Evet, Atatürk devrimlerini ve o devrimleri gerçekleştirenlerin adlarını ve ilkelerini birer birer yok ediyorlar. İlk zamanlar başörtüsü talebi ile yola çıkanlar, şimdi ise kendilerine engel veya gölge olanları ortadan kaldırmak için, her türlü girişimi pervazsızca yapıyorlar.
Kendilerinde azbuçuk Atatürk sevgisi olanlar cenazeme gelmesinler veya Atatürk olmasaydı da, Yunan işgalinde kalsaydık diyen bir hainın cenazesine giderek, onun tabutuna omuz verenler, bunu bilinçli olarak yapıyorlar. Bizim muhalefet ise bunu birkaç sözle geçiştiriyor.
Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucusu ve bütün eğitim devrimlerinin başında bulunan efsane Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necatı`nin, Ankara Mithatpaşa Caddesinde evi varmış. Bu ev uzun zamandan beri Mustafa Necati Kültür Evi olarak hizmet veriyormuş. Türkiye Cumhuriyeti`nin ilk Milli Eğitim Bakanı ve Türkiye eğitim sisteminin babası olan Mustafa Necati`nin adı, Nuri Pakdil Edebiyat Müzesi olarak değiştirilmiş. Edep be yahu, bu kadarmı gözünüzü kann ve intikam bürüdü.
Kim bu Nuri Pakdil, biraz onun hakkında bilgi edinelim. Kahramanmaraş doğumlu. Kendisini sağcı veya solcu olarak değil „İslamcı“ olarak tanımlamıştır. Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı bir çizgisi olan Nuri Pakdil, yaşadığı Ankara`yı hiç sevmemiş. En çok Mekke, Medine, Kudis, Şam, İstanbul ve Paris`i sevdiğini söylermiş. Atatürk`ü „Ulu Önder“ olarak rede eder ve Ulu Önder olarak Hz. Muhammed`i kabul edermiş. Ne garip ki, Mustafa Necati gibi çağdaş eğitimin babasının evinin adı, bir Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı Nuri Pakdil olarak değiştiriliyor. Diyeceksiniz ki bunda ne var, çok şey var. Ankara`da başka hiçmi yer kalmadı da Mustafa Necati`nin evine Nuri Pakdil adı veriliyor. Bunun bilinçli olarak yapılmadığını söylemek mümkünmü?
Türkiye ve dünyada gündem o kadar hızlı değişiyor ki, akşam düşündüğün konunun anlamı sabah kayboluyor. Bugün Şeriat isteyen kadınları yazmak istemiştim. Fakat Mustafa Necati daha ağır bastı, çünkü o bir devrimciydi. Mustafa Necati`nin adının Nuri Pakdil olarak değiştirilmesi şeriat istiyoruz diyen kadınlar için bir ders olurmu bilmiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti`nin eşit vatandaşı olan kadın, neden şeriat rejimi ister?
Bir, kendisini birey olarak kabul etmemek için.
İki, Medeni Kanun önünde bire bir eşit olduğu halde, şeriat kanunu ile iki kadının bir erkeğe esit olduğunu kabul ettiği için.
Üç, Medeni Kanun kadına miras eşitliğini güvence ederken, Şeriat Kanun ile mirasdan yoksun olmak için.
Dört, Medeni Kanun tek eşliliği kabul ederken, Şeriat Kanunu çok eşliliği, yani eşinin birkaç kadın ile evlenmesini kabul ettiği için.
Beş, Medeni Kanun ve Evrensel İnsan Hakları cariye veya köleliği red ederken, Şeriat Kanunu bunlara onay verdiği için.
Şeriat rejimi istiyorum diye bağıran o kadınlara acıyorum. Eğer bilseler ki, Seriat düzeninde kadın diye bir varlımk yoktur, inanın ki Şeriat diye bağırmazlar. Daha çocuk yaşda tarikatların, cemaatlerin veya Diyanet`in Kur`an kurslarında beyinleri yıykanan kızlardan, Atatürk devrimlerinin savunucusu olmasını beklemek biraz saflık olur.
Diyanet`in başında ki şahıs diyor ki „ fakirlik Allah`a yakın olmaktır“. O zaman sormak gerekmiyormu, zenginler, devletin yüksek makamlarından katmerli üç beş maaş alanlar, Alman Audi, Mercedes veya BMW arabalarına binenler Allah`dan uzaklar, yani cennet onlara çok uzak ve cehennem çok yakın. İnsanları Allah ile aldatmaktan hiçmi hiç utanmıyorlar. Aslında Ali Erbaş gibi kendisini Şehül İslam görenler İslam dinine en büyük ihaneti yapıyorlar.
Bu kadar aymazlık ve ihanete karşı Atatürk, Cumhuriyet ve Demokrasi savunucularının ne yapması gerekiyor? Yapılan bu karşı devrim çalışmalarına karşı ortak payda olan „DEMOKRASİ VE EVRENSEL HUKUK“ etrafında güçbirliği yapmaları zorunludur. Eğer bunu yapmazlarsa, gelecek seçim son seçim olacaktır, bunun bilinmesi gerekir.