Darbenin önünde; dinciler, “Siyasal İslamcı” Fethullah Gülen Cemaati ve onun aklı küçük yaşta ipotek altına alınmış ordusu vardı. Bu darbe girişiminin esas hedefi; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisi ve Türk Silahlı Kuvvetleri idi. Cumhuriyet tarihimizin geçmiş darbelerine de hiç mi hiç benzemiyordu. Çünkü; geçmiş darbelerin hepsinin, darbeyi yapanlar açısından esas hedefi siyasal iktidardı.
Gülen Cemaati’nin serüveni, “Soğuk Savaş” yıllarına kadar gider. Sosyalizme karşı dinci akımların desteklenmesi, küresel bir projeydi. Sovyetler Birliği’ni çevrelemek, istikrarsızlaştırmak ve çökertmek için; Türkiye’nin de bulunduğu yeşil kuşakta dincilik ve bu kapsamda da cemaatler, olabildiğince desteklendi. Gülen Cemaati ise, bunların içinde en başarılı olanı ve 15 Temmuz’da darbe girişimi yapabilecek hale gelebileniydi! Yoksa, yoktu aslında kafa yapısı olarak birbirlerinden farkları!
KAÇSAK, KAPISINA DAYANMAZDIK!
Peki, darbenin arkasında kim vardı? Bu konuda iddialar muhtelif. Kimisi CIA, kimisi MOSSAD, kimisi ise CIA, MOSSAD ve MI-6 beraberce yaptı diyor. Bazıları da; “Madem darbe sonrası durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlenmesine ve kazanmasına yaradı, o zaman darbenin arkasında o var” demeye getiriyordu.
2010’da, Deniz Harp Okulu Komutanı iken, istifa ederek mesleğimden ayrıldım. İstifa etmemin sebebi; cansiperane mücadelemi takdir etmeyen, arkamda durmayan, hatta bana dost ateşi açan komutanlarımdı. Amacım kaçmak değil, daha iyi mücadele etmekti. Kaçmak olsaydı; yazmaz, Türkiye dahil tüm dünyayı dolaşarak konferanslarda bu konuları anlatmaz ve Pensilvanya’nın kapısına hesap sormak için dayanmazdık!
Tüm kumpas davalarını yakından izliyordum. Hatta aileler sorardı; “Ne zaman biter ve tahliye olurlar?” diye. Üzülerek doğrusunu söylerdim; “Bu davaların hukukla ilgisi yok, önde Cemaat, arkada emperyalizm var. Geriye dönülemez eşik geçilmeden asla bırakmazlar” derdim. Hatta birçok kez; “Topluca savunma yapmamaları ve mahkemeyi tanımamaları lazım. Çünkü ülkemizde bugün hukuk; emperyalizmin Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun koruyucusu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı sürdürdüğü 4. Nesil Savaş’ın bir enstrümanıdır. Buna karşı mücadele, onu yok sayarak ve tanımayarak olur” demiştim. Pek inandırıcı bulunmamıştı o gün sözlerimiz!
AZMAZLAR, YAZAMAZLAR DEMİŞTİM!
O günlerde, Balyoz sanıklarının ailelerinden birisi bana geldi. “Yaşadıklarımızı ve arka planını en iyi sen anlatıyorsun. Amerikalı bir gazeteci var; yazıları The New York Times ve The Washington Post gazetelerinde çıkıyor. Onunla mülakat yapar mısın? Bu sayede; dış dünya da Türkiye’de yapılan hukuk rezaletini görür ve Türkiye’ye baskı yapar” dedi. Ben de kendisine; “Bu rezaleti Amerika biliyor, bu işin arkasında onlar var, yazmazlar, yazamazlar” demiştim. Israr edince, kabul etmek zorunda kaldım. Aksi taktirde; korkup kaçmış durumuna düşerdim.
Mülakat yapmamı istedikleri Amerikalı gazeteci; Claire Berlinski idi. Bağdat Caddesi’nde bir kafede buluştuk. Sanırım, en az 3 saat konuştuk. Her şeyi, en ufak detayına kadar anlattım. Tabii ki büyük resmin içinde ABD’nin sorumluluğunu da! Anlattıklarımdan pek hoşlanmamıştı. Tahmin edebileceğiniz gibi; anlattıklarımı yazmadı, yazamadı, bir bölümü ile yazdıysa bile, yayınlamadılar. Sadece kendi blog sitesinde, benimle konuştuğundan ve anlattıklarım karşısında moralinin bozulduğundan kısaca bahsetti.
AMERİKAN HALKINA MEKTUBUMDUR!
4 Temmuz 2013’de, “Amerikan Halkına Mektubumdur” başlıklı bir yazı yazdım. Yazıda; Ergenekon ve Balyoz gibi gayri hukuki kumpas operasyonlarının arkasında ABD’nin olduğunu, Suriye’deki vekalet savaşını desteklediklerini, Amerikan politikalarının dünya ve bölge barışını nasıl tehdit ettiğini anlattım.
Bu yazım; Amerika’da yaşayan Türk Toplumu tarafından çok beğenilmişti. 45 yıldır Amerika’da yaşayan ama geçtiğimiz ay rahmetli olan büyüğüm ve dostum Şadi Dinleç; yazıyı İngilizce’ye çevirdi ve çeşitli medya kurumlarına gönderdi ama çok azı yayınladı. Bu yazımı, halen Türkiye’de yaşayan ve West Point’den (ABD Kara Harp Okulu) mezun olan Jim Ryan benden müsaade isteyerek, Pentagon’da görev yapan tüm amiral ve generallere gönderdi. Ama, hiç yanıt veren olmadı. Yazdıklarıma hak vermişlerdi vermesine ama; proje büyüktü, insani olarak yapabilecekleri bir şey yoktu, susmak zorundaydılar.
DELİ GÖMLEĞİ
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan itibarsızlaştırma operasyonlarının ve Ergenekon ve Balyoz gibi hukuk görünümlü kumpasların önünde Cemaat vardı ama, arkasındaki ABD idi. O gün için işbirliği yaptıkları AKP’nin ve açılımların önünü açmak için ihtiyaç duymuşlardı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti; başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, kendisine giydirilmek istenen “deli gömleği”ni giymek istemiyordu! İşte, operasyonlar ve kumpaslar bunun için yapıldı.
Evet, 15 Temmuz Darbe Girişiminin de arkasında ABD vardı. Esasında, suçüstü yakalanmışlardı. Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas operasyonlarında içeri atılan general ve amirallere sahip çıkmadıkları halde, darbenin içinde yer alan general ve amirallere sahibiyet gösterdiler.
KUMPASA VE DARBEYE DESTEK
CENTCOM (ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı) Komutanı Orgeneral Joseph Votel; “Yakın işbirliği içinde olduğumuz birçok askeri yetkili şu an hapiste. Birlikte yürüttüğümüz operasyonları etkileyeceğinden kaygılanıyorum” dedi. Ayrıca, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü olan E. General James Clapper; “TSK içindeki temizlik, IŞİD ile mücadeleyi zorlaştıracaktır. Muhataplarımızın birçoğu görevinden uzaklaştırıldı ya da tutuklandı. Bunun, Türklerle yürüttüğümüz işbirliğini zayıflatacağı şüphe götürmez” diye açıklama yaptı. Yani kumpas operasyonlarına maruz kalanlara gösterilmeyen destek, halkın üzerine ateş açan darbecilere gösteriliyordu!
Darbe sırasında ve hemen sonrasında ABD, gerçekten sessiz kaldı. Rusya ve İran ise; hemen darbeye karşı tavır aldı ve hükümeti destekledi. Şu anda Batı’da, darbenin arkasında Erdoğan’ın olduğu yaygın olarak yazılıyor, esas darbeyi Erdoğan’nın yaptığı söyleniyor. Hatta; Hitler, Nazi ve Reichstag yangını benzetmeleri bile yapılıyor!