“Bir Çocuğa Layık Olmak” başlıklı şiirim beni en çok uğraştıran şiirlerimden biri oldu.
Topu topu dörder dizelik iki kıtadan oluşan bu şiirin adı, ilk üç ve son üç dizesi zaten hazır gibi gelmiş, ama aradaki iki dize gelmek bilmemişti…
Yine de, içime tam sinmese de, yapabildiğim kadarıyla iki dize daha yazarak şiiri tamamlamış, öylece de kitaplarımdan birinde yayınlamıştım…
Fakat şiir beni kurcalamayı sürdürüyordu…
Derken aklıma bu şiirin adıyla çocuklar için kendi şiirlerimden ve çevirilerimden bir seçki yapmak düşüncesi düştü ve şiiri tekrar ele aldım…
Geçtiğimiz yaz yine bir hayli uğraştıktan sonra sanırım o iki dizeyi de bulabildim ve kitap yayınlandı.
Bu sonuçta yayıncım ve arkadaşım Elif Akkaya’nın heyecanıma benden de çok katılmasının büyük etkisi olduğunu da belirtmeliyim…
Kitap yayınlandı ve çok geçmeden kendimi bir şölenin içinde buldum…
Bir süredir bir çocuk denizinin içinde yüzmenin sevincini yaşıyorum…
Bu sevinci ülkemizin her yöresindeki buluşmalara birlikte katıldığımız Elif ve Haluk Çetin de yaşıyor…
***
TED Koleji öğrencileriyle Hatay ve ardından Karabük’teki buluşmalarımızdan bundan önceki yazılarımda söz etmiştim…
Bu hafta ise İzmir (Güzelbahçe), Aydın (İncirliova), Denizli ve Afyon kolejlerindeki buluşmalarımız gerçekleşti.
Önce ortaokullularla söyleşiyorum…
Bunu liselilerle söyleşimiz izliyor…
Kimi yerlerde akşamları da öğrenci velileriyle şiir müzik dinletimizde buluşuyoruz…
Çocuklarımızla, özellikle de ortaokullularla bu buluşmalar, üst üste seyahatlerin, söyleşilerin, ve ardından gelen kitap imzalarının yorgunluğuna kat kat fazlasıyla değiyor…
***
Söyleşilerimiz sırasında sorularıma gelen yanıtların, yine söyleşilerde ve imzalar sırasında bu sevgili çocukların bana söylediklerinin acaba hangi birinden söz etsem…
Onları dinlerken dikkatle tek tek yüzlerine bakıyor, sözleriyle birlikte görüntülerini de sanki belleğime ve yüreğime yerleştirmek istiyorum…
Kimi duygulu, kimi bilge, kimi utangaç, kimi henüz çok çocuk, ama istisnasız hepsi özgüvenli ve gerçek anlamıyla yarının büyüğü olmayı şimdiden ve çoktan hak etmişler…
Bu sonuçta kuşkusuz başlıca etken TED kolejlerindeki bilimsel, çağdaş, çocuğa ve insana saygılı eğitimdir…
***
İzmir’de lise hazırlık sınıfından bir delikanlının, “Yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz…” konusunda öğretmenlerinin verdiği ödeve ilişkin tek cümlelik unutulmaz yanıtı aynen şöyleydi:
“Bilgiyle ölüm arasındaki süreç, bilgeliktir…”
İrdelediğimize, birlikte vardığımız sonuç ise, bilgeliğe ulaşmakla ölüm duygusunun bile aşılabileceği, ürkütücü olmaktan çıkabileceğidir…
Aydın’da, bu kez salon dolusu ortaokullulara “büyüklerimiz çocuklara layık mı” diye sorduğumda, sanki böyle bir soru bekleniyormuşçasına bir ağızdan yükselen “Hayır!” beni de öğretmenler de şaşırtmıştı…
Nedenini sorduğumda gelen yanıtların birçoğu çocukça ve kimileri çelişkiliydi de… Fakat bir tanesi var ki, unutulmaz:
“Değiller, çünkü işleri güçleri savaş, kavga, çekişme…”
Üzerinde düşünmeye değmez mi?..
Sonraki söyleşilerden birinde ise, yine aynı konuda bir ortaokul öğrencisi, büyüklerle çocuklar arasındaki sorunlarının nedenini “empati” kavramıyla açıkladı…
Yanıt aynen şöyleydi:
“Büyüklerimizi bizimle empati kurmalılar… Fakat bunu yapmıyorlar…”
***
Bu söyleşilerde konularımızın başında şiir geliyor…
Aydın’da ortaokullulara Orhan Veli’nin “Gün Olur” başlıklı şiirindeki “çiçekler gürültüyle açar” dizesinden ne anladıklarını sorduğumda, pek çok ilginç yanıtın yanı sıra ön sırada oturan bir delikanlınınki çarpıcıydı:
“Uzun bir kışın yorgunluğunun ardından gelen tabiatın sesi…”
Bu cümlesini bir yerde kullanabilir miyim diye sorduğumda ise, ne önemi var dercesine bir el hareketiyle “kullan” demesi görülmeye değerdi…
***
Denizli’de “Bebeklerin Ulusu Yok”u teklemeksizin okuyan Derya Çapar; Afyon’da, beni sahnede “Ataol Behramoğlu Mutluluğu” başlıklı şiiriyle karşılayan Duru Özer… Unutulmaz, mucize çocuklar…
Onları anlatmayı sürdüreceğim…