Almanya’daki sol ve sosyal demokrat örgütlenmede önemli roller üstlenen Cemal Bulut, Elbe Express’e konuştu. İşte Ali Akdemir’e önemli açıklamalar yapan Cemal Bulut röportajı…
ALİ AKDEMİR/ELBE EXPRESS-ÖZEL RÖPORTAJ
Almanya’nın Ruhr bölgesindeki, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Dortmund şehrinde karşılaştığım Cemal Bulut’a uzun bir zamandır kafamda gerçekleştirmeyi düşündügüm röportaj fikrimi kendisine soruyorum. Anadolu insanına has o sıcak dostane yaklaşımıyla teklifime hemen olumlu yanıt verip kabul ediyor. Ertesi gün kendisiyle buluşup, Dortmund’ta yaşayan Türklerin yakından bildiği bardak restorana gidiyoruz. Sohbetimizi samimi bir ortamda, dobra dobra orada gerçekleştiriyoruz.
– Cemal Bulut kimdir?
Cemal Bulut: Ben Balıkesir’in el yapan köyünde 1949 yılında hayata merhaba dedim. 68 yaşındayım ve Çepni kökenliyim. 1970 yılında Almanya’nın Dortmund şehrine Türkiye’den başlayan iş göçü kervanıyla birlikte, madende çalışmak üzere geldim. Toplam 25 yıl madende çalıştım. Madende çalıştığım 25 yılın, 21 yılı sendikacı ve işyeri temsilcisi olarak geçti. Tuncelili olan eşim egitimci Gül Bulut’la birlikte yaşamımızı, 1974 yılında birleştirdik. Birisi erkek, 4 kız çocuğu olmak üzere toplam 5 çocuk sahibiyiz. Ayrıca 8 torunumuz var. Anlıyacağınız aileyi burada büyüttük. ( Bu ara karşılıklı olarak gülüşüyoruz ) Eşim ile ben birlikte şu an emekliyiz. Çocuklarımın isimleri: Kerem, Zeyno, Cemo, Hasret ve Gurbet.
Oğlum Kerem tip alanında profesör ünvanına sahip ve Almanya’nın Kleve şehrinde bir klinikte şef doktoru olarak çalışıyor. Bir kızım Avukat ve Alman Oteller ve Restoranlar birliğinde genel müdür olarak çalışıyor. Diğer bir kızım ise ekonomist olarak, İsviçre’deki KPMG şirketinde genel müdür yardımcısı olarak görevini yürütüyor. İki kızımız ise bizimle birlikte oturuyorlar ve her ikiside şu an çalışıyorlar.
- İlk dernek çalışmalarınız ne zaman ve nasıl başladı?
C:B: Almanya geldikten yaklaşık 2 yıl sonra Ercan Karakaş, Zülfü Livaleneli, Ali Kırca’nın da oluşumunda yer aldığı 12 mart askeri cuntasının mağdurlarının yer aldığı Türkiyeli Demokratik İşciler Federasyonu kurarak, ilk yönetim kurulunda yer aldım.
Daha sonra 1976 yılında Federal Almanya İşci Dernekleri (FİDEF) çatısı altında kurucu üye olarak yer aldım ve Fidef’in yönetim kurulunda görev yaptım.
Türkiyedeki 1980 askeri darbesiyle birlikte yurt dışında da bir çalkalanma ve savrulma dönemi yaşandı. Bende o dönemdeki boşlukta ticarete atıldım. İlk önce Dortmund’ta bir market, ardından restoran açarak Gastronomi işletmeciliğine adım attım. Daha sonra bir alman profesör’le birlikte Kazakistan’da bakır ticaretine girdik. 1993 yılında Türkiyeye yönelik damızlık inek ticaretine yöneldim. Türkiye’ye yönelik bu ticari girişimimin 2 yıl sonunda, o dönemin alman para birimi olan 2,5 milyon marklık bir kayıpla sonuçlanarak hüsranla bitti. Türkiye‘ye yönelik iş yapma maceramı yaşadığım bu olumsuzlukla, noktalamak zorunda kaldım.
- Daha sonra neler yaşandı?
C.B: 1996-1997 yılında Dortmund alevi-bektaşi derneği başkanlığı görevini yürüttüm. Aynı zamanda AABF bağlı olarak, Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin bölge yönetiminde yer aldım.
- Sizin Televizyon Kanallarındada görev aldığınızı duymuştum. Bu konuyu bize anlatır mısınız?
C.B: İlk olarak Almanyadan uydu yayın yapan Düzgün TV’nin kurucuları arasında yer alıp, genel müdürlük görevini üstlendim. 2009-2010 yıllarında ise şu an CHP’den Maltepe belediye başkanı olan Ali Kılıç ile birlikte ortak Kanal 12’yi kurduk. Kanal 12’nin genel müdürlüğünü yaptım.
- Cemal bey sizin CHP Almanya örgütlenmesindede aktif olarak yer aldığınızı biliyoruz. O konulardaki gelişmeleri kısaca bize anlatabilir misiniz?
C.B: Evet haklısınız. Ben hayatım boyunca emekten yana tavır belirlemiş, yüreğim insanın güzelliğinden yana çarpmış, sosyal demokrasi fikrinin evrensel değerlerine gönül vermiş birisiyim. Bu bağlamda da Almanya’da CHP örgütlenmesinin gerçekleşmesine öncülük edenlerden birisiyim. CHP’nin oluşumuna yönelik ilk adımımızı, 2011 yılının 5 mart’ında gerçekleştirdik. Almanya’nın Bochum şehrine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunu getirerek, kendisini 6 bin kişiyle buluşturduk.
Daha sonraki bir adım olarakta, 2012 yılının 24 haziranında, Almanya CHP gönüllülerinin ilk kuruluş toplantısını Almanya’nın Düsseldorf şehrindeki IG Metal sendikasının salonunda, 300 kişinin katılımıyla gerçekleştirdik.
Bu toplantıya Türkiye’den, CHP’nin o dönemki ağır toplarından olan, Faruk Loğoğlu, Ercan Karakaş, Süleyman Çelebi, Durdu Özpolat ve Fikri Sağlar da katılmıştı.
2012 yılının 3 şubat’ında Almanya’nın 8 bölgesinde aynı gün ve aynı saatte, CHP’ne gönül verenler olarak ilk kuruluş toplantımızı gerçekleştirerek ilk adım atıldı. Bende bu toplantıda Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti CHP başkanlığına seçildim.
Başkanlık bayrağını 4,5 yıl boyunca büyük bir onurla taşıyıp, 2017’nin mart ayında bu görevi kendi isteğimle başkan yardımcımolan İbrahim Vural’a bıraktım. O tarihten itibaren de bölgenin denetleme kurulu başkanlığını yürütüyorum. Bölge başkanı olduğum dönemde, aynı zamanda Almanya CHP örgütlenme sorumlusuydum. Örgütlenme sorumluluğu görevim hala devam ediyor.
- Cemal bey sizin zaman zaman Türkiye’deki seçimlerde CHP’nin başbakan ve Cumhurbaşkanı adaylarının seçim gezilerine destek anlamında katıldığınızı duyumunu aldık. Bu konuda neler söylersiniz?
C.B: Evet duyduklarınız aynen doğrudur. İş dünyasında ben emekli oldum, ama siyasette henüz değil. Ülkemizde sosyal demokrasi tekrar iktidara gelinceye kadar, yapabileceğim çok şey olduğuna inanıyorum. Bu bağlamda Türkiyedeki seçim süreçlerinde başbakan ve cumhurbaşkanı adaylarımızın seçim gezilerine katılarak, hasbel kader destek vermeye çalıştım. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Muharrem İnce’nin seçim gezilerine bizzat katılarak iştirak ettim..
Hatta Türkiyede yapılan son Cumhurbaşkanlığı seçiminde, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olan, Muharrem Ince’nin düzenlediği adanadan Uşak’a, Afyon‘dan Samsun’a dahil olmak üzere, 50’den fazla mitinge bizzat katıldim. Muharrem İnce’nin fahri danışmanlık görevini üstlenen isimlerden birisiyim.
- Yurtdışındaki örgütlenme çalışmalarınızda sizi etkileyen önemli bir olay var mı?
C.B: Aslında bir çok olay var. Ama beni en çok derinden etkileyen 2 olayı size anlatayım. Birincisi, Almanya’nın Duisburg şehrinde CHP – NRW Birliği genel sekreteri olarak görev yapan Elif Akçit’in ani olarak hayatını kaybetmesi. Kendisiyle aynı yolda beraber yürüyen yol arkadaşıydık. Çok çalışkan ve çevresinde çok sevilen birisiydi. Hayat doluydu. Birlikte yapacağımız daha çok şey vardı. Ama hain ölüm girdi aramıza. Genç yaşta onun ani ölümü bizleri ve ailesini çok üzdü. O aklıma geldikçe yüreğim sızlar. Onu rahmetle ve özlemle anıyorum.
İkinci olay’da CHP dernek üyemiz olan Beyaz Saray Dügün salonları sahibi olan arkadaşım Mehmet Çapraz’ın ölüm olayı. Mehmet Çapraz, çok fedakar, mütavazi, halkını ve yurdunu çok seven yurtsever bir üyemizdi. Partmize maddi ve manevi desteğini her zaman eksik etmez, sponsörlük konusunda da her türlü katkıyı bizlere sunardı. 5 Eylül’de onun aramızdan ayrılışının 1.yıl dönümüydü. Onu’da özlem ve rahmetle anıyorum.
- Gerçekten çok enerjik ve pozitif bir yönünüz var. Partililere ve gençlere yönelik mesajlarınızı alabilir miyiz?
C.B: Buradan vereceğim net mesajım şudur: Kesinlikle yılgınlığa gerek yok. Yılgınlığa düşmeden, yenilmişlik psikolejisine kapılmadan, yılmadan, usanmadan, tekrar çalışmak, çok çalışmak gerek. Hatalarımızdan dersler çıkartmamız gerek. Kazanacağına kişisel inanmak, başarıya giden yolun yarısıdır.
Bu konuda Che Guevera’nın deneyimi bizlere ışık tutuyor. Che Guevera ve arkadaşları Küba devrimi sırasında, Domuzlar körfezine çıkış yaptıklarında yüzün üzerinde yoldaşını kaybeder. Geriye on iki kişi kalır. Kurtulanlarla bir araya gelerek, bir toplantı yaparlar. “Biz asıl şimdi kazandık. Kaybetmekten çıkardığımız dersler ışığında inancımızı tekrar yenileyerek, geleceğe umutla bakmalıyız” der. Bu yaşanan gerçeklik bize, eğitici, öğretici olmalıdır.
- Son Sözlerinizi alabilir miyiz?
C.B: Siyaseti bilmeyip, biliyormuş gibi davranan insanlarla siyaset yapılmaz ve onlarla yola çıkılmaz. Bilenler ise, siyasete girme noktasında kararsız kalıyorlar. Yani anlıyacağınız işimiz çok zor. Ama ben yinede gelecekten umutluyum. Olaylara pozitif yaklaşıp, birleştirici olmayı kendime ilke edindim. Hacı Bektaş Veli’nin “Benim Kabem İnsandır” sözünü kendime rehber edinirim. Ayrıca okunacak en iyi kitabın insan olduğunu iyi bilenlerdenim.
Gün doğmadan neler doğarmış. “Gün Ola, Harman Ola” diyorum.