denerek, Erdoğan tarafından sahneye konan bu tiyatroya CHP de ortak olmuş olmayacak mı?
Ancak Erdoğan seçimlerden bu yana istediğini uygulayarak, koalisyon kurulmasını engelletti ve Kılıçdaroğlu`na hükümeti kurma görevini vermeyeceğini belirtti.
Kanımca CHP oynanan bu tiyatroyu, AKP ile görüşmelerde ele alınan konuları, anlaşmaya varılan ve varılamayan maddeleri, tüm detaylarıyla üstüne vurgu yaparak açık ve net olarak kamuoyuna açıklamalıdır. Doğrusu ben Kılıçdaroğlu`nun, AKP’nin yaptığı bu sorumsuzluk, saygısızlık ve densizlik karşısında bu denli sessiz kalmasını anlamakta zorlanıyorum. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü sayın Koç 19.8 tarihli açıklamasında Cumhurbaşkanı’na yoğun eleştirilerini yaptı. Ancak AKP ile yapılan görüşmeler hakkında kamuoyu bilgilendirilmedi. Bu konu önemle işlenmelidir.
Yandaş medya daha şimdiden, “CHP ve MHP, AKP ile koalisyona hayır dediler” söylemiyle, ortaya çıkan bu sonucu muhalefete yüklemeye bile başladı.
Düşünüyorum, halkına karşı bu denli sorumsuz, saygısız olan ve kişisel çıkarlarını ülkesinin çıkarlarının üstünde gören demokrasiyle yönetilen bir başka ülke var mıdır? 50 yılı Almanya`da ve uzun yılları siyaset içinde geçmiş birisi olarak böyle bir durumu hatırlamıyorum.
Türk halkının önümüzdeki seçimlerde sahnelenen bu tiyatroyu nasıl değerlendireceğini hep birlikte göreceğiz.