Yerel Seçimler için aday belirleme süreci ile Beka sorunu ve Rejim tartışmaları içiçe geçerek Türkiye politikasının gündemini oluşturmaktaır. Dış ülkelerin de etkisiyle ekonomik daralma ve buna bağlı olarak yüksek eflasyon toplumun yaşam koşullarını olağanüstü zorlamaktadır. İşletmeler ya kapanmakta ya da küçülerek ayakta kalma savaşımı vermekteler. Son zamanlardaki çevresel dengelerin bozulmasından kaynaklı doğal afetler, zaten zorlanarak tutunmaya çabalayan tarım üreticisinin durumunu iyice kötüleştirmektedir. Güney sınırlarımızdaki ilan edilmemiş savaş ortamı ve buraya aktarılan kaynaklar ve 4 milyonluk sığınmacı sorununun baskısı diğer birçok yaşamsal alanın geri plana itilmesine neden olmaktadır.
Ülkemizin orta ve uzun dönemde nitelikli insan gücü yetiştirememesi beka sorununun temelini oluşturuyor. Eğitimle, öğrenimle çağdaş donanımlı insanlardan oluşan bir toplumun geleceği güvencede olabilir. Yetişmiş donanımlı insanlarımız bulduğu ilk olanakla yurtdışına taşınmakta, beyin göçü ivme kazanırken bir yandan da sermaye kaçısı bunu izlemektedir.
Tüm bu sorunların çözümünde temel olan ve olmazsa olmazı, hukukun üstünlüğüne dayanan devlet/toplum düzeninin demokratik yapılanması ve işlemesi ortamının /ikliminin oluşturulmasıdır. Bu eksikse ya da yoksa, ülke yönetiminde söz ve eylem sahibi olmak savındaki parti, dernek, kurum, kuruluş ve kişiler, öncelikle kendilerinden başlayarak yoğun bir çabayla, içerik ,plan, proğram, yöntem, strateji belirlemeli ve adım adım kararlılıkla bunların gerçekleştirilmesine odaklanmalıdır.
Politik Partilerde, özellikle aday belirleme konusu tüm diğer sorunları ötelemekte onları gölgede bırakarak öne çıkmaktadır. İktidar partisi lider ve tek adam partisi olarak aday belirlemede kimi biçimsel kamuoyu yoklamalarına dayanarak sorunu kendi içinde sessizce çözümlemekte başarılı görünüyor. Devletin olanaklarından yararlanarak, aykırı ses çıkaranlar, ya da dışarıda kalanlar bir biçimde etkisizleştiriliyor ve partiye bağlılıkları istemli ya da istemsiz sağlanıyor. Erkteki partinin çok yönlü olanakları bu işi kolaylaştırıyor. Sonuçta liderin dayattığı düzene “ya uyacaksın, ya uyacaksın” kuralı geçerlilik kazanıyor.
Bu uygulamalar antidemokratik olduğu için şiddetle eleştirebilinir, nitekim Ana Muhalefet partisi de bunu en yoğun biçimde gerçekleştiriyor, yaşanılan başkanlık rejiminin tek adamlık, keyfilik rejimine dönüşeceğini ve de dönüştüğünü ta baştan beri vurguluyor. Bununla da demokratik parlamenter rejime dönülmesi gerektiğini, demokrasinin kural ve kurumlarıyla ancak orada işleyebileceğini, demokrasi savunucusu olarak söylemlerinde dillendiriyor.
Ana Muhalefet Partisinin kendisinde bu işler yukarıdaki özgünlükte yürümüyor. Ana muhalefet Parti yönetimi, erkteki partinin kopyesi bile değil, onun ücüncü dereceden türevi gibi görüntü veriyor ve işliyor. Söylem düzeyinde eleştirilen tek adamlık, lider sultası, yasa, kural, hukuk tanımama, anti demokratik politikalar, seçimlere gölge düşürme gibi konular ana muhalefet partisi uygulamalarında söylemin etkisiyle görülmek , gösterilmek istenmiyor, farklı renklere boyanarak sunuluyor. Eylemde ise, olumsuz bularak eleştirdiği antidemokratik uygulamaların neredeyse tümünü benimseyerek erkteki partiyle benzeşmesi gün yüzüne çıkıyor.
Aday belirleme sürecinde, tüm üyelerin katılımıyla önseçim söz konusu edilmediği gibi, ağırlıklı olarak kendi denetimindeki delegelerin katılımıyla bile önseçim yapılmıyor. Zaman azlığı gerekçe gösterilerek ötelenen ön seçim, en az 6 aydır kamuoyu önünde ve parti içinde segilenen uzun aday belirleme sürecinin nasıl nitelendirilebileceğini bile zorluyor. Akıl tutulması mı, taraf tutulması mı, koltuk tutunması mı; belirsiz, ya da çok açık, tümü!
Parti Yönetimi, hiç birşey yapmasa da CHP yüzde 25 oyu alır. Liderin katkısı yüzde 10 gibi olması gerekirken, yüzde 5 eksiltiyorsa bu onun çevresindekilerle birlikte çoktan gitmesini gerektirir. Geçen dönemlerde en azından biçimsel olarak bir çoğunlukla seçilerek üst yönetim oluşuyordu, son dönemde bunu bile yok ettiler ve dayatarak azınlık yönetimini oluşturdular. Bunu parti üst yönetim görmek isteme bile, komuoyu ve parti yandaşları, üyeleri görüyor.
Malum çoktan ilan edildi aslında: Bu parti, bu Genel Başkan, ve bu MYK tarafından yönetilemez artık. Cumhuriyetin Kurucu Partisinin taraftarları, gönüldaşları, üyeleri “cebren ve hile ile bil fiil işgal edilen” Parti Merkez Yönetimini kurtarma görevini demokratik yöntemlerle eyleme dönüştürmede daha fazla geç kalmamalıdırlar. Demokratik Cumhuriyetin varoluşu demokratik, kararlı, eylemi söylemi tutarlı, toplumun gereksinimleri ışığında kendini sürekli yenileyen gücünü üyelerinden ve bilimsel gerçeklerden alan ideolojiyle yoğrulan proğramına dayanan Parti Yönetiminin oluşumuyla sağlanabilir. Kanıt ve kaynak ve yöntem temel olarak CHP tarihinde vardır, gelecek bu temel üzerinde kurulursa başarı sağlanacaktır.