Ülkemizdeki katliamların ardından Rus yolcu uçağına karşı gerçekleştiren canavarlık ve hemen arkasından felsefenin anayurtlarından Fransa’da yaşanan vahşet, tam da dünya felsefe gününün kutlandığı bir döneme rastladı.
İnsan böylece ister istemez felsefenin ne olduğu ve katliamların uygulayıcısı IŞİD canilerinin felsefeyle nasıl bir ilişkileri olabileceği konusunda düşünmekten kendini alamıyor…
Felsefe sözcüğü Yunanca düşünmek ve sevmek sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuş.
Yani, düşünce sevgisi, düşünmeyi sevmek.
Beyin yetileri dumura uğramamış birinin düşünmemesi olası değil.
Sevse de sevmese de bir şeyler düşünecektir…
Fakat sorun burada biraz karmaşıklaşıyor…
Düşünmek, fakat neyi, nasıl?
Bilgi sahibi olmadığınız bir alanda istediğiniz kadar düşünün, düşündüğünüzü sanın. Sonuç havanda su dövmek olacaktır…
Demek ki felsefe sözcüğünün dilbilgisel bakımdan anlamının ötesine geçmek, bu düşünme olgusunun bilgiyle ilişkisini irdelemek zorundayız…
Daha açık bir deyişle, düşünmek için bilmek gerekiyor…
Fakat bunu saptamakla da iş bitmiyor…
Bilmek… Bilgi sahibi olmak…
Fakat neyin bilgisi, nasıl bir bilgi?
Bu noktada da karşımızda bütün görkemiyle insana ve evrene ilişkin tüm bilgi alanları yükseliyor…
Buradan çıkarılacak sonuç ise ne kadar çok bilgi sahibi isek, o kadar çok ve derinliğine düşünme yetisine sahip olunacağıdır….
Fakat tam bu noktada da kendini duyumsatan başka soruları yanıtlamak gerekiyor…
***
Bunlardan ilki, her şeyi bilemeyeceğimize göre, neleri öncelikle öğrenmeli, doğru düşünmek için hangi temel bilgilere öncelikle sahip olmalıyız sorusudur.
Bilgiye karşı inancı, bilmeye karşı inanmayı üstün tutanların en sevmedikleri soru budur.
Bunlar hangi türde inançlar olurlarsa olsunlar, düşünmeyi, bu demektir ki felsefeyi reddetme bakımından aralarında fark yoktur.
Bilimsel düşüncenin kendisi de bilinenle yetinmeyi değil, onun ötesine geçmeyi öngörür…
Bu sonsuz bir düşünme sürecidir…
Bilimle sınanıp kanıtlanamamış düşünceler ise varsayımlar ve inançlardır.
Varsayım bilimsel araştırmanın bir evresi; inanç ise bilimle, bilgiyle ilgisi bulunmayan, öznel, kişisel bir kabulleniştir.
Dünya görüşlerinin temellerini bilimsel bilginin değil inanışların oluşturduğu kişiler, bazı bakımlardan en alt basamaklardaki canlılardan da daha geridedirler…
***
Bu kadarla kalsa, bu kendi sorunlarıdır denilip geçilebilir…
Fakat düşünmeyenin düşünene karşı uyguladığı vahşet, kıyım, canavarlık, bütün insanlık tarihinde zaman zaman yaşanan, şimdi de örneklerini görmekte olduğumuz en büyük yıkımdır…
Çünkü bu insanlığın bütün birikimlerinin yıkımı, insanın bütünüyle yok oluşu demektir.
“Düşünüyorum, öyleyse varım” sözü tersine çevrilerek şöyle de söylenebilirdi:
Düşünmüyorsun, öyleyse yoksun..
Ve biraz daha ileri giderek şöyle demek gerekir: Düşünmüyorsun ve düşünmemekle kalmayıp düşüneni yok etmek istiyorsun. Öyleyse, yok edilerek de olsa durdurulman gerekiyor. Çünkü senin kazanman aklın yenilgisi, bu demektir ki insanın, insanlığın yok olması demektir…
***
Bilimsel düşünce, teknolojinin, uzmanlık alanlarının, günlük yaşamsal gereksinimlerin zorunlu kıldığı bilgileri edinmenin ötesinde, varoluşumuzun ve insanlığın geleceğinin akılda, insanın kendisinde, onun yaratıcı yeteneklerinde olduğunu kavramış bilimsel dünya görüşüdür…
Böyleyken, ülkemizde ve belli ölçülerde her yerde, teknoloji olağanüstü denebilecek bir hızla ilerlemekteyken, akılların bilimsel bilgi yerine doğaötesi inanışlarla saptırıldığını görüyoruz…
Böylece, dünyada felsefenin kutlandığı şu günlerde, felsefenin sorunlarıyla değil akıl dışı sapkınlıkların yol açtığı sorunlarla uğraşıyoruz.
Marx, filozofların dünyayı sadece yorumladıklarını, oysa asıl sorunun onu değiştirmek olduğunu söylemişti…
Bu gün tam olarak böyle bir noktadayız.
Felsefenin ve yanı sıra insan aklının ürünü her şeyin, IŞİD canavarlığına ve onu yaratan her türlü akıl dışılığa karşı sadece yorumlamakla kalmaması, bütün alanlarda ve bütün olanaklarıyla savaşması gerekiyor…