Bundan tam 3 yıl önce başkent Ankara’da barış için toplanan ve en küçüğü henüz 8 yaşında olan 109 canı, kalleşçe düzenlenen bir saldırıya kurban verdik. O günkü acı ve çaresizliği, kulakları sağır eden çığlıkları unutmak mümkün değil. Katliamın mağdurları ise hala adaletin yerini bulacağı günü bekliyor…
ELBE EXPRESS/HABER MERKEZİ
Bundan tam 3 yıl önce başkent Ankara‘da barış için toplanan ve en küçüğü henüz 8 yaşında olan 109 canı, kalleşçe düzenlenen bir saldırıya kurban verdik. O günkü acı ve çaresizliği, kulakları sağır eden çığlıkları unutmak mümkün değil. Katliamın mağdurları ise hala adaletin yerini bulacağı günü bekliyor…
Tam o anlarda üç saniye arayla iki bomba patladı. Meydan kana bulandı, gökyüzüne duman ve haykırışlar yükseldi..
Yaralanan onlarca kişiye ilk müdahale yine alandakiler tarafından yapıldı
Yaralılar sedye olarak kullanılan pankart ve afişlerle taşındı, hayatını kaybedenlerin üzerine yine ‘barış’ yazan bu afişler örtüldü
Saldırının hemen sonrasında siyasiler ne dedi?
Saldırı ile ilgili haberlere yayın yasağı getirilmesiyle beraber internet yavaşlatıldı, Twitter ve Facebook gibi sosyal ağlara erişim engellendi..
“İstifa edecek misiniz?” sorusu ve tepkilere neden olan gülümseme…
Saldırı sonrası ortaya çıkan tablo çok ağırdı. Resmi makamların can kaybına ilişkin verdiği rakamlar saatler ilerledikçe artıyordu.
Patlamadan yaklaşık 5 saat sonra kameraların karşısına geçen dönemin üç bakanı, ölü sayısının 86’ya yükseldiğini, güvenlik zafiyetinin olmadığını açıkladı. Bir gazetecinin İçişleri Bakanı Selami Altınok’a sorduğu “İstifa edecek misiniz?” sorusu karşısında Adalet Bakanı Kenan İpek’in gülmesi tepkilere neden oldu.
Polis müdürleri görevden alındı
Bakanlardan istifa beklenirken, saldırıdan 4 gün sonra Ankara Emniyet Müdürü, İstihbarat Şube Müdürü ve Güvenlik Şube Müdürü görevden alındı.
Toplanma alanında polis kontrolünün olmaması çok tartışılmıştı: ‘Sadece 3 trafik polisi aracı vardı’
Saldırı sırasında alanda olan Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, toplanma alanı olan tren garı çevresinde hiçbir güvenlik önleminin bulunmadığını sadece üç trafik polisi aracının bulunduğunu söyledi.
Dönemin İçişleri Bakanı Selami Altınok, miting alanı olan Sıhhiye Meydanı’nın etrafının bariyerlendiğini, üst aramaları ve kontrollerin de alan girişlerinde yapılacağını söyledi. Dolayısıyla patlamanın miting alanı dışında olduğunu söyleyen Altınok, güvenlik konusunda herhangi bir zafiyetin olmadığını savundu.
Halbuki 10 Ekim’den kısa süre önce Ankara’da 14 işçi ve işveren örgütünün öncülüğünde gerçekleştirilen ve binlerce kişinin katıldığı “Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet” mitinginde güvenlik önlemleri Sıhhiye Meydanı ile sınırlı kalmamış, miting çevresi ve yürüyüş güzergahında önceden belirlenen noktalarda da polis ekipleri görevlendirilmişti.
3 gün yas ilanı
Birçok kentte saldırı ve hükümet protesto edildi
Ankara bombacısı, Suruç bombacısının ağabeyi…
Yapılan soruşturmanın neticesinde saldırıyı IŞİD üyesi Yunus Emre Alagöz ile Suriye uyruklu bir teröristin gerçekleştirdiği tespit edilmişti. Yunus Emre Alagöz, 3 ay önce Suruç’ta 34 kişinin öldüğü saldırıyı gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz‘ün ağabeyiydi.
2013 yılında Adıyaman’da bazı aileler çocuklarının IŞİD’e katıldığını anlamaları üzerine BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) ve Cumhurbaşkanlığı’na şikayette bulunmuş, bunun üzerine de Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2013 yılında bir soruşturma başlatılmıştı.
Başlatılan soruşturma kapsamında Yunus Emre Alagöz ve kardeşi Abdurahman Alagöz’ün de aralarında bulunduğu birçok isim teknik takibe alındı. Bu teknik takip neticesinde Adıyaman’da örgütlenen IŞİD’le bağlantılı ‘Dokumacılar’ grubu deşifre edildi.
Yunus Emre Alagöz’ün ‘veda’sı teknik takibe takılıyor: “Muhtemelen son görüşmemiz, hem Abdurrahman’ın hem benim”
2015 Mart’ında, yani saldırıdan yaklaşık 7 ay önce teknik takibe Alagöz kardeşlerin oldukça dikkat çekici bir konuşması takılıyor.
Suriye’de bulunan bombacı Yunus Emre Alagöz, Adıyaman’da bulunan kardeşi Yusuf Alagöz’ü arıyor ve ‘bu son görüşmemiz, aileye sahip çık’ diyerek veda ediyor:
(…)Tamam valla onlarla ilgilen Yusuf bu belki seninle son görüşmem allahu allem muhtemelen son görüşmemiz. Hem Abdurrahman’ın hem benim inşallah tamam. Dedim bir arayım görüşeyim inşallah Allah için sana vasiyetim yani aileye sahip çık Yusuf. (…)
Yunus Emre Alagöz, kardeşine “hem Abdurrahman’ın hem benim son görüşmemiz” diyor.
20 Temmuz’da Abdurrahman Alagöz Suruç’ta, 10 Ekim’de de ağabey Yunus Emre Ankara‘da canlı bomba olarak insanları katlediyor.
10 Ekim’den 22 gün önce gelen rapor: IŞİD sansasyonel eylem arayışında, mitinglerde canlı bomba saldırısı olabilir
Abdurrahman Alagöz’ün Suruç saldırısını gerçekleştirmesinin ardından, ağabeyi Yunus Emre Alagöz’ün de canlı bomba eylemi hazırlığında olduğu istihbaratı alınmış, 81 ilin emniyet müdürlüğü uyarılmıştı.
Saldırıdan sadece 22 gün önce Emniyet’in hazırladığı bir raporda IŞİD’in kalabalık yerlerde, ses getirebilecek bir canlı bomba hazırlığı içinde olduğu belirtilip, istihbarat ve TEM birimlerinin de buna karşı teyakkuz halinde bulunmaları istenmişti.
Gazeteci İsmail Saymaz, Emniyetin IŞİD üyelerini nasıl yıllardır dinlediğini, Alagöz kardeşlerle ilgili gelen istihbarat ve uyarıları anlatıyor…
Müfettiş raporu: “İhmal var soruşturma açılsın”
2 mülkiye başmüfettişi ile 2 polis başmüfettişinin hazırladığı 25 Şubat 2016 tarihli ön inceleme raporunda;
- Patlamadan 25 gün önce IŞİD’in mitinglerde birden fazla canlı bombayla eylem yapacağına dair istihbarat alındığı, ancak bilginin, üstlere ve mitingle ilgili önlem alan Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne iletilmediği,
- Polisin barış mitingine katılan kitleyi değil, yalnızca kendi personelini uyardığı,
- Gaziantep’ten Ankara’ya giden canlı bombaların kente girişi sırasında emniyetin yaptığı yol uygulamalarına ara verildiği tespitleri yapılmıştı.
Valilik polisler hakkında soruşturma izni vermedi
Müfettişler o tarihteki Ankara Emniyet Müdürü ile TEM, Güvenlik ve İstihbarat Şube müdürlerinin de ihmal suçundan soruşturulması gerektiğini belirtti. Ancak Ankara Valiliği söz konusu polisler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verdi. Savcılık da Valiliğin kararını yerinde bularak itiraz edilmeyeceğini belirtti.
Hayatını kaybedenlerden geriye hikayeler kaldı..
Katliamın en küçük kurbanı Veysel Atılgan’dı. Sadece 8 yaşındaydı Veysel…
Kısa bir süre önce çekilen videosunda annesinden tablet bilgisayar ve bisiklet istiyordu. Bir de büyük hayali vardı: Avukat olmak…
Devlet Demiryolları’da işçi olan babasıyla geldiği gar meydanında hain bir bombayla kaybettiğimiz Veysel’den geriye hafızalarda kalan çakmak çakmak bakan yeşil gözleriyle gülümseyişi ve öğretmeninin onun ardından yazdığı
mektup oldu:
“Arkadaşlarınla daha dün mendil kapmaca oynarkenki coşkun gözlerimin önünden gitmiyor. Şimdi söyle güzel gözlü güzel yürekli çocuğum nasıl anlatayım arkadaşlarına barış sözcüğünün anlamını?”
Yılmaz ve Gülhan sadece 1 yıllık evliydi…
Yılmaz ve Gülhan Karlı Elmascan çifti Adana’da yaşıyordu. Evleneli henüz bir yıl olmuştu. İlkokulda rehber öğretmenliği yapan Gülhan Elmascan’ın eşi ise TCDD’da makinistti.
Kim bilebilirdi ki, birbirlerine koca bir ömür için ‘evet’ demişken, sadece bir yıl sonra böyle biteceğini…
“Yeter, artık yeter diyoruz”
Mersin Üniversitesi Yabancı Dil Yüksekokulu 2. sınıf öğrencisi olan Elif Kanlıoğlu henüz 20 yaşındaydı.
Babası Ümit Kanlıoğlu’nun cenazede söylediği sözler hala kulaklarımızda:
“Benim kızım barış olsun, kimse ölmesin diye oradaydı. Benim kızım Laz’dı. Onun yanında Kürtler öldü, Çerkezler öldü, Türkler öldü, çocuklar ve barış isteyen insanlar öldü. Yeter, artık yeter diyoruz. Ses artık duyulsun. Sesi duyan duysun, duymayan cezasını bulsun”
“İnsanın rüyasında bile görmeyeceği bir kâbusu, düşünmek bile istemediği şeyleri yaşadım”
Patlamanın ardından çocukları, eşi ve kardeşini düşündüğünü söyleyen İzzettin Çevik, o an’ı şöyle anlatıyor:
“Yaralılardan bir halka oluşmuştu. Ne kızımı ne de kardeşimi tanıyabiliyordum. Sonra bir baktım ki Hatice yanıma gelmiş, kucağıma sığınmış ben de onu sarmışım. Hatice, kızımızın nerede olduğunu soruyordu. Biraz daha bakınınca kız kardeşimi yatanlar arasında seçebildim. Hâlâ da kızımı göremiyordum. Yerde elbiseleri kızımınki gibi olan biri vardı. Plastik bir mağaza mankeni gibi yatıyordu. Kolu, elleri, ayakları ve teni sanki erimişti. O sırada yerde gördüğüm kişinin kızım olduğunu idrak edebildim. O an kendime kızmaya başladım.”
“Öfkelendim. Neden bana bir şey olmadı diye. Çünkü artık çığlıkları, kucağıma sığınmış olan eşimi, yerde yatan cenazeleri ve diğer bütün detayları algılamaya başlamıştım. İnsanın rüyasında bile görmeyeceği bir kâbusu, düşünmek bile istemediği şeyleri yaşadım”
Saldırının ardından yaralı eşini teselli etmeye çalışırken fotoğraflanan İzzetin Çevik o gün üniversite öğrencisi kızı Başak Sidar ile kız kardeşi Nilgün Çevik’i yitirmişti.
İki dost, iki katliam, iki kurban…
Ozancan Akkuş ve Ali Deniz Uzatmaz…İkisi de Gaziantep’li, iki yakın arkadaş.
Ali Deniz daha ‘fırlama’, sosyal ve neşeliydi. Ozancan ise TEOG birincisi, Ankara Fen Lisesi’ni kazanmış ‘örnek öğrenci’.
Arkadaşları onları hep, tıpkı bu fotoğrafta olduğu gibi birlikte attıkları kahkalarıyla hatırlıyor.
Dershane birincisi Ozancan ODTÜ, Ali Deniz ise Mersin elektrik-elektronik bölümünü kazandı.
Üniversite ile ayrı yerlere giden iki dostun kaderleri Ankara’da iki farklı zamanda patlayan bombayla yeniden birleşti. Önce Ali Deniz 10 Ekim’deki saldırıda ayrıldı aramızdan, ardından 13 Mart’ta Kızılay Meydanı’ndaki patlamada Ozan…
Katliamı sosyal medyada “coşkuyla” karşılayanlar oldu…
Aynı nefreti Konya’da milli maç öncesinde de gördük…