Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile aslında özerkliği on yıllardır sıfırlanmış olan, gerçek anlamda kendisi yok adı var Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) kuruluş yasalarını lağvedildiği haberini görünce, zerre kadar üzülmek içimden gelmedi, bunu belirteyim önce, ama yine de çelişki içinde vicdanım bilim adına cız etti, itiraf edeyim: “497 sayılı Türkiye Bilimler Akademisinin Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmıştır.”
Herhalde birileri “bunu yapmayalım” demiş olmalı ki, TÜBA’yı kapsayan ikinci bir açıklama yapıldı ve bu kurumun malı mülkünün kime havale edileceği konusunda bir açıklama henüz yapmadık, sanki TÜBA varmış gibi siz devam edin, denildi.
Yasası olmayan ama kendisi havada duran bir TÜBA. Tıpkı Devlet Tiyatroları, baleleri vb. gibi.
TÜBA tamamen siyasete bağlanmış bir kurum. Üyeleri aynı zamanda siyaseten de tayin edilen bir yapısı var. Oysa bilim akademilerinin yapıları özerktir, belli bir liyakat sistemine göre seçilirler. Bu ilkeleri de akademi kendisi kurar.
Birden kaybolan üyeler
İçine hükümet tarafından FETÖ ile ilişkisi olan, veya doğrudan FETÖ’cü akademisyenler de doldurulmuştu. Sonra bir baktık, özellikle 2016 darbe girişiminden sonra, birden TÜBA üye sayısı azaldı, üçte biri kadarını üyelikten attılar. Ama üyelerin bile haberi olmamış temizlikten! Sonra anlaşıldı ki TÜBA içinde temizlik yapılmış.
Böyle bir “akademik yapı” olabilir mi? Akademide liyakat, ilke vb. gözetmeyen, orayı siyaseten adamlarını onore edecekleri ve atayacakları bir yer olarak gören ve bilimle ilişkisi bu kadar olan bir iktidar ve bunu kabul eden bir TÜBA yönetimi. TÜBA Başkanı Prof. Ahmet Acar Bey kurumunun özerkleşmesi için bir girişimde bulunmadı, bildiğim kadar.
Ve bu durumu kabul etmeyen çok sayıda bilim insanı istifa etti, yıllar önce özerk yapıda Bilim Akademisi Derneği’ni kurdu.
Şimdi siyasetin TÜBA’sı kendi içinde tartışıyor, var mıyız yok muyuz? Anladığım kadar ne varsınız ne yoksunuz. Hukuki ve yasal olarak aslında yoksunuz! Cumhurbaşkanlığı varlığınıza devam da diyebilir, tamam da. Ama yeni bir yasa gerekli.
Botanik Bahçesi
İstanbul Üniversitesi’nin bir Botanik Bahçesi vardı. Tam adını bilmiyorsunuz, yazayım: Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi. Peki neden? 1933 İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşu. Büyük çoğunluğu Alman olan evrensel çapta bilim insanlarının Atatürk ve İnönü’nün ülkemize daveti ile, İstanbul Üniversitesi’ne bilimsel bir karakter kazandırıldı.
Biyoloji Bölümü, 1933 yılındaki üniversite reformu ile bizzat Atatürk’ün daveti üzerine Türkiye’ye gelen ünlü bitki-bilimciler (botanik), Prof. Dr. Alfred Heilbronn ve Prof. Dr. Leo Brauner biyoloji bölümünü kurdu. Heilbronn, botanik bahçesiz olmaz dedi ve 1935’de yılının ilkbaharında İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi kuruldu. 2003’te de isme Alfred Heilbronn eklendi! Bir vefa!
Üniversite sitesinden okuyorum: Bahçe’de “ağaç, çalı, otsu, tropik ve subtropik yaklaşık 5000 adet bitki bulunur. Bahçe, bitki çeşitliliği ve Türkiye’nin en eski botanik bahçesi unvanı ile gerek yurtiçi gerekse yurtdışında (400 botanik bahçesi ile tohum alışverişi yapmaktadır) tanınan, saygın bir konuma sahiptir. Bahçe ve seralar her yıl 1000’den fazla biyoloji lisans öğrencisinin eğitim ve öğretimine katkıda bulunurken belirli günlerde de ilköğretim öğrencilerine, İstanbul ve yakın çevresinde yaşayan insanlara ve yabancı konuklara, bitki dünyasından ilginç örnekler sunmaktadır..”
Şeyhülislamın evi varmış
1995’te, 14 dönümlük bahçe sahip olduğu eşsiz ve zengin bitki içeriği nedeniyle sit alanı ilan edildi. Fakat bahçe 2015’te kimsenin haberi olmadan Diyanet’in malı yapıldı.
Neden? Botanik Bahçesi olmadan önce arazi Osmanlı’nın Şeyhülislam kurumuna aitmiş. Şeyhülislamın evi varmış arazide! Şimdi ise “müftülük hizmetleri” için kullanılacakmış.
Müftülük için yer mi bulunamamış da 82 yıllık bahçe peşkeş çekilmiş? Yoksa “Osmanlı’nın Şeyhülislamlık makamını belki yeniden canlandırırız, şimdiden bizim olsun” gibi bir düşünce mi arka planda var?
82 yıllık bir bilimsel emeğin üzerinden buldozer gibi geçen bir iktidar kafası. Bu topraklarda bilimin gelişmesi için kafa patlatan Alman bilim insanlarına da yapılan büyük vefasızlık. Tabii, olayın öbür yüzünde Cumhuriyet kurucularına duyulan nefret var. Bu, nefret tersini yaptırıyor onlara.
TÜBA’yı halletmekle Botanik Bahçesi’ni halletmek arasında bir fark mı var?