Daha geçen yazımda; Cihat’ın ne olup ne olmadığını, Cihat eğitimin sadece ülkemiz ve bölgemiz için değil, dünya barışı için de tehdit olduğunu anlatmıştık. Üzerinden iki gün geçmeden, İspanya’nın Barselona kentinde terör saldırısı oldu ve 14 masum insan yaşamını kaybetti.
İspanya Başbakanı Mariano Rajoy saldırıyı yapanların Cihatçı olduğunu açıkladı. Zaten eski adıyla IŞİD, yeni adıyla İslam Devleti adlı terör örgütü Barselona saldırısının arkasında olduğunu açıkladı.
Peygamber Kollarını Açmış Bekliyor
Daha önceki örneklerden de biliyoruz; çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı tanımadığı masum insanları bir insan nasıl katledebilir! Hangi ruh hali buna neden olmaktadır? Bu, ancak ve ancak eğitim ve öğretimle olabilir! Küçük yaşta verilmeye başlanan Cihatçı eğitim bu insanları terörist haline getirmiştir. Masum insanları katleden Cihatçı teröristler; Allah’ın yolunda olduklarını, Allah’ın nizamını gerçekleştirmeye çalıştıklarını, canlarıyla ve mallarıyla Allah’ın emirlerini yerine getirdiklerine inandırılmışlardı.
Cihatçı teröristlere; “Allah’ın yolunda canıyla ve malıyla mücadele ederken ölümün son olmadığı, Peygamber’in kollarını açmış onları beklediği” belletildi, onlar da gereğini yaptı!
Tabii ki Emperyalizm Var Ama!..
11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerini vuran uçakların Müslüman pilotları; vuruş anından iki dakika önce Allah’a kavuşacaklarını, Cennet’e gideceklerini sanıyorlardı. İşte bu düşünce ve onun arkasındaki öğreti insanları frankeştayn haline getiriyor ve terörist yapıyor.
“Efendim, bu işin arkasında küresel emperyalizm var” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet, haklısınız ama siz elverişli durumu ve iklimi yaratırsanız, onlar da kullanır. Sorun öğretide! Eğer siz çocuklarınızı ve genç beyinlerinizi bu öğreti ile yetiştirirseniz, terörist olduklarında da şaşırmayacaksınız! Örneğin; niçin ben ve benim gibi bilim egemen kafalı ve eleştirel akla sahip insanları emperyalizm canlı bomba yapamıyor.
Camiden Terörist Çıkmaz mı?
Eğer İslam’ı dinin ötesine taşırsak, siyasetin, ticaretin ve toplumsal ilişkilerin bir aracı haline getirirsek; oradan ne barış ne huzur ne de ahlak çıkar. Laiklik yani akli olmak, dini dünyevi yaşamın referansı olmaktan çıkarmak, adeta bir güvenlik konseptidir. Laiklik aynı zamanda dinin ululuğunu ve kutsallığını da korur. Laik eğitimden vazgeçmek, sulandırmak ve aşındırmak; çocukları potansiyel olarak Cihatçı terörist olabilecek iklimde yetiştirmek ve emperyalizmin oyuncağı haline gelmesini istemek demektir.
Geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Camiden terörist çıkmaz” demiş. Bu görüşe katılmak imkânsız. Barselona saldırısını yapanlar nereden çıktı? Suriye’de insanların ekmek bıçağı ile tekbir sesleri altında boğazını kesen ruh hastaları nereden çıktı? Ya 11 yıl tepe tepe işbirliği yaptıkları, durumu kurtarmak için FETÖ dedikleri Gülen Cemaati havraya mı, kiliseye mi gidiyordu? Yoksa bunlar laik dünya görüşü ile mi yetiştirilmişlerdi?
Sorun Kim Kullanacak!
Laik olmayan dünya görüşüne göre; egemenlik Allah’ındır. Sorun egemenliğin Allah’ta, yani evreni yaratan veya yarattığına inanılan güçte olduğuna vurgu yapılması değildir. Burada sorun, bu egemenliği kimin kullanacağıdır.
Eğer birileri “Egemenlik Allah’ındır” diyorsa, esasında “Egemenliği onun adına ben kullanacağım, benim dediklerimi yapacaksınız, benim söylediklerim Allah’ın söyledikleridir, bana itiraz edemezsiniz ve beni tartışamazsınız” demek istiyordur.
Allah Hükmündedir
Bu görüş çağdışıdır, Ortaçağ’ı temsil etmektedir ve insanlığın akılcı ve bilimsel düşünceye henüz geçmediği dönemin ürünüdür. Ortaçağ’da kral, padişah, sultan, derebeyi, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve temsilcisidir. Söyledikleri tartışılamaz, onların verdiği emirler, çıkardığı kanunlar ve yayınladığı fermanlar Allah hükmündedir.
İnsanlık; uzunca bir dönem acı çekerek, kan dökerek ve ağır bedeller ödeyerek, tüm kusurlarına rağmen bugün için en iyi yönetim modeli olan demokrasiye ulaştı. Artık egemenliğin kaynağı ilahi güçler ve onların yeryüzündeki tartışılmaz temsilcileri değil, milletti ve halktı.
Atatürk Gökten Yere İndirdi!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” derken; egemenliğin kaynağının artık Allah olmadığını, egemenliği gökten yere indirdiklerini, egemenliğin kaynağının millet olduğunu, yani onun çıkardığı yasaların ve uygulamaların tartışılabileceğini söylemek istedi ve demokrasiye giden yolu açtı!
Egemenliğin kaynağının millet olması demek; sandıktan çıkanın her türlü herzeyi yemesi, kafasına göre ülkeyi idare etmesi, çalması, yolsuzluk yapması, hukuku yok sayması ve bildiğini okuması demek değildir. Egemenliğin kaynağının millet olması demek; iktidarın kullandığı bu egemenliğin sınırlarının olması demektir. Bu sınırlar; o ülkenin kurucu ideolojisidir, anayasasıdır, hukuktur, milletin temsilcisi olan Meclis’tir, insan hak ve özgürlükleridir.
Bu Gidiş İyi Gidiş Değil!
Bugün Türkiye; karşı devrim ve yeni devlet inşası sürecinde, Ortaçağ düzenine doğru savrulmaktadır. Eğitim ve öğretim sistemimizde yapılan değişikliklerle, ulusal şuura sahip bilim egemen kafalı ve eleştirel akla sahip insanlar yetiştirmek yerine bu dünyaya yalancı dünya diye bakan, dindar ve kindar bakış açısıyla Allah’ın yolunda canıyla ve malıyla hizmet etmeye çalışan nesiller yetiştirilmeye çalışılmaktadır.