Vakıf, dernek yoluyla Hazine yağması
Vakıf, vakfedilen anlamında kurumsal yapılardır. Paranızı, malınızı mülkünüzü veya bunların bir kısmını belirli bir amaç uğruna elden, gözden çıkarırsınız, yani vakfedersiniz. Bu kadarla yetinmezsiniz, ayrıca vakfiyenizin yaşaması için de gelir getirici bir düzen kurarsınız.
En azından Osmanlılardan kalma vakıf geleneği böyleydi. O kadar çok vakıf kaldı ki Osmanlılardan, Vakıflar Genel Müdürlüğü var, Vakıflar Bankası var.
Fakat günümüzde kurulan sayısız vakıf böyle değil.
60 bin lira ile milyarlık mal varlığı
Vakıf kuruluşu için asgari bir para ortaya koyuyorsunuz. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu yıl en az 60 bin TL ile vakıf kurulabileceğini açıkladı. Allah aşkına bu parayla hangi amacı gerçekleştirebilirsiniz?
Tamam vakıf kurarsınız, bu amaca hizmet için de sivil toplumdan destek istersiniz ve alırsınız.
Böyle yapan vakıflar çok sayıda var.
Fakat dinci veya iktidar ve adamları tarafından kurulan vakıfların büyük kısmı, derhal devlete, siyasi iktidara, Hazine’ye yamanıyor: Yâr bize destek.
Bir bakmışsınız vakfettiğiniz paranın 5 misli, 10 misli veya 100 veya 1000 misli bir kaynak size aktarılmış. Dünyanın zengin vakıfları arasına girmişsiniz.
Milletin ortak kaynakları, Hazine veya belediyelerden sizlere aktarılıp durmuş.
Öğrenci yurdu kurmak devletin görevi
Tam bir milletin parasını hortumlama düzeni kurulmuş.
İlim Yayma Cemiyeti adındaki dinci kuruluşun 150 öğrenci yurdu var ve reklamını da “tüm yurtlarımız devlet desteklidir” diye yapıyor. Verilen parasal destek 100 milyonu aşıyor. Devlet, Kredi Yurtlar Müdürlüğü’ne aktarıyor, oradan da öğrenci başına 600 TL bu derneğe..
Devlet yeni yurt kuracağına, cemaatlerin amaçlarına hizmet edecek vakıflara yurt kurduruyor. TÜRGEV’ler TÜGVA’lar hepsi 50 bin liralarla kurulmuş ama bugün mal varlıkları milyarlara varan vakıflar. Kimin parasıyla?
Ortalığı saran cemaatlerin, tarikatların gençleri avlamak ve varlıklarını böylece toplumun çeşitli kesimlerinde sürdürebilmek, tabii ki devlette yapılanmak için kullandıkları en temel yol, eğitim-öğretime el atmak ve kalacak yer bulmakta zorlanan üniversite gençlerine, dahası ilköğretim ve sonrası eğitimdeki gençlere yurtlar sunmak.
Devlet görevini yapmıyor. Kasıtlı yapmıyor. Bunun yerine bu tür vakıfları milletin vergileriyle gelirleriyle besleyerek, ülkenin insan kaynaklarının kuyusunu kazıyor.
‘Ne istediler de vermedik’ politikası sürüyor
Aslında Fethullah da böyle hızla gelişti ve büyüdü.
Ordu içine öğrencilerini böyle soktu.
Işık evlerinde, dershanelerinde, yurtlarında kapanlarını böyle kurdu.
Devleti büyük ölçüde ele geçirdi.
Orduyu bile derdest etti ve darbe girişiminde bulundu.
AKP iktidara geldiğinde, oh ne güzel alnı secdeye varanlar devletin polisinde, adaletinde, yargısında, gayet de yetişmiş ve eğitilmiş olarak çalışıyor, diyerek ellerini ovuşturdu, işbirliği yaptı ve hatta alabildiğine önlerini açtı.
Bu dönemin ifşaatını Cumhurbaşkanı bizzat yapmıştı: Ne istediler de vermedik!
Kaynaklar çağlayan ırmaklar gibi
Aslında, iktidar ne istediler de vermedik politikasını sürdürüyor. Tabii bu kez başka dinci cemaat dernek ve vakıflara..
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin akıttığı milletin yüz milyonlarını öğrendik.
İstanbul’un kaynakları, Ankara’nın kaynakları, tüm belediyelerin kaynakları nehir gibi akıp durdu. Yetmedi devletin kaynakları da çağlayan ırmaklar gibi harcanıyor.
Trilyonlar dönüyor.
Millet çalışıyor, vergisini ödüyor.
Beyler de har vurup harman savuruyor.
Ve iflas eden bir ülke manzarası ortaya çıkıyor.
Bu devranın da sonu gelecek tabii ki.