Bir zamanların Yeşilçam filmlerinde yoksul ve deneyimsiz genç kızlarımızın aldatılıp kötü yola düşürülmesi gibi bazı aydınlarımızın aldatılıp tuzağa düşürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz…
Her nasılsa böyle bir tuzağa düşmemeyi başarmış biri olarak, seçim öncesindeki bu son yazıda, “Sivil Darbe” ve “Yalancının Ampulü” adlı kitaplarımda topladığım, hepsi bu sütunda yayımlanmış yazılarımdan “zaman dizimsel” sıralamayla küçük bir seçmeler yapmak istedim…
“AKP liderinin İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığı sırasında yaptığı televizyon konuşmalarını izlerken tarifsiz bir sıkıntı duymuştum. … Şaşılası bir kendini beğenmişlik. Düşüncelerinin doğruluğu konusunda asla kuşku duymamak. Ancak dinsel fanatiklerde, düşünceyle değil inançla hareket edenlerde görülebilecek bir özgüven. Ama bu özgüvende, yine inanmışlara özgü ‘alçakgönüllülük’ten eser yoktu… Tersine, fanatizm kibirle birleşmişti ve asıl iç daraltıcı, sıkıntı verici olan buydu…” (AKP ve Lideri Hakkında / 30 Ekim 2002)
“Bugün ülkemiz, temel eğitimini din adamı yetiştirmek amacıyla kurulan bir eğitim kurumunda almış bir başbakanın partisinin iktidarınca yönetiliyor… Bu başbakanın kimliği, dünya görüşü yeterince açıktır. Sıradan bir din görevlisi tarafından bile söylenmiş olsa toplumda sıkıntı yaratacak sözlerin sahibi bu kişi, bugün karşımızda başbakan olarak bulunmakta…” (Sığ Sularda Derin Dalışlar / 31 Mayıs 2003)
“AKP’nin yaptıkları, yapmaya çalıştıkları ancak ve sadece ‘sivil darbe’ sözcükleriyle nitelenebilir. Tabii, henüz girişim sürecinde bir sivil darbe…” (Sivil Darbe / 4 Ekim 2003)
“AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir İslam cumhuriyetine dönüştürülmesi yolunda, bu iktidar sahiplerinin yakın tarihimizde elde ettiği en büyük kazanımdır.” (“Ilımlı İslam” ve AKP / 7 Aralık 2003)
“AKP yönetimi ülkeyi bir parçalanma, yok olma uçurumuna sürüklüyor. Bu sürüklenişe karşı çıkmak sadece yurttaş olma görevi değil, sözcüğün gerçek anlamıyla insan olma sorumluluğudur.” (Bağımsızlık Ahlâkı / 8 Mayıs 2004)
“AKP iktidarının ne yapmak istediği ve gücü yettiğince de yaptığı gün gibi ortada. İdeolojisi din olan bir siyasal hareket demokrat olamaz. Bunun olabileceğine inanan, inanmak isteyen, öyle görünen, korkak, çıkarcı ya da safdilleri İran’da Humeyni sonrasındaki akıbetin beklediğinden kimse kuşku duymamalı.” (Cumhuriyetin Yasal Savunu Hakkı / 22 Mayıs 2004)
“…ABD önderliğinde günümüzün emperyalist devletleri, ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ adı altında, İngiliz emperyalizminin geçen yüzyıllardaki ‘Uygarlaştırma Görevi’ başlıklı sömürgeleştirme politikasını daha geniş bir alanda ve çok daha vahşi yöntemlerle uygulamaya koymuşken, Türkiye bu emperyalizmin destekçisi ve yardakçısı olarak sahneye çıkıyor. Ve ülke böylece, El Kaide’nin ve her türlü karanlık terörün belki ABD ve herhangi bir Avrupa ülkesinden çok daha fazla hedefi durumuna getiriliyor…” (Zordayız / 12 Haziran 2004)
“Türkiye insanı, etnik kökeni ve sınıfsal konumu ne olursa olsun, ülkesinin geleceği konusunda derin kaygı içindedir. Kaygı duymayanlar, bir avuç omurgasız aydın, ‘ense karartmama’ konusunda pişkinleşmiş teslimiyetçi çevreler, halkla ve ülkeyle somut bir bağı bulunmayan bazı ‘sol’ hayalcilerle dinci ve parçalanmış bir ülkeye doğru gidişi ‘ulusal devletten demokratik devlete geçiş’ olarak tanımlama çabasındaki kimselerdir.” (Federal İslam Cumhuriyetine Doğru / 25 Mart 2006)
“Cumhurbaşkanı olan bir Tayyip Erdoğan’ın siyasetin dışında kalacağını ve böylece AKP ile daha kolay baş edebileceklerini düşünenler varsa, bu olasılık gerçekleşir de AKP lideri Çankaya’ya çıkarsa, ne kadar yanılmış olduklarını acı biçimde göreceklerdir.” (Erdoğan Ülkeyi İç Savaşa Götürür / 15 Temmuz 2006)
Köşemin sınırına dayandığım gibi, yoruldum ve sıkıldım… Fakat seçim öncesindeki bu son yazıda yine de son bir alıntı:
“Yalanın bu ölçüde gerçekliğin yerini aldığı bir başka dönem anımsamıyorum… Bu büyük bir can sıkıntısıdır… Ama sıkılmaya hakkımız yok… Sıkılmaya hakkımız olmadığı kadar, kaybetme hakkına da sahip değiliz…” (Sıkılmaya Hakkımız Yok / 22 Mart 2008)
Seçim öncesi son yazı
Seçim öncesi son yazı
Bir zamanların Yeşilçam filmlerinde yoksul ve deneyimsiz genç kızlarımızın aldatılıp kötü yola düşürülmesi gibi bazı aydınlarımızın aldatılıp tuzağa düşürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz…
Her nasılsa böyle bir tuzağa düşmemeyi başarmış biri olarak, seçim öncesindeki bu son yazıda, “Sivil Darbe” ve “Yalancının Ampulü” adlı kitaplarımda topladığım, hepsi bu sütunda yayımlanmış yazılarımdan “zaman dizimsel” sıralamayla küçük bir seçmeler yapmak istedim…
“AKP liderinin İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığı sırasında yaptığı televizyon konuşmalarını izlerken tarifsiz bir sıkıntı duymuştum. … Şaşılası bir kendini beğenmişlik. Düşüncelerinin doğruluğu konusunda asla kuşku duymamak. Ancak dinsel fanatiklerde, düşünceyle değil inançla hareket edenlerde görülebilecek bir özgüven. Ama bu özgüvende, yine inanmışlara özgü ‘alçakgönüllülük’ten eser yoktu… Tersine, fanatizm kibirle birleşmişti ve asıl iç daraltıcı, sıkıntı verici olan buydu…” (AKP ve Lideri Hakkında / 30 Ekim 2002)
“Bugün ülkemiz, temel eğitimini din adamı yetiştirmek amacıyla kurulan bir eğitim kurumunda almış bir başbakanın partisinin iktidarınca yönetiliyor… Bu başbakanın kimliği, dünya görüşü yeterince açıktır. Sıradan bir din görevlisi tarafından bile söylenmiş olsa toplumda sıkıntı yaratacak sözlerin sahibi bu kişi, bugün karşımızda başbakan olarak bulunmakta…” (Sığ Sularda Derin Dalışlar / 31 Mayıs 2003)
“AKP’nin yaptıkları, yapmaya çalıştıkları ancak ve sadece ‘sivil darbe’ sözcükleriyle nitelenebilir. Tabii, henüz girişim sürecinde bir sivil darbe…” (Sivil Darbe / 4 Ekim 2003)
“AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir İslam cumhuriyetine dönüştürülmesi yolunda, bu iktidar sahiplerinin yakın tarihimizde elde ettiği en büyük kazanımdır.” (“Ilımlı İslam” ve AKP / 7 Aralık 2003)
“AKP yönetimi ülkeyi bir parçalanma, yok olma uçurumuna sürüklüyor. Bu sürüklenişe karşı çıkmak sadece yurttaş olma görevi değil, sözcüğün gerçek anlamıyla insan olma sorumluluğudur.” (Bağımsızlık Ahlâkı / 8 Mayıs 2004)
“AKP iktidarının ne yapmak istediği ve gücü yettiğince de yaptığı gün gibi ortada. İdeolojisi din olan bir siyasal hareket demokrat olamaz. Bunun olabileceğine inanan, inanmak isteyen, öyle görünen, korkak, çıkarcı ya da safdilleri İran’da Humeyni sonrasındaki akıbetin beklediğinden kimse kuşku duymamalı.” (Cumhuriyetin Yasal Savunu Hakkı / 22 Mayıs 2004)
“…ABD önderliğinde günümüzün emperyalist devletleri, ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ adı altında, İngiliz emperyalizminin geçen yüzyıllardaki ‘Uygarlaştırma Görevi’ başlıklı sömürgeleştirme politikasını daha geniş bir alanda ve çok daha vahşi yöntemlerle uygulamaya koymuşken, Türkiye bu emperyalizmin destekçisi ve yardakçısı olarak sahneye çıkıyor. Ve ülke böylece, El Kaide’nin ve her türlü karanlık terörün belki ABD ve herhangi bir Avrupa ülkesinden çok daha fazla hedefi durumuna getiriliyor…” (Zordayız / 12 Haziran 2004)
“Türkiye insanı, etnik kökeni ve sınıfsal konumu ne olursa olsun, ülkesinin geleceği konusunda derin kaygı içindedir. Kaygı duymayanlar, bir avuç omurgasız aydın, ‘ense karartmama’ konusunda pişkinleşmiş teslimiyetçi çevreler, halkla ve ülkeyle somut bir bağı bulunmayan bazı ‘sol’ hayalcilerle dinci ve parçalanmış bir ülkeye doğru gidişi ‘ulusal devletten demokratik devlete geçiş’ olarak tanımlama çabasındaki kimselerdir.” (Federal İslam Cumhuriyetine Doğru / 25 Mart 2006)
“Cumhurbaşkanı olan bir Tayyip Erdoğan’ın siyasetin dışında kalacağını ve böylece AKP ile daha kolay baş edebileceklerini düşünenler varsa, bu olasılık gerçekleşir de AKP lideri Çankaya’ya çıkarsa, ne kadar yanılmış olduklarını acı biçimde göreceklerdir.” (Erdoğan Ülkeyi İç Savaşa Götürür / 15 Temmuz 2006)
Köşemin sınırına dayandığım gibi, yoruldum ve sıkıldım… Fakat seçim öncesindeki bu son yazıda yine de son bir alıntı:
“Yalanın bu ölçüde gerçekliğin yerini aldığı bir başka dönem anımsamıyorum… Bu büyük bir can sıkıntısıdır… Ama sıkılmaya hakkımız yok… Sıkılmaya hakkımız olmadığı kadar, kaybetme hakkına da sahip değiliz…” (Sıkılmaya Hakkımız Yok / 22 Mart 2008)