Türkiye bugün 17 Ağustos Marmara Depremi’nin 19. yılında kaybettiklerini anıyor..
ELBE EXPRESS/YAŞAM
İşte 7 maddede Türkiye’nin deprem gerçeği…
1) Yüzyılın En Büyük Felaketlerinden Biri: 17 Ağustos Depremi
7.4 büyüklüğündeki yok edici felaket bundan tam 17 yıl önce, 17 Ağustos’un ilk saatlerinde uykularında yakaladı binlerce insanı. Saatler 03:02’yi gösterdiğinde başlayan deprem 45 saniye içerisinde Marmara Bölgesi’nde çok büyük bir yıkıma yol açtı.
Depremin merkez üssü Gölcük başta olmak üzere İzmit, Adapazarı ve İstanbul‘da binlerce ev ve iş yeri yerle bir oldu. O gece Marmara, beton yığınları altında kalan binlerce kişinin yardım çığlıklarını dinledi.
Deprem nedeniyle birçok yerde elektrik ve telefon hatları hasar gördü, iletişim kesildi. Gölcük tamamen karanlığa gömüldü. Canlarını kurtaranlar sokaklara döküldü, enkaz altında kalan yakınlarına ulaşmaya çabaladı.
O korkunç geceyi bir gazeteci kayıt altına almıştı
Enkaz altında kalan ve ‘imdat’ çığlıkları atanların yardımına, depremin ilk şokunu atlatan vatandaşlar yetişti. Enkaz kazıldıkça cansız bedenler çıktı, hastaneler yaralılarla doldu.
Fekaletin boyutları gün ağarınca ortaya çıktı
Gölcük’te bazı mahalleler tümüyle haritadan silindi
Dolgu alanı üzerine yapılan evleri deniz yuttu
TÜPRAŞ raifnerisindeki yangın tam 5 gün boyunca devam etti
Arama kurtarma gönüllüleri ve dünyadan gelen yardımlar
Toplu mezarlara defnedilen isimsiz cenazeler
285 bin ev ile 42 bin iş yeri kullanılamaz hale geldi, on binlerce insan evsiz kaldı
Türkiye tarihinin en ağır hasarlarından birine neden olan depremde 285 bin 211 ev ile 42 bin 902 iş yeri kullanılamaz hale geldi.
Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilendi. Bu nedenle, Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biri oldu.
Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçti.
2) Türkiye’nin Deprem Potansiyeli Ne Durumda?
Türkiye Alp-Himalaya dağ kuşağının bir parçası olarak dünyanın en aktif depremselliğe sahip bölgelerinden biridir.
Anadolu bloğu her yıl saatin tersine dönerek batıya 24 mm hızla hareket etmektedir. (Harita 1).
Bu hareketin kuzey sınırında Kuzey Anadolu Fayı, güneyinde ise Doğu Anadolu Fayı bulunur. Kuzey Anadolu Fayı’nda güney blok batıya ilerlerken, Doğu Anadolu Fayı’nda ise kuzey blok batıya ilerler.
Bu iki fayın arasındaki Anadolu bloğu batıya doğru kayarken bu iki fayın bulunduğu yerlerde enerji birikmekte, fayın uzunluğu ve konumuna bağlı olarak belirli aralıklarla belirli büyüklüklerde depremler üretmektedir.
Haritada da görüleceği üzere Kuzey Anadolu Fayı Karlıova ile Bolu arasında tek bir hat olarak ilerlerken, Bolu’dan batıya kollara ayrılır ve yıllık 24 mm hız Marmara bölgesinde 19 mm kuzey, 2 mm orta, 3 mm güney olmak üzere 3 kola dağılır. (Yaltırak, 2002).
Bu hız farkları zaman içinde farklı birikimlere neden olduğundan dolayı yavaş olan orta ve güney kollarda tekrarlanma aralıkları bin yıl civarında gerçekleşir.
Marmara içindeki segmentlerde ise bu süre, fayın özelliklerine göre 250-500 yıl arasındadır.(Yaltırak 2015)
Marmara’nın deprem yapısı
Marmara Sistemi birbirine paralel saç örgüsü şeklinde fayların oluşturduğu deniz çukur ve sırtlarından oluşmaktadır. (Yaltırak&Şahin, 2016; Harita 2A).
Marmara Denizi’nin yapısının karmaşıklığı buradaki deprem periyotlarına da yansımaktadır. Yeni yapılan bir araştırmaya göre son 1500 yılda Marmara Bölgesinde kuzey kol ve çevresini etkileyen 287 depremin yıkımlara yol açan 38 tanesi kuzey kolu oluşturan fay parçalarında gerçekleşmiştir.
Bu fay parçalarından olan depremler her biri farklı periyotlarda ve büyüklüklerde depremler üretmektedir.
3) Olası İstanbul Depremi Ne Kadar Yakın?
Uzmanların belirttiğine göre, 1999 depreminden sonra Marmara’da kırılması gereken 4 fay parçası bulunmakta. (Harita 2’de 1, 2, 3, 4 şeklinde numaralandırılmış durumda)
Bunların en doğusunda olan fay parçasında en son deprem 1509’da, İstanbul’un güneyinde olan parça da 1754’te, Orta sırt kuzey fayında 1766’da ve Tekirdağ-Marmara Ereğlisi arasındaki kısımda son deprem yine 1766’da gerçekleşti.
Marmara’nın doğusunda olan fay hattında 7.7, İstanbul’un güneyinde olan kısımda 7.1, Orta sırt kuzey fayı üzerinde 7.4 ve Tekirdağ-Marmara Ereğlisi arasındaki fay hattında da 7.4 büyüklüğünde ( Mv ) deprem üretebilecek potansiyel birikime ulaştığı saptanmış.
Bu konuda yapılan en son araştırma da göstermektedir ki; Doğu Marmara’da bulunan fay parçası 1509 depremi ( İstanbul’u yerle bir eden ve halk arasında “küçük kıyamet” olarak anılan deprem ) öncesindeki kırılma eşiğine gelmiş durumda.
Ayrıca diğer segmentlerde de, Marmara’da arka arkaya meydana gelecek 3 depremin günümüzden itibaren gerçekleşme eşiklerini doldurmak üzere oldukları anlaşılmaktadır.
Bu verilerden yola çıkarak Onedio‘nun sorularını yanıtlayan uzmanların da “Olası depreme ne kadar yakınız?” sorusuna verdikleri “Her an olabilir” yanıtı, tehdidin ne kadar yakınımızda olduğunu ortaya koyuyor.
Not: (Deprem büyüklüğü deprem anında fayın boşalması ile ortaya çıkan enerjiyi, şiddeti ise ortaya çıkan hasarı belirler. Örneğin, 7 Ağustos depremi Richter ölçeğinde 7.4 büyüklüğünde olup, hasarı ise Gölcük’te 10-11 şiddetinde olmuştur.)
4) Peki İstanbul Depreme Hazır mı?
Rakamlar ve gerçekler ürkütücü… Peki, en son 17 Ağustos felaketini yaşayan ve her an gerçekleşmesi muhtemel büyük bir deprem gerçeğiyle yüz yüze bulunan İstanbul buna ne kadar hazırlıklı?
17 Ağustos’tan bu yana depreme dayanıklı bina yapımı konusunda biri 2000 yılında, diğeri 2007 yılında olmak üzere iki yönetmelik hazırlandı ayrıca yeni ve daha kapsamlı yönetmenliğinde hazırlıkları sürüyor.
Onedio‘nun sorularını yanıtlayan iTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü’nde Öğretim Üyesi Fatih Sütçü, “17 Ağustos depreminin ardından ülkemizdeki beton kalitesi arttı.Şantiyede üretilen betonun yerini standartlara uygun üretilen hazır beton alıyor. Bunlar olumlu gelişmeler ama kesinlikle yeterli değil” dedi.
“Yönetmelik hazır ama kullanamazsanız bir işe yaramaz”
Sütçü, “Önlem alınmıyor diyemeyiz. Devletimiz, odalar, üniversiteler canla başla çalışıyor. Yeni binalar konusunda kağıt üzerinde her şey usulüne uygun ilerliyor fakat uygulama sürecinde sorunlar var. Yönetmelik ve beton depreme hazır ama kullanamazsanız bir işe yaramaz” ifadelerini kullandı.
Sütçü’nün büyük bir sorun olarak belirttiği diğer nokta ise mevcut yapı stokları.
Sütçü bu binalar için, “Zamanında eski yönetmeliklere göre ve kalitesiz malzemeyle yapılmışlar. Bunların sayısı oldukça fazla. Kentsel dönüşüm gibi imkanlarla sayısı azaltılıyor ama güçlendirmeler son derece yetersiz.” dedi.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe ise olası depremde İstanbul‘un 17 Ağustos’tan çok daha büyük bir yıkımla karşılaşacağını ama hazırlık konusunda 1999 öncesinden daha iyi durumda sayılamayacağımızı belirtiyor.
TMMOB’nin bu konuda hazırladığı rapor depreme ne kadar hazırlıklı olduğumuz hakkında bize önemli veriler sunuyor:
“Toplanma alanlarının dörtte üçü imara açıldı”
1999 Gölcük depremi sonrasında 14 kişiden oluşan İl Afet Merkez Kurulu oluşturuldu. Merkez 3 yıl boyunca yaptığı çalışmaların ardından İstanbul‘da 493 toplanma ve çadır kurulacak alan belirledi. Ancak raporda belirtildiğine göre bu toplanma alanlarının 4 / 3’ü imara açılmış durumda.
Deprem felaketi sonrası yollarda oluşacak trafik sorununu ortadan kaldırabilmek için zamanında alınan önlemlerde yukarıdaki durumla benzerlik gösteriyor.
İstanbul’da olası bir afette trafiğin akmasını sağlamak için 1999 depreminin ardından 562 cadde ve sokak ‘1. Derece Afet-Acil Ulaşım Yolu’ olarak ilan edilmişti. Bu cadde ve sokaklara park etmek kesinlikle yasaktı. Ancak şimdi bu ismi ilan edilen sokak ve caddelerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin otopark şirketi otomobillere park hizmeti veriyor.
Afet yönetimi uzmanı Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu da hazırladığı raporunda depreme ne kadar hazır olduğumuz hususunda önemli bilgiler veriyor.
Binlerce kişinin hayatını kaybedeceği tahmin edilen depremle ilgili olarak Kadıoğlu; Bütün depreme hazırlık çalışmaları can kaybı olmaması için depremden önce yapılır. Şu anki durumda beklenen +30 bin ölüm gerçekleştiğinde bunların kimlik tespiti, cenaze işlemleri ve geride bıraktıklarının üzüntüsünü giderecek herhangi bir hazırlık yapmak mümkün değil” diyor.
“Van depreminde 100’den daha az sayıda binaya bile müdahale oldukça zor oldu”
Kadıoğlu deprem sonrası müdahale, arama ve kurtarma meselelerinde de yetersiz kalınacağı kanaatinde:
“Çok ağır hasarlı binaların yarısı yassı kadayıf olsa bu binalardan mucize olarak canlı insan çıkartabilmemiz de mümkün olmayacaktır. Çünkü hemen deprem sonrası “altın saatler” denilen kritik saatlerde 5 bin binaya 5 bin tane örneğin 20’şer kişiden oluşan arama ve kurtarma ekibi göndermek mümkün değildir. 100 bin kişilik arama kurtarma ekibi tüm dünyadan bile toplanamayacak kadar çok fazladır. Van depreminde 100’den daha az sayıda binaya bile müdahale oldukça zor olmuştur. Ayrıca 5 bin tam donanımlı arama kurtarma ekibi deprem sonrası ilk saniyeden itibaren enkazlara müdahale etse bile ölen ve sakat kalanlar için hiçbir şey değişmeyecektir”
Kadıoğlu, “Bu nedenle yıllar sürecek bir ‘kentsel dönüşüm’ değil, öncelikle bina stokunun yassı kadayıf olmasını engelleyecek bir acil durum planına ihtiyacımız var” diye vurguluyor.
Afet acil yardım planlarımızda yaralı toplama, vb. alanlar olası ihtiyaca göre henüz planlanıp programlanmamış diyen Kadıoğlu, ayrıca çok önemli bir meseleye daha dikkat çekiyor: Başta hastaneler olmak üzere kamu binalarının durumu…
“Apartmandan bozma ve çürük binalarda sağlık hizmet veren çok sayıda tesisimiz var”
Kadıoğlu bu konuda, “Güçlendirilen ve yeniden yapılan bir çok hastanemiz var. Fakat apartmandan bozma ve çürük binalarda sağlık hizmeti veren tesislerimizin sayısı da hala çok fazla. Binası sağlam olan sağlık tesislerindeki teçhizat depreme karşı sabitlenmemiş; yani binası sağlam kalan hastanelerimizin de tam kapasite çalışabileceği şüpheli” diyor.
Öte yandan,”İstanbul‘da olacak bir deprem bu şehirdeki sağlık tesislerini ve personelini de etkileyeceği için bu konuda dışarıdan gelen desteğe çok ihtiyaç var. Hangi il İstanbul’un hangi semtinde görev yapacak v.b yeterli bir planımız yok” diye de ekliyor.
5) Depremin Olası Sonuçları Neler
Deprem kayıplarının tahmini konusunda yapılmış ve yayınlanmış en güncel çalışma 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Japon OYO firması ve Kandilli Rasathanesi işbirliğinde hazırlanan “İstanbul‘un Olası Deprem Kayıpları” çalışması.
Araştırmaya göre İstanbul depreminin doğuracağı sonuçlar şöyle:
- 2.500-10.000 Adet Çok Ağır Hasarlı Bina
- 13.000-34.000 Adet Ağır Hasarlı Bina
- 85.000-150.000 Adet Orta Hasarlı Bina
- 250.000-350.000 Adet Hafif Hasarlı Bina
- 10.000-30.000 Kişi Can Kaybı:
- 20.000-60.000 Kişi Hastanede Tedavi
- 50.000-140.000 Kişi Hafif Yaralı
- 530.000 Adet Acil Barınma İhtiyacı Olan Hane
- 400 Adet Yanıcı Patlayıcı İhtiva Eden Binada Hasar
- 450 Noktada İçme Suyu Hattı Hasarı
- 1.500 Noktada Atık Su Hattı Hasarı
- 650 Noktada Doğalgaz Altyapı Şebekesi Hasarı
- 17.000 Adet Doğalgaz Kutusu Hasarı
- 26 Milyar TL. Yapısal Hasar Kaynaklı Mali Kayıp
- 80 -100 Milyar TL. Toplam Mali Kayıp
100 bin can kaybı!
Konuk olduğu CNN Türk yayınında depreme ve İstanbul‘daki binaların duruma ilişkin değerlendirmelerde bulunan Alp, 300 bin binanın zarar göreceğini hesaplayan senaryolar olduğunu ve 100 bin insanın hayatını kaybedebileceğini söyledi.
Deprem sırasında öngörülemeyen bir çok gelişmenin de olabileceğini söyleyen Alp, “30 bin noktada doğalgaz patlaması olacak. Örneğin Bağcılar’dayız, deprem oldu. Bir hafta Fenerbahçe’de, Kalamış’ta ne olduğunu öğrenemiyorsunuz. Bütün sistemler çökebiliyor. Yapılarımız hazır değil” dedi.
Üstelik deprem kendisinin peşi sıra bir dizi felaketi de beraberinde getirmektedir. Deprem sonrası oluşan yangınlar, heyelanlar, çığ, çamur akıntıları,seller, endüstriyel atıkların ve zehirli kimyasalların doğaya karışması gibi.
Uzmanların dikkat çektiği bir diğer husus da İstanbul boğazında tsunami tehlikesi. İstanbul’un deprem tarihine bakıldığında örneklerini gördüğümüz tsunami, olası büyük bir depremin ardından gerçekleşmesi hiç de yabana atılmayacak bir ihtimal olarak karşımızda beliriyor.
6)Toplum Depreme Karşı Ne Kadar Bilinçli?
Miktad Kadıoğlu, “Toplum tabanlı olmayan afet yönetiminin dünyanın hiçbir yerinde başarı şansı yoktur.” diyor.
Peki bu noktadan yola çıkarsak başarı şansımız ne durumda?
Sütçü, sorumuza verdiği yanıtta, vatandaşlarda genel olarak “kadercilik ve tevekkül” anlayışının hakim olduğunu ama bütün modern ve ilahi öğretilerde “önce tedbir, sonra tevekkül” prensibinin bulunduğunu, dolayısıyla kendi içinde bile çelişkili olan bu durumun mevzu bahis doğal afetler olduğunda önemli olumsuz sonuçlar doğurduğunu söylüyor.
Sütçü tam da bu noktada eğitimin önemini vurguluyor ve ilköğretimden itibaren çocukların bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Doktorasını Japonya‘da yapan Sütçü, bize oradaki gözlemlerini de aktarıyor.
Japonya’da çocuklara deprem eğitiminin çocuk yaşlarından itibaren verildiğini söyleyen Sütçü, “Günübirlik deprem olan Japonya’da bir deprem anında küçük çocuklar bile refleksle, üstlerine bir şey düşmeyeceği bir kenara çekilip başlarını korurlar.” diyor.
“Halk bu sürece daha çok ‘afetzede’ olarak katılabiliyor”
Kadıoğlu hazırladığı raporda halkın bu konularda bilinçli olmasının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Kadıoğlu raporunda “Sadece Valilik ve Belediyelerin hazır olması yeterli değildir. İstanbul‘da herkes afetlere hazır olacaktır. Afet sonrası ilk 72 saat afet yönetiminde altın saatler olarak adlandırılır. Profesyonel ekiplerin afetzedelerin yardımına gidene kadar bireylerin küçük kanamaları durdurması, küçük yangınları söndürmesi, ve ailesi veya komşularına hafif arama kurtarma ile yardımcı olması gerekir. Ama maalesef afet çalışmalarımız toplum tabanlı değil. Halk bu çalışmalarda paydaş olarak görülmemekte, sürece daha çok ‘afetzede’ olarak katılabilmekte” diyor.
Uzmanların aktardıklarından da görüleceği üzere toplum ne deprem öncesinde, ne deprem sırasında, ne de deprem sonrasında ne yapması gerektiği konusunda yeteri kadar bilinçli değil.
7) Bitirirken…
17 Ağustos felaketinin üzerinden tam 19 yıl geçti… O karanlık gecede binlerce insanını kaybeden Türkiye, 17 Ağustos’un ardından da yine bir çok deprem ve ağır kayıplar yaşadı…
Acı manzaralar hafızalarımızda hala canlılığını korumasına rağmen deprem konusunda uzmanlar-siyaset ve toplum arasındaki sacayakları yerli yerine oturabilmiş değil.
Bilim insanlarının uyarıları ülkeyi yönetenler tarafından yeteri kadar dikkate alınmıyor ve toplum deprem hakkında olması gerektiği gibi eğitilmiyor.
Fatih Sütçü hatırlatıyor:
“Sendai 2011 yılında Japonya‘da büyük depremin ve tsunaminin olduğu şehirdir. Tsunami çok acı sonuçlandı ama 9.1 büyüklüğündeki depremde hiç can kaybı yok. Üstelik yıkılan bina da yok”
Depremin kendisi kader olabilir ama sonuçlarının olmadığı aşikar..
Üstelik depremle birlikte yıkılan sadece yollar, köprüler ve binalar değil; hayallerimiz, umutlarımız ve geleceğimiz oluyor.
Ve felaket sireni acı acı çalarken Türkiye bir kez daha işitmemeye devam ediyor…
NOT: Depreme kendi imkanlarıyla hazırlanmak ve bilinçlenmek isteyenler, Evrim Ağacı’nın hazırladığı, “Deprem Öncesi, Esnası ve Sonrasında Yapılacaklar” listesine buradan ulaşabilirler.
Kaynaklar:
- Cenk Yaltırak: Marmara Denizi ve Çevresinde Tarihden Depremlerin Yerleri ve Anlamları
- Yaltırak: Tectonic evolution of the Marmara Sea and its surroundings
- Miktad Kadıoğlu: İstanbul Depreme Hazır mı?
- Cemal Gökçe Basın toplantısı_