Aynı adı taşıyan geçen haftaki yazım okurlarımdan ve arkadaşlarımdan olumlu tepkiler aldı.
“Sıradanlık” kavramının küçümseme olarak anlaşılabileceğini söyleyen dostlarım da oldu.
Kuşkusuz ki amacım küçümseme değil bir saptama ve bu yurttaşa nasıl ulaşılabileceği üzerine düşünmektir…
Onlardan biriyle, bir taksi sürücüsüyle, aramızda sıcağı sıcağına geçen bir konuşmayı özetleyeyim.
Arabanın radyosundaki haber programında devlet yetkili ve sorumlularının Ankara’daki yeni katliam konusunda “kınama”ları sayılıp dökülüyor…
Yüksek sesle “Sizin göreviniz kınama değil, önceden istihbaratını alıp olaya engel olmaktır” dedim ve sürücü arkadaşa bu konuda düşüncesini sordum.
Diyaloğumuz özetle şöyle oldu:
“ – Ne yapsınlar? Devlet her şeyin önceden haberini alamaz ki? Adamlar çok iyi hazırlanmışlar.
-İyi ama, devlet Ankara’da bir önceki katliamın da istihbaratını alamadı. Ya açılım denilen süreçte devletten habersiz hendeklerin kazılması, silahların depolanmasına ne diyeceğiz?
– Açılım zaten yanlıştı. Belediyeler onların elinde. Devlet ne yapsın!
– Devletin valisi, kaymakamı, askeri, polisi yok mu? Türkiye polis kaynıyor. Yüz binlerce polis var. Onlardan habersiz bütün bunlar nasıl olabildi?
– Bizler de kabahatliyiz… Gördüklerimizi, şüphelendiklerimizi haber vermeliyiz…”
Devlete (bu demektir ki hükümete) toz kondurmamaya yeminli sürücü arkadaşın, bu kez savaş tehlikesi üzerine düşüncesini öğrenmeye çalışıyorum. Suriye ile ne sorunumuz vardı, ne diye Ortadoğu bataklığına sürüklendik, diye soruyorum. Bize Musul’u filan vermezler. Alabilsek Kurtuluş Savaşı sırasında alırdık, filan gibi açıklamalarda bulunuyorum…
Gelen dağınık yanıtların satırbaşları özetle şöyle: “NATO bize kalleşlik yapıyor… Esad da orada adam öldürüyor… Erdoğan akıllı adamdır, bizi savaşa sokmaz” vb…
Arabadan inerken, “Görüyorum ki Tayyip’çisin, ben karşısındayım, ama senin görüşüne de saygı duyarım. Yeter ki bütün bu konularda biraz daha düşün” dediğimde, aldığım beklenmedik yanıt “Hayır, Tayyipçi değilim” oluyor…
Tam bir bilgi curcunası ve çorbası…
Enformasyon zehirlenmesi denilen şey…
Ne yazık ki sadece AKP ve Tayyip Erdoğan yandaşları değil, öğrenimsizlerin yanı sıra pek çok öğrenim görmüşü de içinde olmak üzere yurttaşlarımız çoğunlukla bu bilgi ve zihin karışıklığında bocalamakta…
En sıradanları ise kolaycılığı ezbercilikte bulmuş. Yukarıdaki örnekte görülebileceği gibi, genellikle yandaş medyanın yalan ve saptırma şablonlarını, üzerlerinde bir nebze düşünmeksizin tekrarlayıp duruyor…
***
Değişimden korkan, dinsel ve sosyal otorite tapınıcısı, sabit fikirli, öte yandan da ülkesine bağlılığından ve özverisinden kuşku duyulamayacak bu yurttaşlarımıza nasıl ulaşacağı?..
Sanıyorum öncelikle kızmadan, küçümsemeden, o insanlarımızı çok iyi anlamaya, tanımaya, düşünme yetilerinin takılıp tökezlediği noktaları, anketlerle, kişisel ilişkilerle, yaşamlarının içlerine girerek görüp saptamaya çalışarak…
Bu konuda kaygı duyan ve sorumluluk sahibi bütün kurumların, partilerin, sendikaların, derneklerin, sivil toplum kuruluşlarının, laiklik ve aydınlanma değerlerine bağlı herkesin, içtenlikle, özveriyle, açık sözlülük ve cesaretle, her koşulda ve her olanağı değerlendirerek üstlenmesi gereken bir eğitim seferberliğiyle…
Başta laiklik olmak üzere aydınlanma değerlerinin, bu demektir ki gerçek anlamıyla insan olmanın gereklerini savunanlar sıradan yurttaşa ulaşmada yetersiz kalırken bu değerlerin yeminli düşmanları iktidarda olmanın sağladığı eğitim, medya, propaganda olanaklarıyla; baskı, tehdit, yıldırma, göz korkutma yöntemleriyle, bütün bir toplumu sıradanlaştırma yönünde hızla yol alıyor…