14 C
Hamburg
Salı, Haziran 4, 2024

KADIN VE LAİKLİK

Kadın ve laiklik Demokrasinin olmazsa olmaz iki ayağıdır. Kadının erkek ile eşit haklara sahip olmadığı bir düzenin, demokratik ve laik olması mümkün değildir.

Kadının ülke yönetiminde veya aile içinde söz sahibi olmadığı ülkeler, geri kalmış ülkelerdir. Kadını geri plana iten ve dini öne çıkaran toplumlar geri kalmış toplumlardır. Hiristiyan dünyası yaklaşık 1500 sene kiliselerin işgenceleri, zulümleri veya toplu katliamları altında inim inim inlemişlerdir.

Hiristiyan dünyasında kadın cadı olarak nitelendirilmiş ve kiliselere girmeleri dahi günah sayılmıştır. Ta ki Martin Luther denen bir papaz baş kaldırana ve yeter diyene kadar, zulümler devam etmiştir. Martin Luther kiliselere yalan söylüyorsunuz, sizin anlattığınız din, benim dinim değil demiştir.

Martin Luther`i Fransız devrimi izlemiş, fransız devrimi ile kiliselerin toplum üzerinde ki baskısına son verilmiştir. Fransa, kilise ile devlet yönetimi arasına sınır çekmiş, papazları devlet yönetiminden uzaklaştırmıştır. Anlıyacağınız, laiklik ülkenin temel ilkesi olarak kabul edilmiştir.

Laikliğin olmadığı toplumlarda kadın geri planda olurken, erkek öne çıkar. İslam ülkelerine baktığımızda, kadın ülke yönetiminde söz sahibi değil, çocuk doğuran ve erkeğinin ihtiyaçlarını karşılayan bir varlıktır.

İslam ülkelerine bir bakalım.

Kadın haklarının olmadığı Bangaldeş, Nijerya, Yemen, Sudan, Afganistan, Suudi Arapistan veya diğer arap ülkelerinde kadının hiçbir söz hakkı bulunmamaktadır. Kadının ülke yönetiminde olmadığı ülkeler açlık, sefalet veya yoksullukla mücadele etmektedirler.

Türkiye diğer İslam ülkeleri içerisinde istisna bir ülkedir. Büyük Atatürk, çağdaş Türkiye`yi inşa etmek için, öncelikle kadınlar ülke yönetiminde söz sahibi olmalıdır demiş ve gerekli yasaları çıkartmıştır. Türk kadını nasıl ki, Kurtuluş Savaşı esnasında erkekler ile omuz omuza mücadele etmişler ise, ülke yönetiminde de söz sahibi olmalıdır demiştir.

Atatürk büyük öngörüsü ile, Avrupa ülkelerinin birçoğunda kadın erkek eşitliği, seçme seçilme hakları olmadığı halde, Türk kadınına her türlü eşitliği sağlamıştır. İngiltere kadınları haklarını talep ederken, bizde Türk kadınları gibi haklara sahip olmak istiyoruz diye, sokaklarda yürüyüş yapmışlardır.

İstanbul Sözleştirmesi`nin iptali için mücadele edenler şöyle diyorlar:

İstanbul Sözleşmesi bizim aile yapımıza, töre ve geleneklerimize ters düşüyor. Bu gibi sözleşmeler bizim aile yapımızı bozuyor.

O zaman soralım, hangi aile yapısı, töre ve gelenekleri İstanbul Sözleşmesi bozuyordu, bir bakalım.

Örneğin, kadının aile içerisinde söz sahibi olması mı, Türk aile yapısını bozuyordu?

Örneğin, bir genç kızın ailesi tarafından istemediği bir gençle evlenmesine karşı çıkması mı, Türk aile yapısını bozuyor?

Örneğin, kızların başlık parası ile satılmalarına karşı çıkmak mı , Türk aile yapısına karşıdır?

Hayır, Türk Aile yapısı yukarıda belirtilenlerin hiçbirisi değildir. Türk Aile yapısı, kadının erkek ile eşit olmasıdır. Madem ki, Türk Aile yapısını savunacağız, o zaman Orta Asya Türk kadınlarına bakmak zorundayız.

Bize gelenek, görenek veya töre olarak yutturulanlar, bizim gerçeklerimiz değildir.  Bunlar, Emevi yobazlığının kurallarıdır, çünkü Emevi İslamı`nda kadın diye bir varlık yoktur. Siz bakmayın, verilen vaazlarda süslü cümleler kurulmasına.

Atatürk, din yobazlığının önünü kesmek ve dini insanların iyi anlaya bilmesi için, kutsal kitab Kur`an`ı türkçeye çevirtmiştir. Türk insanı, dinini kendi dilinde öğrenmelidir demiştir. Günümüzde, genel olarak çocuk yaşda ki kızlar Kuràn Kursları`na yönlendirmekte olup, anlamadıkları dilde sözde din öğrenmektedirler. Kur`an Kursları`na yönlendirmeyi 4 artı 4 artı 4 eğitim sistemi hızlandırmış ve tarikatların mantar gibi gün yüzüne çıkmalarının önü açılmıştır.

Türk kadınına eşit eğitim sağlayan laik ve çağdaş Köy Enstütüleri`nin kuruluşunun 81. yılını kutluyorum. Köy Enstütüleri yasaklanmasaydı, Türkiye bugün gericiliğin hakım olduğu değil, gelişmiş, kalkınmış ve Avrupa`nın en ileri ve demokratik ülkesi konumunda olurdu.

Demokrasi`nin vaz geçilmez iki ayağı vardır, KADIN ve LAİKLİK.

Bu iki kavramı korumayan toplumlar, yok olmaya mahkumdur.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

KADIN VE LAİKLİK

Kadın ve laiklik Demokrasinin olmazsa olmaz iki ayağıdır. Kadının erkek ile eşit haklara sahip olmadığı bir düzenin, demokratik ve laik olması mümkün değildir.

Kadının ülke yönetiminde veya aile içinde söz sahibi olmadığı ülkeler, geri kalmış ülkelerdir. Kadını geri plana iten ve dini öne çıkaran toplumlar geri kalmış toplumlardır. Hiristiyan dünyası yaklaşık 1500 sene kiliselerin işgenceleri, zulümleri veya toplu katliamları altında inim inim inlemişlerdir.

Hiristiyan dünyasında kadın cadı olarak nitelendirilmiş ve kiliselere girmeleri dahi günah sayılmıştır. Ta ki Martin Luther denen bir papaz baş kaldırana ve yeter diyene kadar, zulümler devam etmiştir. Martin Luther kiliselere yalan söylüyorsunuz, sizin anlattığınız din, benim dinim değil demiştir.

Martin Luther`i Fransız devrimi izlemiş, fransız devrimi ile kiliselerin toplum üzerinde ki baskısına son verilmiştir. Fransa, kilise ile devlet yönetimi arasına sınır çekmiş, papazları devlet yönetiminden uzaklaştırmıştır. Anlıyacağınız, laiklik ülkenin temel ilkesi olarak kabul edilmiştir.

Laikliğin olmadığı toplumlarda kadın geri planda olurken, erkek öne çıkar. İslam ülkelerine baktığımızda, kadın ülke yönetiminde söz sahibi değil, çocuk doğuran ve erkeğinin ihtiyaçlarını karşılayan bir varlıktır.

İslam ülkelerine bir bakalım.

Kadın haklarının olmadığı Bangaldeş, Nijerya, Yemen, Sudan, Afganistan, Suudi Arapistan veya diğer arap ülkelerinde kadının hiçbir söz hakkı bulunmamaktadır. Kadının ülke yönetiminde olmadığı ülkeler açlık, sefalet veya yoksullukla mücadele etmektedirler.

Türkiye diğer İslam ülkeleri içerisinde istisna bir ülkedir. Büyük Atatürk, çağdaş Türkiye`yi inşa etmek için, öncelikle kadınlar ülke yönetiminde söz sahibi olmalıdır demiş ve gerekli yasaları çıkartmıştır. Türk kadını nasıl ki, Kurtuluş Savaşı esnasında erkekler ile omuz omuza mücadele etmişler ise, ülke yönetiminde de söz sahibi olmalıdır demiştir.

Atatürk büyük öngörüsü ile, Avrupa ülkelerinin birçoğunda kadın erkek eşitliği, seçme seçilme hakları olmadığı halde, Türk kadınına her türlü eşitliği sağlamıştır. İngiltere kadınları haklarını talep ederken, bizde Türk kadınları gibi haklara sahip olmak istiyoruz diye, sokaklarda yürüyüş yapmışlardır.

İstanbul Sözleştirmesi`nin iptali için mücadele edenler şöyle diyorlar:

İstanbul Sözleşmesi bizim aile yapımıza, töre ve geleneklerimize ters düşüyor. Bu gibi sözleşmeler bizim aile yapımızı bozuyor.

O zaman soralım, hangi aile yapısı, töre ve gelenekleri İstanbul Sözleşmesi bozuyordu, bir bakalım.

Örneğin, kadının aile içerisinde söz sahibi olması mı, Türk aile yapısını bozuyordu?

Örneğin, bir genç kızın ailesi tarafından istemediği bir gençle evlenmesine karşı çıkması mı, Türk aile yapısını bozuyor?

Örneğin, kızların başlık parası ile satılmalarına karşı çıkmak mı , Türk aile yapısına karşıdır?

Hayır, Türk Aile yapısı yukarıda belirtilenlerin hiçbirisi değildir. Türk Aile yapısı, kadının erkek ile eşit olmasıdır. Madem ki, Türk Aile yapısını savunacağız, o zaman Orta Asya Türk kadınlarına bakmak zorundayız.

Bize gelenek, görenek veya töre olarak yutturulanlar, bizim gerçeklerimiz değildir.  Bunlar, Emevi yobazlığının kurallarıdır, çünkü Emevi İslamı`nda kadın diye bir varlık yoktur. Siz bakmayın, verilen vaazlarda süslü cümleler kurulmasına.

Atatürk, din yobazlığının önünü kesmek ve dini insanların iyi anlaya bilmesi için, kutsal kitab Kur`an`ı türkçeye çevirtmiştir. Türk insanı, dinini kendi dilinde öğrenmelidir demiştir. Günümüzde, genel olarak çocuk yaşda ki kızlar Kuràn Kursları`na yönlendirmekte olup, anlamadıkları dilde sözde din öğrenmektedirler. Kur`an Kursları`na yönlendirmeyi 4 artı 4 artı 4 eğitim sistemi hızlandırmış ve tarikatların mantar gibi gün yüzüne çıkmalarının önü açılmıştır.

Türk kadınına eşit eğitim sağlayan laik ve çağdaş Köy Enstütüleri`nin kuruluşunun 81. yılını kutluyorum. Köy Enstütüleri yasaklanmasaydı, Türkiye bugün gericiliğin hakım olduğu değil, gelişmiş, kalkınmış ve Avrupa`nın en ileri ve demokratik ülkesi konumunda olurdu.

Demokrasi`nin vaz geçilmez iki ayağı vardır, KADIN ve LAİKLİK.

Bu iki kavramı korumayan toplumlar, yok olmaya mahkumdur.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER