Göç Psikoloji üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Dr. Etem Ete, Elbe Express için Avrupa’ya Mülteci Akınının psikolojini yazdı.
ELBE EXPRESS/ÖZEL HABER
İnsanlık tarihi var olduğundan bu yana göç olayıda bitmemiştir. Mesela ben pekte aktüel olmayan bazı rakamlarla örnekler verim. Amerika’ya 1900’den 1975’e kadar 75 milyon insan göç ediyor. Yılda dünyadaki göç dalgaları 25 milyon civarında. Savaş, din, ırksal sebepler ama en çokta ekonomik nedenlerden dolayı dünyadaki insanlar bir coğrafyadan bir coğrafyada göç ediyorlar. Tabi göçün getirdiği sorunlarda ortaya çıkıyor. Göç edenler kendilerine yeni yaşam alanları açmak istiyorlar. Ama ülkesine göç edilen insanlarında bazı haklı nedenleri oluyor. Kendi toplumlarında azınlık durumuna düşüyorlar. Kendi kazandıkları paralardan daha fazla vergi alınıyor, daha fazla yabancılaşma ve ırkçılık olayları gelişiyor. Özünde bir dönme dolaptır gidiyor, önlenemiyor. Yıllardır galiba insanlık bitene kadarda bu böyle gidecek.
Şimdi kim suçlu?
Birde ilginç bir şey var. Göç, göçeden toplumlar açısından büyük bir dayanışma sağlayacağı yerde, bir önceki göç etmiş insanlar ev sahibi toplumla anlayışıyor, yeni göç eden toplumlarla savaş açıyor. Mesela Amerika’ya yüzyıllar boyunca Polonyalısı, Almanı, Yahudisi, İrlandalısı, Japonu, Güney Amerikalısı göç ediyor en sonunda Amerikanın göç aldığını öğrenen Çinlilerde buraya geliyorlar. Bu sefer ondan önce Amerika’ya gelmiş toplumlar aralarında birlik sağlıyorlar, kanunlar çıkararak Çinlilerin göçünü nasıl engeleyebiliriz, diye. Yani itilmeye, ırkçılıkla dışlanmaya konu olmuş insanlar 20 sene kendini garantiye aldıktan sonra ev sahibiyle birleşip yeni gelenlere savaş açıyor. Buda tabi ilginç bir şeydir.
Kuzey-Güney çelişkisi
Ben Sosyalist Enternayonali 1990’lı yıllara kadar çok yakından izlerdim. Willy Brandt’lar, Olaf Palme’ler yaşadığı zaman demokratik sol akımın liderleri şunu söylemişti: Dünyanın yeni sorunu doğu-batı yani Amerika ile Sovyet Bloğu arasında olmayacak, açlar ile toklar, Kuzey ile Güney arasında çıkacak. Bunu bildiğimiz için ne yapıpta edelim Güney Yarım Küredeki fakir toplumların yaşam ve gelir düzeylerini artırmak için sosyal devlet anlayışını yayıp bu konuda politikalar üretelim. Yoksa makas gittikçe açılacak Dünya’da yeni çelişkiler ortaya çıkacak.
Tabi açında hatası var, tokunda hatası var.
Açlar, bilinç ve eğitim düzeylerinin düşüklüğünden dolayı ne kadar gaddar, faşist lider varsa onları başlarına getiriyorlar, bu yoksulluğu on kat artırıyor. Batıda kendi menfaatleri açısından ne kadar aymaz adam varsa bu ülkelerine yönetmelerine göz yumuyor. Neticede korkunç bir sömürü düzeninde iç savaşlar başlıyor. Din siyasete alet ediliyor, ırkçılık, mezhepçilik artıyor ve insanlar birbirlerini katletmeye başlıyorlar. O zaman azınlıkta olan katledilen ülkelerde 100 binlerce insan başka ülkeler göç etmeye başlıyorlar. Oysa Dünya’daki sosyoloji onu gösteriyor ki yüzbinlerce insanın göçü nedeniyle insanlara toplumlara refah gelmiyor, çelişki daha derinleşiyor.
En büyük bela Emperyalizmdir
Bana sorucak olsanız Dünya’nın en büyük belası emperyalizmdir. Emperyalizm var olduğu sürece bir takım insanlar ezilecek bir takım insanlarda vurgun vuracak. İnsanlar bu gerçeği anlamamakta ısrar edip direniyorlar. O zaman bu sömürü dünyayı terk etmeyecektir.
En son Suriye’deki savaş nedeniyle 2 milyondan fazla insan Türkiye’ye göç etti. Yüzbinlercesi de Türkiye’yi aşıp Avrupa’ya akın etmeye başladılar. Bir taraftan hakları var. Ekmek istiyorlar, eğitim istiyorlar, iyi yaşam koşulları istiyorlar. Onun için yanlış doğru ayırımı yapmadan önce bazı gerçekleri ortaya koymalıyız. Özellikle Atatürk’ün dış politikasında çok önemli bir çizgi vardır. Yakındoğuya ve Ortadoğuya Türkiye müdahale etmesi, lehte ve alehte olmasın. Tabiki kayıtsızda kalmasın. Burada işte ekonomik ve petrol çıkarları olunca batının gözü dönüyor. Her türlü emperyalist ahlaksızlığa girip savaşlar çıkarıyorlar. Bu içsavaşların sonucunda milyonlarca insan yurtdışına göç etmeye başlıyor. Bu göç başlayınca emperyalist ülkeler, gelmesinler diyorlar. Öyleki Türkiye’ye daha büyük kamplar yapalım, bu kamplarda Avrupa’ya kimin gelip gelmeyeceğine biz karar verelim diyorlar. Seçme şeftali gibi işine yarayanları alacak diğer işe yaramayanları bize bırakacaklar. Yani insanlığın ayıbıdır bu. Bizlerde ne yazik ki bu emperyalist oyunları anlayamadığımız için yüzbinlerce insan peşiran oluyorlar.
En acı şeyde bu süreçte hayatlarını kaybeden küçük çocuklara üzülüyorsunuz. Nazım Hikmet’in şiirdeki dediği gibi “Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.” Bizler uyandığımız sürece… Bizler bu emperyalist çıkarlara alet olduğumuz sürece… Bu trajedi böylece sürüp gidecek…