22.9 C
Hamburg
Çarşamba, Mayıs 15, 2024

Karanlık Dönemin Sıkıyönetim Komutanı

orhan-bursaliŞaşırdım, Ahmet Altan boy göstermiş Cumhuriyet’te.. Uzun süredir ortalıktan toz olmuştu hazretleri… Dönem bitmiş, ancak bizim gibi demokrasi yerine melez kategoride yer bulabilen bir ülkede, böyle bir paçavra çıkarılarak beyinler ve tüm ülke esir alınabilirdi! “Başkomutan” rolünde, bu operasyonun başında görünüyor veya sanıyordu kendisini.. Eline tutuşturulan, her bir sayfası heyecan dolu kurgu senaryoları aylarca manşete çekiyor, insanları idam ediyor, gazetecileri tutuklatıyor, zerreden habersiz işini yapan subayların ipini çekiyordu…
A. Altan ve Yasemin Çongar gibi tipler, Taraf,
o karanlık dönemin giyotinleriydi, sıkıyönetim komutanlarıydı, yalanlarıydı, Göbbels’leriydi, insan-namus-dürüstlük ve gerçeğin katilleriydi. Oraya, açık “karargâh” görünümü verilmişti. Asıl “karargâh” Pensilvanya’da, Pentagon’un/CIA’nın karanlık dehlizlerinde, İstanbul ve Ankara’daki iblis merkezlerdeydi. Buralarda senaryolar yazılıyor, gazeteci kılıklılar tarafından da Türkiye’ye pompalanıyordu…
Arkasından tutuklamalar başlıyor, insanlar kahırlarından kendilerini öldürüyor, cinayetler işleniyordu. Eli kanlı bir süreçten bahsediyoruz.. Çalınmış ve öldürülmüş yaşamlardan, acı çeken kadınlardan ve çocuklardan.. korkudan titreyen çevrelerinden, susturulmuş toplumdan.. Telefonlarını atmış insanlardan, ülkeye çöken korku imparatorluğundan… Giyotin gibi işleyen dönemin özel savcılarından ve mahkemelerinden…
Yani 5-6 yıl süren bir alçaklıklar döneminden…

Kış uykusundan uyanan ‘Başkomutan’
Kendisini operasyonun başında “başkomutan” sanan boşalmış bir beyin, sanırım yattığı kış uykusundan yeni uyanmış ki, olan bitenin farkında değil, “bırakın çoluk çocuğu, hepsini ben yaptım, benden hesap sorun” diye silkinerek kendisini ortaya fırlatmış… Ne zaman? Her şeyin bittiği ve her şeyin aydınlandığı bir sırada.. Yönelttiği sorulara bakıyorum, 7 yıl boyunca ilk kez devreye giren bilim, hepsinin yanıtını vermiş ve bütün iddiaları çökertmiş…
Gölcük’teki Donanma Komutanlığı zemininden çıkan harddiski soracak kadar bilgisiz.. Bilgi, kafa ister! Efendim, kullanımdan kaldırılmış o bellekleri birileri yeniden devreye sokmuş, saatini geriye almış ve sahte belgeleri bir de araya yüklemiş..
Bugün hâlâ darbe hazırlığı sandığın her şeyin ipliği, aslında daha 2010’dan itibaren pazara çıkarılmaya başlanmıştı.. 2011-2012’de ve devamında, bu köşede hepsi yer buldu. Rodrik’ler, namuslu avukatlar ordusu, sizin kuyruklarınızın altında yeşerttiğiniz pislikleri patlattılar.. Hepiniz daha o zamanlardan, o pis kokular içinde yüzmeye başlamıştınız.. Ama sanıyordunuz ki gülsuyu içinde banyo yapıyorsunuz..
4 yıldır bu köşede yayımlanan yüzlerce yazıdan en ufak bir kırıntısı da, demek ki sizin beyin kıvrımlarınızdan içeri bile girememiş. Girse uyarıcı olacak, belki soru soracaktınız… Ama, soru sormak için bile “normal bir beyin faaliyeti” gerekirdi…

Mağdur okçular, lağımcılar
“Başkomutan” uyandı ve kendini sahaya attı.. Ama yanında “ordusundan” pek kimse kalmamıştı! Sadece CIA karargâhlarında pişirilmiş “kurmay”larından bazıları, cılız seslerle kendisine eşlik ediyor.. Yanındaki “topçular”, “okçular”, “bokçular” yalanın bataklığında boğulurken, birden kendilerine uzanan, cenahın iktidarda kalan ellerine yapışarak o çukurdan dışarıya çıkabilmişler.
Evet kendisinin “seçkin askerleri”, “aldatıldık, kullanıldık, iğfal edildik” teraneleriyle, “mağduriyete uğramış” utanmaz tutumlarıyla, kumpasın çöken kalesinden, bu kez kumpasın galip kalesine transfer edilmişler, 13 yıldır bir başka mağdur edebiyatıyla dikilen pahalı sarayın burçlarında bayrak sallandırıyorlar ve yeni uyanan “komu-tanlarına” da ateş ediyorlardı.
“Komutan” bunun bile farkında değil.
Bir kısmı da ne yapacağını şaşırmış, kendilerine yer bulamamış, ortalıkta sıçan gibi dolaşıyor. Ama A. Altan gibi, Balyoz darbeydi diyen yazar mazar kılıklı bazı “kullanışlı salaklar” hâlâ sağda solda boy gösterebiliyor…
Bence hepsi “Balyoz Bir Darbeydi Derneği” kurabilir, nostalji yapabilir: Ahhh o güzel günler!.. Türkiye’de sirklere de gereksinim var..
Mesela ABD’de “dünyanın düz olduğuna” inanan dernekler var… Bizde de akılsızlıkları, kullanılmışlıkları, sürekli bellekte tutabilmek ve numune olarak gösterebilmek için, böyle bir dershaneye gerek olabilir…

Baransu itirafçı olabilir
M. Baransu’ya gelince… Türkiye’ye yardımcı olmak istiyorsa, itirafçılık önerebilirim. Ben inan-mıyorum, o ancak işin içinde olabilir kanaatimi koruyorum, ama ben de kumpasa getirildim diyorsa, kendisini aldatarak “içeri atılmasına” neden olan Balyoz senaryosunun kaynağını açıklasın. Bu bir gazetecilik olayı olmaktan çoktan çıktı.
Gazetecilikle sahtekârlık farklı işlerdir. İnsanlara, ülkeye, masumlara yönelik operasyonel bir iş de “yayıncılık” gazetecilik değildir.. The Taraf’ın komutanları, okçuları bokçuları, o dönemin hesabını vermeliler, Alper Görmüş’leri de dahil olmak üzere.. mahkemede. Gazeteciliği temizlemenin başka yolu yordamı yok.
Bu çuvaldızı da kendimize: Bir “görüşe yer vermek” ile A. Altan’ın tepeden tırnağa yalan yazısını basmak arasında dağlar kadar fark vardır. Biz gerçek bir habere mahkeme yoluyla veya baskıyla tekzip geldiğinde, dünyayı yıkarız… Cıcığı çıkartılmış bir yalana yer vermek, bir görüş veya savunmaya söz hakkı vermek değildir. İsterse babamız olsun.. Yalanın canı cehenneme…
A. Altan bir yazar olabilir.. Ama üzerleri çiğnenmek istenen gerçeklerin, masum katilliğinin bir yazara ihtiyacı yoktur.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

Karanlık Dönemin Sıkıyönetim Komutanı

orhan-bursaliŞaşırdım, Ahmet Altan boy göstermiş Cumhuriyet’te.. Uzun süredir ortalıktan toz olmuştu hazretleri… Dönem bitmiş, ancak bizim gibi demokrasi yerine melez kategoride yer bulabilen bir ülkede, böyle bir paçavra çıkarılarak beyinler ve tüm ülke esir alınabilirdi! “Başkomutan” rolünde, bu operasyonun başında görünüyor veya sanıyordu kendisini.. Eline tutuşturulan, her bir sayfası heyecan dolu kurgu senaryoları aylarca manşete çekiyor, insanları idam ediyor, gazetecileri tutuklatıyor, zerreden habersiz işini yapan subayların ipini çekiyordu…
A. Altan ve Yasemin Çongar gibi tipler, Taraf,
o karanlık dönemin giyotinleriydi, sıkıyönetim komutanlarıydı, yalanlarıydı, Göbbels’leriydi, insan-namus-dürüstlük ve gerçeğin katilleriydi. Oraya, açık “karargâh” görünümü verilmişti. Asıl “karargâh” Pensilvanya’da, Pentagon’un/CIA’nın karanlık dehlizlerinde, İstanbul ve Ankara’daki iblis merkezlerdeydi. Buralarda senaryolar yazılıyor, gazeteci kılıklılar tarafından da Türkiye’ye pompalanıyordu…
Arkasından tutuklamalar başlıyor, insanlar kahırlarından kendilerini öldürüyor, cinayetler işleniyordu. Eli kanlı bir süreçten bahsediyoruz.. Çalınmış ve öldürülmüş yaşamlardan, acı çeken kadınlardan ve çocuklardan.. korkudan titreyen çevrelerinden, susturulmuş toplumdan.. Telefonlarını atmış insanlardan, ülkeye çöken korku imparatorluğundan… Giyotin gibi işleyen dönemin özel savcılarından ve mahkemelerinden…
Yani 5-6 yıl süren bir alçaklıklar döneminden…

Kış uykusundan uyanan ‘Başkomutan’
Kendisini operasyonun başında “başkomutan” sanan boşalmış bir beyin, sanırım yattığı kış uykusundan yeni uyanmış ki, olan bitenin farkında değil, “bırakın çoluk çocuğu, hepsini ben yaptım, benden hesap sorun” diye silkinerek kendisini ortaya fırlatmış… Ne zaman? Her şeyin bittiği ve her şeyin aydınlandığı bir sırada.. Yönelttiği sorulara bakıyorum, 7 yıl boyunca ilk kez devreye giren bilim, hepsinin yanıtını vermiş ve bütün iddiaları çökertmiş…
Gölcük’teki Donanma Komutanlığı zemininden çıkan harddiski soracak kadar bilgisiz.. Bilgi, kafa ister! Efendim, kullanımdan kaldırılmış o bellekleri birileri yeniden devreye sokmuş, saatini geriye almış ve sahte belgeleri bir de araya yüklemiş..
Bugün hâlâ darbe hazırlığı sandığın her şeyin ipliği, aslında daha 2010’dan itibaren pazara çıkarılmaya başlanmıştı.. 2011-2012’de ve devamında, bu köşede hepsi yer buldu. Rodrik’ler, namuslu avukatlar ordusu, sizin kuyruklarınızın altında yeşerttiğiniz pislikleri patlattılar.. Hepiniz daha o zamanlardan, o pis kokular içinde yüzmeye başlamıştınız.. Ama sanıyordunuz ki gülsuyu içinde banyo yapıyorsunuz..
4 yıldır bu köşede yayımlanan yüzlerce yazıdan en ufak bir kırıntısı da, demek ki sizin beyin kıvrımlarınızdan içeri bile girememiş. Girse uyarıcı olacak, belki soru soracaktınız… Ama, soru sormak için bile “normal bir beyin faaliyeti” gerekirdi…

Mağdur okçular, lağımcılar
“Başkomutan” uyandı ve kendini sahaya attı.. Ama yanında “ordusundan” pek kimse kalmamıştı! Sadece CIA karargâhlarında pişirilmiş “kurmay”larından bazıları, cılız seslerle kendisine eşlik ediyor.. Yanındaki “topçular”, “okçular”, “bokçular” yalanın bataklığında boğulurken, birden kendilerine uzanan, cenahın iktidarda kalan ellerine yapışarak o çukurdan dışarıya çıkabilmişler.
Evet kendisinin “seçkin askerleri”, “aldatıldık, kullanıldık, iğfal edildik” teraneleriyle, “mağduriyete uğramış” utanmaz tutumlarıyla, kumpasın çöken kalesinden, bu kez kumpasın galip kalesine transfer edilmişler, 13 yıldır bir başka mağdur edebiyatıyla dikilen pahalı sarayın burçlarında bayrak sallandırıyorlar ve yeni uyanan “komu-tanlarına” da ateş ediyorlardı.
“Komutan” bunun bile farkında değil.
Bir kısmı da ne yapacağını şaşırmış, kendilerine yer bulamamış, ortalıkta sıçan gibi dolaşıyor. Ama A. Altan gibi, Balyoz darbeydi diyen yazar mazar kılıklı bazı “kullanışlı salaklar” hâlâ sağda solda boy gösterebiliyor…
Bence hepsi “Balyoz Bir Darbeydi Derneği” kurabilir, nostalji yapabilir: Ahhh o güzel günler!.. Türkiye’de sirklere de gereksinim var..
Mesela ABD’de “dünyanın düz olduğuna” inanan dernekler var… Bizde de akılsızlıkları, kullanılmışlıkları, sürekli bellekte tutabilmek ve numune olarak gösterebilmek için, böyle bir dershaneye gerek olabilir…

Baransu itirafçı olabilir
M. Baransu’ya gelince… Türkiye’ye yardımcı olmak istiyorsa, itirafçılık önerebilirim. Ben inan-mıyorum, o ancak işin içinde olabilir kanaatimi koruyorum, ama ben de kumpasa getirildim diyorsa, kendisini aldatarak “içeri atılmasına” neden olan Balyoz senaryosunun kaynağını açıklasın. Bu bir gazetecilik olayı olmaktan çoktan çıktı.
Gazetecilikle sahtekârlık farklı işlerdir. İnsanlara, ülkeye, masumlara yönelik operasyonel bir iş de “yayıncılık” gazetecilik değildir.. The Taraf’ın komutanları, okçuları bokçuları, o dönemin hesabını vermeliler, Alper Görmüş’leri de dahil olmak üzere.. mahkemede. Gazeteciliği temizlemenin başka yolu yordamı yok.
Bu çuvaldızı da kendimize: Bir “görüşe yer vermek” ile A. Altan’ın tepeden tırnağa yalan yazısını basmak arasında dağlar kadar fark vardır. Biz gerçek bir habere mahkeme yoluyla veya baskıyla tekzip geldiğinde, dünyayı yıkarız… Cıcığı çıkartılmış bir yalana yer vermek, bir görüş veya savunmaya söz hakkı vermek değildir. İsterse babamız olsun.. Yalanın canı cehenneme…
A. Altan bir yazar olabilir.. Ama üzerleri çiğnenmek istenen gerçeklerin, masum katilliğinin bir yazara ihtiyacı yoktur.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER