Dün akşam bir televizyonda ki tartışmayı dinlerken, ekonomist Emin Çapa şöyle bir söz söyledi:
„Napolyon ile ingiliz general sohbet ederken, ingiliz General Napolyon`ya şöyle demiş, siz fransızlar hep para için savaşıyorsunuz, biz ingilizler ise şerefimiz için savaşıyoruz“.
Napolyon`un cevabı ise çok anlamlı ve şöyle:
Herkes kendisinde olmayan için savaşır.
Napolyon ingiliz General`a diyor ki, bizde para yok, onun için savaşıyoruz. Sizde de şeref yok, şerefiniz için savaşıyorsunuz.
Tarih sayfalarına büyük devlet adamı olarak geçmek için bu gibi cevaplar vermek gerekiyor.
Şimdi gelelim konumuza, yani İstanbul Sözleşmesi, Barolar veya İnsan Hak ve Hürriyetlerine. Bakın, dinci kesim, dindar kesim demiyorum, her konuyu kadına endeksliyor. Yıllarca kadını başörtüsü ile sömürdüler, yani kadının özgürlüğünü bir metre kare bez parçasına bağladılar. Dinciler için kadın hak ve hürriyeti veya kadının birey olarak eşit haklara sahip olması hiçmi hiç önemli değil. Önemli olan kadının erkeğinin emrinde olması, çocuk doğurması ve evinin işlerini görmesi.
Bunlara, neden kadını bu kadar dar bir çerçeveye sokmak istiyorsunuz diye sorsanız, şu cevabı veriyorlar: Cevap, dinimizin gereği. Hayır kardeşim, dinimizin gereği bu değil. Dinimizin gereğini yerine getirmek istiyorsan, din şöyle diyor „İlim Çin`de olsa dahi git bul“.
Yaklaşık onsekiz senedir yalanlarla, palavralarla, makyajlanmış sözde büyük projelerle insanların oylarını gasp eden AKP, yolun sonuna geldi. Kemal Derviş tarafından uygulanan ekonomik proğramın kazanımlarını, yani halkın ödediği bedeller ile düzelen ekonominin üzerine oturan AKP, şimdi bitmek üzere.
Cumhuriyert`in bütün varlıklarını satarak, Millet`e, bak biz refah getirdik diyenlerin, aslında bir hiç oldukları şimdi anlaşılıyor. Ellerinde kullanacakları tek şey kaldı, oda insanlara korku salmak, özgürlükleri kısıtlamak ve hukuk devletini ortadan kaldırmak.
Sanıyormusunuz ki, Ayasofya, Barolar ve İstanbul Sözleşmesi toplumun gerçek sorunu ve talebi olduğu için, gündeme getirildi. Hayır, çöken ekonomiyi, çoğalan işsizliği, kontrol altına alınamayan dövizi, ithalat ve ihracatda ki azalmayı, yani üretimin durduğunu halkdan gizlemek için, suni gündem oluşturuyorlar.
Son günlerde AKP ülkeyi yönetemez duruma geldi ve yeni politikalar veya demogojiye ihtiyacı var. Bunun için Ayasofya, Barolar veya İstanbul Sözleşmesi üzerinden insanların içinde bulunduğu ekonomik veya sosyal sorunların gündemden çıkması için çaba sarf ediyorlar.
Ayasofya bir dünya mirasıdır ve Türkiye`de olması büyük bir şanstır. Bu dünya mirasını yeniden camiye çevirerek dünyanın tepkisini çekmek, kime fayda getirecek, onu anlatan yoktur.
Yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı ele geçiren iktidar, yargının son kalesi olan baroları parçalamak ve güçsüzleştirmek istiyor.
Durup dururken ve kendilerinin ilk imzayı attıkları İstanbul Sözleşmesi neden ve kimlerin baskıları ile gündeme geldi ve neden iptal etmek istiyorlar? Başta İsmailağa Cemaati olmak üzere, diğer tarikatlar ve cemaatlerin çağ dışı düşünce ve talepleri doğrultusunda İstanbul Sözleşmesi değiştirilmek istenmektedir.
İslam dinini erkek dini olarak düşünen cahiller, her ortamda kadın hak ve hürriyetini tartışıyorlar. Elleri kirli, kalpleri kinli bu cahiller ne zaman zorda kalsa, kadını öne sürüyorlar.
Cumhuriyet ile birlikte Türk kadınına verilen hakları bir bir yok etmek istiyenler, şimdi de kadının can ve mal güvenliğini güvence altına almış olan İstanbul Sözleşmesi`ni iptal etmek istiyorlar.
Bende diyorum ki, siz önce tarikatların, o karanlık odalarında, sözde din dersi veriyoruz diye çocuk yaşta ki kızlara ve erkeklere tecaviz eden pislik yuvalarını yok edin, ederlermi, etmezler.
İstanbul Sözleşmesi nedir?
„İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin (örneğin eski veya mevcut eşler, evlilik dışı partnerler, birlikte ikamet edilen aile fertleri, akrabalar veya birlikte ikamet edilen başkaları tarafından yöneltilen şiddetin) ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belgedir“.
Şimdi anladınızmı, bu karanlık odaklar neden İstanbul Sözleşmesi`ni yok etmek istiyorlar. Bu karanlık ve gerici zihniyetin iddiası, İstanbul Sözleşmesi ile aile kavramı zedelendi. Ailenin zedelenmemesi için kadın dövülsede, horlansada, tecavize uğrasada, sorununu hukuki yoldan arama hakkına sahip olmamalı. Anlıyacağınız çağ dışı zihniyet ile, sözde aile ve dini korumak istiyorlar.
Emin Çapa`nın Napolyon`dan verdiği örnek tamda bu gerici, cahil ve zekasız insanlar için iyi bir örnek.
Bizler sahip olmadığımız veya azda olsa sahip olduğumuz özgürlükleri, hak ve hukukun korunması ve herkesin onurlu birey olarak yaşaması için mücadele ediyoruz. Dinci ve gericiler ise din için mücadele ettiklerini iddia ediyorlar.
Ne demiş Napolyon, herkes kendisinde olmayan için savaşır.