Salı günü iki yıldönümü toplantısına katıldım.
İlki yüzüncü yıldönümünde Ekim Devrimi konusunda Bedri Baykam’ın Piramit Sanat’ında düzenlenen toplantıydı.
Bedri Baykam, dakikasını boşa harcamayan, tanıdığım en çalışkan dostlarımın başında gelir.
Resimler, kitaplar, sergiler, yazılar, seyahatler, kimi kez birkaç tanesi bir arada sanatsal ve toplumsal etkinlikler, baş döndürücü bir yaratıcı çalışma temposu…
Konuşmacılardan biri olarak girdiğim toplantı salonunda, gözüme ilk çarpan, doğum yıldönümünde İsmet İnönü için düzenlenen resim sergisiydi…
Salon ise, tamamen doluydu…
1917 Ekim Devrimi, yüzüncü yılında da, içinde ülkemizin de bulunduğu bütün dünyada insanlığın ilgi odağında olmayı sürdürüyor.
Emek sömürüsü, eşitsizlik, adaletsizlik olduğu sürece de bu ilgi devam edecektir.
1789 Fransız Devrimi’nin sona erdiği nasıl söylenemezse, Ekim Devrimi için de bu fazlasıyla böyledir…
Konuşmacılar (Paneli yöneten Bedri Baykam, felsefe profesörü Örsan K. Öymen, tiyatro sanatçısı ve Sanatçılar Girişimi sözcülerinden Orhan Aydın, benim değerli öğrencilerimden Dr. Barış Zeren ve ben) farklı sözcükler ve farklı yönlerden de olsa özetle bunları söyledik.
***
İkinci toplantı Roboski katliamının 6. yıldönümü için Şişli Kent Kültür Merkezi’nde düzenlenen anma toplantısıydı…
Ekim Devrimi panelinde konuşmalar bittikten sonra tartışma bölümüne kalamayıp Roboski anmasına katılabilmek için hızla hareket etmem gerekti…
HDP İstanbul örgütünün çağrısıyla katıldığım anma toplantısı ben oraya ulaştığımda başlamıştı ve sürmekteydi.
Az sonra Roboski belgeseli gösterileceği için gelir gelmez çıkarıldığım sahneden, yarı karanlık salondaki topluluk içinde gözüme ilk çarpan beyaz başörtülü kadın topluluğu oldu.
Bunlar belli ki, katliamın 6. yılında sorumluları hâlâ ortaya çıkarılıp yargılanmayan katliamın 19’u çocuk olan 34 kurbanının anneleri, kardeşleri, eşleri, başkaca yakınlarıydı…
Yarı karanlıkta yüzleri tek tek seçemediğim için ön sırada HDP milletvekillerinin olduğunu sonradan öğrendim.
İki şiirimi okuma öncesindeki kısa konuşmamda, bir ülkede tek bir insan, hele tek bir çocuk, tek bir bebek acı çekmekteyse, bunun bütün bir ülkenin acısı olduğunu, böyle olması gerektiğini söyledim.
Ardından, “Kan Dökücülüğün Tarihi Yazıldığında” ve “Erdem ve Erdemsizlik Üzerine” adlı şiirlerimi okudum.
Orada, yarı karanlıkta, beyaz başörtülerini seçebildiğim annelere, eşlere, kardeşlere, kurbanların çocuklarına buradan da sevgilerimi göndererek, “Kan Dökücülüğün Tarihi Yazıldığında” başlıklı şiirimden bir bölümünü buraya da almak istedim:
Kan dökücülüğün tarihi yazıldığında
Kendileri gibi düşünmeyenlerin
Kanına susayanlar
Yerlerini alacaklar ilk sırada
Vicdansızlığın tarihi yazıldığında
Gözyaşı üstüne kurulu saraylarda
Güvende olduklarını sananlar
Bir başka dünyada değil bu dünyada
Vicdanlardan yükselen alevlerin
Cehenneminde yanmaktan kurtulamayacaklar
(….)
Yalanın tarihi yazıldığında
İnanç ticaretinde ustalaşanlar
Gerçeğin ışığı köreltince gözlerini
Karanlıkta beslenen yaratıklar gibi
Çırpınıp kaçmaya çalışsalar da
Aklın aydınlığında yok olacaklar
(….)
Bütün bu tarihler yazılacak bir gün
Ve zaten yazıldı, yazılmakta da
Fakat sadece cinayet tasarımcıları
Ve kapı kulları değil
Korkak suskunluklarının lanetli rahatlığında
Cinayete seyirci kalanlar da
Sıralanacaklar kanlı sayfalarda