Bu temel mesele hem sosyal medyada hem ekranlarda ve gazete köşelerinde yoğun tartışma konusu oluyor.
– Öyle ya, ülke ekonomik olarak çöktü!
– İşsizlik ve pahalılık durdurulamaz bir şekilde artıyor.
– TL pul oldu, asgari ücret artışa rağmen iki ay içinde eridi.
– Bu yıl yüzde 70 enflasyon bekleniyor.
– Ucuz ekmek kuyrukları uzuyor.
– Yapısı temelden bozuk olduğu için ekonomide çarkların dönmesi için ithalat bağımlılığının cari açık üretimi yeniden tepeye doğru gidiyor.
– Hazine kâğıtlarından ve borsadan yabancı çıkışı sürüyor.
Say sayabildiğin kadar…
Buna rağmen, mesela Balkanlar’da, Avrupa’da bir ülke böyle büyük bir çöküş yaşasaydı, iktidarları götürürdü. Tamam, ülke yıkılsa AKP istifa etmez ama yaklaşan seçimlere yönelik yapılan kamuoyu anketleri de AKP’nin ham oyunun yüzde 25, geçerli oyunun ise yüzde 30-31 civarında çakılı kaldığını gösteriyor..
Bunca çöküşe rağmen! Bu ne iş?
EKONOMİ İKTİDARLARI BELİRLER
Evet, seçimler söz konusu olduğunda, iktidarların kaderini belirleyenin ekonomik durum olduğu, iktidarın geleceği açısından ekonomi politikası konusunda araştırma yapan bilim insanlarının üzerinde birleştiği bir olgudur.
İktidarlar bu nedenle ekonomiyi zor koşullarda bile mümkün olduğunca rayında, ortaya yakın bir yerlerde tutma rekabeti içindedirler. Bu nedenle ülke gelirlerinin çok üzerinde, bazen çok çok borçlanarak yaşarlar. Dünya borçlanmak için büyük “artık para”lar içinde yüzüyor denebilir.
Mesela ABD’nin dış borcu 2009’da 12 trilyon dolar iken bu yıl başında 30 trilyon dolara yükseldi.
Dünyada borç verilmesini bekleyen, şüphesiz ki çeşitli yatırımlarda değerlendirilen birkaç yüz trilyon dolar para var!
Yeterince üretemeyen ekonomiler bu borçlarla ayakta duruyor.
DÖNELİM KONUMUZA
İktidarın ekonomide başarısızlık derecesine bağlı olarak, seçimlerde oy yitiminin gerçekleşmesi beklenir. Şüphesiz bu, koşullara da bağlıdır. Toplumun genelde ve gelir sınıflarına bağlı olarak hayat kalitesini olumsuz etkileyecek majör durumlar söz konusu değilse, iktidar etkilenmeyebilir bile. Bu, seçmen tarafından geçici olgu olarak değerlendirilir ve iktidara kredisini sürdürür.
Yine şüphesiz, ekonomi dışında, ülkede gerçekleşen çok daha farklı büyük iç ve dış olaylar, felaketler de seçmenin bir kısmının iktidardan desteğini çekmesini engelleyebilir.
Bu açıların, bugün ülke için seçimleri belirleyici nitelik taşımadığını belirtelim.
Seçimlerin belirleyicisinin büyük ekonomik çöküntü, büyük yoksullaşma olduğu bir gerçektir.
Nitekim bu gerçeğin ülkemizde “çalıştığını” AKP’deki büyük seçmen kaybı da gösteriyor. Ama neden dibe vurmuyor iktidar?
GERÇEĞİN BÜKÜLMESİ
Daha büyük oy kaybı beklentisi gerçeğini büken etkenler yok mudur? Özellikle eksik demokrasilerde, yani otoriter rejimlerde, bu gerçeği büken olgular çok.
İktidarın ülkede medyayı önemli ölçüde kontrol etmesi, bu yolla yalan haberleri durmadan yayması, gerçeği gözlerden saklaması veya yaşanan kötülüklere uyduruk bahaneler üreterek bunları topluma durmadan pompalaması, yani beyin yıkama – çarpıtma mekanizmalarını sürekli kullanması, seçmenin en azından bir kısmının iradesine konan ipoteklerdir.
Yalanı ne kadar tekrar edersen, bazı kafaları çelme ve gerçeklerin görülmesini kısmen önlemede başarılı olabiliyorsun. Ülkemizde böyle bir durum var.
GERÇEK OLAN, YAŞANANDIR
Fakat acaba AKP’nin oyunun yüzde 25-30 bandında çakılı kalmasında bu durumun etkisini ölçmek mümkün mü?
AKP ve ortağının “çarptığı beyinler”, yüzde 25 bandında kalmasında ana etken mi?
Bu soruya, “Evet etken ama ana etken değil”, yanıtını vereceğim. Evet, yüzde 25 bandında kalmasında bu etkeni yüzde 1-2’lik puan kadar düşünebiliyorum.
Çünkü gerçekleri dile getiren mekanizmaların hepsi kontrol altında değil. Muhalefet her yerde konuşabiliyor – gezebiliyor. Pek çok medyada gerçekler dile getirilebiliyor.
Ayrıca, hayatın en büyük gerçeği büyük ekonomik çöküştür. Toplum bunu bizzat yaşıyor, iktidar ne derse desin, seçmenin – toplumun büyük kesiminin yaşadığı bu gerçeği propaganda ile değiştirmesi mümkün değildir.
İktidarın yüzde 25-30 bandında kalmasında muhalefetin başarısızlığını gösterenler haklı mı? Bu başka bir tartışma konusu.
Şimdilik şu soruyu sorarak bu yazıyı bitireyim:
Ee, o halde?