24 Ocak 1915 Ermeni Soykırım iddialarının 100. yılında yaşanan gelişmeleri daha önce kaleme aldığı yazılarla tekrar gündeme taşıdı.
ELBE EXPRESS/HABER MERKEZİ
Bu günlerde Ermeni Soykırım iddialarına ilişkin kararlar yoğunlaştı. Papa`dan sonra, Avrupa Parlamentosu ve 24 Nisan günü, Almanya Parlamentosu bu konuda karar verecek. ABD Başkanı beklenen açıklamasını yapacak.
Türk Ulusu sonderece tektaraflı, yanlış ve çarpıtılmış kaynaklara dayandırılarak tamamen haksız bir suçlamayla karşı karşıyadır. Bu haksızlığa karşı arkadaşlarımızla birlikte Almanya`da yıllardır uğraş vermekteyiz.
Ekde 69 ABD`li çoğu tarihçi ve Ortadoğu uzmanı bilim insanının bu konuya ilişkin 1985 tarihli yazısının Türkçesini bilginize sunuyorum. Ayrıca İsviçre`de yayınlanan bir yazımı da gönderiyorum.
Dünya kamu oyu için ABD`li bilim insanlarının açıklamasının Türkçesinin aynen Türk basınında yer alması, kanımca sonderece anlamlı ve önemli olacaktır.
Ermenistan: Zorunlu kitlesel göç bir soykırımmıydı?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “hayır” diyor. İsviçre buna itiraz ediyor ve dava karar aşamasında. Bir dizi soru yanıtsız kalıyor.
Upg. Soykırımı, değilmi: Bu soru İsviçreyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde meşgul ediyor. NZZ `nin haberine göre Genf`de yapılma kararı alınmış olan soykırım anıtı, “üst düzeyde alışılmamış diplomatik girişimlere” neden oluyor.
Prof. Hakki Keskin / 23. Jan. 2015
Türk kökenli Prof. Hakkı Keskin, bu yazısıyla soykırımın neden sözkonusu olmadığını açıklamaktadır. Kendisi Uluslararası bir Tarihçiler Komisyonunun bu konuyu araştırmasını öneriyor.
Yüz yıldan bu yana bu konu kontrovers olarak araştırılmakta ve tartışılmaktadır
1915 yılında yaşanan olayların değerlendirilmesi, yani Ermenilerin Doğu ve Orta Anadolu’dan, zamanında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına dahil olan Suriye’ye zorunlu göçe gönderilmeleri, yaklaşık olarak 100 yıldır araştırılmış ve tartışılmıştır.
“Soykırım” veya Ermenilerin dediği şekliyle “Jenosit”; 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nda, doğrudan veya dolaylı olarak “ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir azınlığın tümünü ya da bir bölümünü yok etmek” olarak tanımlanmıştır.*)
İşgalcı güçlerin sonuçsuz kalan soruşturması
Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, İngiliz ve Fransız işgal kuvvetleri, 3 Ocak 1919 tarihinden 10 Ağustos 1921 tarihine kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nda “Savaş esirlerine kötü davranılması ve Ermenilere karşı katliam” faaliyetlerine karşı, suçlu oldukları iddia edilenleri yargılayabilmek için soruşturmalar yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun öndegelen 147 siyasi kişiler ve subay, İstanbul`daki işgalcı İngiliz kuvvetleri tarafından yargılanmak üzere Malta’ya sürgüne gönderilmiştir.
Özellikle İngiltere işgal kuvvetleri, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin zorunlu iskanı ile ilgili alınacak önlemler hakkındaki her türlü belge, karar ve yazışmaları ellerinde bulundurmaktaydı. Malta’da bulunan tutuklular hakkındaki yargılama için kraliyet başsavcısı; İngiltere Dışişleri ve Savunma Bakanlığı, İstanbul`daki Yüksek Komiser ve İstanbul’da bulunan İngiltere Büyükelçiliği ile yakın işbirliği içerisinde ve hatta Büyük Britanya Parlamentosunun etkisi ve girişimiyle 32 ay boyunca bu davaya ilişkin hazırlık yapmıştır.
Malta duruşmasında berat kararı
İngiltere kraliyet başsavcısı Temmuz 1921’de şu sonuca ulaşmıştır: “ Elimizde bulunan deliller ve bilgiler ışığında sanıkların hukuki yollardan yargılanarak cezalandırılması için herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.”**)
Osmanlı İmparatorluğu, Büyük Britanya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin elinde bulunan bütün güncel belgeler ışığında, büyük bir heyecan ve kararlılıkla gerçekleştirilen ve tutuklu “sorumlular” hakkında, “savaş esirlerine kötü davranılması ve Ermenilere karşı katliam” suçlamasıyla devam eden Malta Yargılaması, 29 ay sonra tutukluların beraat etmesiyle sonuçlanmıştır. Tutuklular İngilizler tarafından 31 Ekim 1921 tarihinde Türkiye’ye geri getirilmiştir.
İngiltere bağımsız mahkemenin kurulmasını redetti
Daha Malta Yargılaması başlamadan Osmanlı İmparatorluğu Yönetimi, Birinci Dünya Savaşı’na katılmamış ve bu yüzden tarafsız olan Danimarka, İsviçre, İsveç, Hollanda ve İspanya’dan, Ermenilere karşı işlendiği ileri sürülen suçların araştırılması adına bir mahkemenin kurulmasını istemiştir. Ancak bu istek Büyük Britanya işgal kuvvetleri tarafından reddedilmiştir.
Eşit sayıda tarihçilerden oluşacak komisyon önerisi
Sonderece tartışmalı olan 1915 Ermeni sorununa objetif bir çözüm bulunabilmesi için,eşit sayıda uzman, Türk, Ermeni ve uluslar arası üne sahip tarihçilerden oluşan bir araştırma komisyonunun kurulmasını 2001 yılında önermiştim. Sözü geçen komisyonda, uzman tarihçilerin bir arada çalışması ve ilgili ülkelerin arşivlerinde bulunan belgelerin analiz edelmesini belirtmiştim. Böyle bir çalışma sonucunda komşu ülke olan Ermenistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin de normale dönebilme şansı olacaktı. Öteden beri kişisel inancım ve dileğim bu konuda gerçeğin ortaya çıkarılmasının sağlanmasıdır. Bu görüşümü dönemin Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Necdet Sezer’e 2001 yılında Stuttgart’a yaptığı bir ziyaret esnasında yazılı olarak sunmuştum.
Erdoğan`ın mektubu yanıtsız kaldı
1915 yılındaki olaylardan 90 yıl sonra kendisini çokça eleştirdiğim, Türkiye Başbakanı Erdoğan, 10 Nisan 2005 tarihinde Ermenistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Robert Kotscharjan’a bir mektup yazarak, ortak bir Tarihçiler Komisyonu kurmayı ve bu komisyonun 1915 olaylarına ait bütün arşiv belgelerini analiz ederek, sonucu da Dünya kamuoyuna sunulması fikrini iletmiştir. Ermenistan söz konusu mektubu yanıtsız bırakmıştır.
AIHM`ne göre soykırımın yasal dayanağı yok
İsviçre Mahkemelerinden biri, Doğu Perinçek’i “Ermeni soy kırımı iddiası emperyalist bir yalandır” görüşünü savunduğu için yargılamıştır. Bu hükme karşı Doğu Perinçek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmiştir. Mahkeme 12 Aralık 2003 tarihinde, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin elinde Ermenilere Soykırım yapıldığınına ilişkin, herhangi bir şüpheye olanak bırakmayacak uluslararası hukuki dayanaklar bulunmamaktadır.” kararına varmıştır. Ermeni Soykırımı iddialarının Holokost`a (Yahudi Soykırımına) benzetilmesine de mümkün olmadığı belirtilmektedir.
İsviçre hükümeti bu kararını kabul etmiyerek, 11 Mart 2014 tarihinde AIHM` sin üst kurumunda bu konunun görüşülmesini girişiminde bulundu. Mahkeme Perincek davasının 28 Ocak 2015 tarihinde görüşülmesine karar verdi.
İki kere vatandaşlıktan çıkartılmam
Almanya’da aktif olarak siyasete girdiğim 1968’li yıllardan beri, kendi kişisel konumumu düşünmeksizin, her zaman kararlılıkla gerçekler ve adalet için mücadele ettim. 1968-1970 yılları arasında “Almanya Türk Öğrenci Federasyonu” Başkanı olarak, Türkiye hakkında yapmış olduğum eleştiriler nedeniyle 1970 yılında Türk vatandaşlığım elimden alındı. Vatandaşlığımı ancak Ankara’da Danıştay`da açmış olduğum dava sonucunda geri kazanabildim. 1971 yılında Askeri yönetim yıllarında yeniden vatandaşlıktan çıkartıldım ve yine Danıştay mahkeme kararıyla Türk vatandaşlığımı geri kazandım. Yazar Nazım Hikmet’ten sonra vatandaşlığı elinden alınan ikinci kişi olmam nedeniyle, bu olay Türk kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmış ve yoğun olarak tartışılmıştı. 1980-2010 yılları arasında öğretim üyesi, Hamburg Türk Toplumu başkanı, Almanya Türk Toplumu Genel Başkanı, Hamburg Eyaleti Milletvekili ve Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ve Avrupa Parlamenterler Meclisi Üyesi olarak yüzlerce sunum, röportaj ve yayın ile göçmenlerin ve Almanya’da sosyal bakımdan mağdur olan insanların eşit haklara sahip olmaları amacıyla uğraş verdim. Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmış, son yıllara ait yazılarımda, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin yanı sıra Türkiye’de basın ve fikir özgürlüğünü de önemle ve kararlılıkla savunmaktayım.
Ermeni lobiciler tarafından “Türk Nasyonalist”i (aşırı milliyetçisi) olarak itham edildiğimden, biyografim hakkındaki bu bilgileri paylaşma gereği duyuyorum.
Ermeni Katliamları
Saygın tarihçiler tarafından yayınlanmış ve bir kısmı kütüphanemde de bulunan sayısız yayında, 1915 yılı olaylarının öncesi ve sonrasının ortaya çıkış nedenleri açıklanmakta ve meydana gelen olayların detaylı anlatımları bulunmaktadır. İsyankar ve her türlü teröre başvuran Ermenilerin, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve esnasında, çarlık Rusya’sı tarafından cesaretlendirilip desteklenerek ve hatta Rus ordusu ile birlikte Türkiye’nin doğusunda kendi vatanlarına karşı savaşmış oldukları da, bu yayınlarda belgelendirilmiştir. 1914 yılının sonlarına doğru şimdiki Türkiye’nin doğusu Rus ordusu tarafından işgal edildiğinde, Ermeni Taşnak Partisinin üyeleri Türk ve Kürt halkına karşı katliamlar gerçekleştiriyorlardı. Tahminlere göre bu katliamlarda yüzbinlerce kişi öldürülmüştür. Bu katliamlara ilişkin bir çok arşiv belgesi, hatta Rus generalleri ve siyasi sorumluları tarafından ele alınarak raporlarla belgelendirilmiştir.
Yüzbinler zorunlu göç sonucu yaşamını yitirdi
Ancak Türkiye’nin doğusunda gerçekleşen bu olaylardan sonra, Osmanlı Devleti, Osmanlı ordusundaki etkin Alman generallerinin de tavsiyesi üzerine, 27 Mayıs 1915 tarihinde Ermenilerin zorunlu göçüne karar vermiştir. Şüphesiz ki bu uzun yolculukta eksik ulaşım olanakları, hastalık ve ülkenin yoksul koşulları nedeniyle, yüzbinlerce Ermeni hayatını kaybetmiştir. Yine bu esnada Ermenilere karşı çok sayıda intikam saldırıları ve soygunculuk olayları da gerçekleşmiştir. Kararlılıkla eleştirilmesi gerekir ki, Türkiye’nin doğusunda yaşayan ve isyan olaylarına karışmamış olan Ermenilerin de bu sürgünden ve ölçülemez derecedeki acılardan etkilenmesidir.
Batı Türkiye`deki Ermenilere tehcir uygulanmadı
Bununla birlikte belirtmek gerekir ki İstanbul, İzmir, Bursa gibi ülkenin batı kısmında bulunan şehirlerde yaşayan Ermeni halkı, bu zorunlu göç politikasından etkilenmemişlerdir. Bu gerçek, Ermeni halkının tamamının zorunlu göçe tabi tutulmamış olduğunun da göstergesi ve belgesidir. Kişisel olarak yüzbinlerce Ermeni’nin yanı sıra Türklerin ve Kürtlerin de bu dramatik ve üzücü olaylar sonucunda hayatlarını kaybetmiş olmalarına içtenlikle üzülmekteyim. Bu açıdan tartışmalarda, yalnızca öldürülen Ermenilerden söz edilmesi, diğer taraftan hayatını kaybetmiş neredeyse aynı sayıyı bulan Türklerin konu dışında tutulması kabul edilir bir yaklaşım değildir.
Ermeniler ve Türkler yaklaşık bin yıl boyunca barış içerisinde yan yana yaşamışlardır. Ermeniler, Osmanlı topluluğunun bütün meslek dallarında çalışmakla birlikte devletin elçilik ve bakanlık gibi önde gelen görevlerde de bulunmuşlardır.
Ermenistan’ın ilk başbakanı olan Ovannes Kaçaznuni Osmanlı Devleti’nin bu oldukça üzücü tarihini şu sözlerle dile getirmiştir: “Öldürüldük ve öldürdük. Büyük Ermenistan rüyası ile gözlerimiz kör oldu.”*)
Ermeni lobiistleri konunun objektif verilerle tartışılmasına yanaşmıyor
Çok yönlü bir şekilde ve inanılmaz maddi olanaklarla desteklenen aktif Ermeni Lobicileri ve yardımcılarının, bu konu hakkında farklı fikirleri olan kimseleri “Jenosit İnkârcısı” olarak karalama ya da tehditlerle susturma gibi bir hakları bulunmamaktadır. Ermeni lobicileri çok yönlü yöntemlerle gerçekleri çarpıtarak ve hatta resim tablolarını bile değiştirerek, Dünya kamuoyunun gözünde kendi görüşlerini “tek gerçek” olarak empoze etmeye çalışmaktadırlar. Bu konu Ermeni lobicilerince tabulaştırılmış, dolayısıyla alanında uzman ve konu ile ilgili arşiv belgelerini araştırmış tarihçilerin konferansları bile engellenmek istenmektedir.
Yakın tarihde Ermenistan işgalleri ve katliamları
Gittikçe sesleri yükselen Ermeni Lobicilerin bir amacı da, Dağlık Karabağ ve etrafında yer alan Azerbaycan’a ait beş bölgenin (Azerbaycan topraklarının yüzde yirmilik kısmı) işgalini ve 1992 yılında gerçekleşen Hocali halkının katliamını kamuoyunun gündeminden uzak tutmaktır. Azerbaycan’ın işgal edilmiş bu bölgelerinden yaklaşık olarak bir milyon kişi kovulmuştur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konsey’inin dört kararı (No. 822,853, 874, 884), Avrupa Parlamentosu’nun ve Avrupa Konsey’inin Ermenistan’ın işgal edilen Azerbaycan topraklarından çekilmesini öngören kararları göz ardı edilmektedir.
Eşit sayıda tarihçilerden oluşacak bir komisyona gerek var
Bu tartışmalı tarih konusu, yalnızca alanında uzman tarihçiler tarafından ve Dünya`da bulunan arşiv belgelerinin ve kaynakların ışığında nesnel olarak açıklanabilir. Bu nedenle kurulacak olan bir Tarih Komisyonun desteklenmesi ile çift taraflı bir çözüme ulaşılabilir. Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşebilmesine böyle bir çözüm yardımcı olunabilir. Hangi nedenle olursa olsun bu konunun istismar edilmesi, gerçeğin aydınlatılmasında ve bu sorunun çözümünde yardımcı olmayacaktır.
—-
Not: Yazarın bu konuda daha ayrıntılı görüşleri için internet sayfasında www.keskin.de «Azerbaycan-Ermenistan Türkiye» bakınız.
—-
*) Gürkan, U., Ermeni Sorununu Anlamak, Istanbul 2011, S.78 ff.
**) Katschasnuni, H., Taşnak partisinin yapacaği bir şey yok, Kaynak yayınları, Istanbul, 2005, S.9.
“ABD Temsilciler Meclisi Üyelerinin Dikkatine”
Türk, Osmanlı araştırmaları ve Ortadoğu üzerine uzmanlaşmış, aşağıda imzaları bulunan Amerikalı akademisyenler (69 kişi), ABD Temsilciler Meclisi’nin 192 sayılı kararında kullanılan dilin birçok açıdan yanıltıcı ve/veya yanlış olduğu görüşündedirler.
‘İnsanlıkdışı Davranışları Anma Milli Günü’ kavramına tam olarak destek vermemize karşın, söz konusu metinde dikkat çekilen aşağıdaki kısmı kabul edilemez buluyoruz:
… Türkiye’de 1915 ve1923 yılları arasında gerçekleştirilen soykırımın kurbanları olan 1,5 milyon Ermeni kökenli insan…”
Çekincelerimiz ‘Türkiye’ ve ‘soykırım’ sözcüklerinin kullanılması konusunda odaklanmakta olup aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
14. yüzyıldan 1922’ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha doğrusu ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olarak adlandırılan alan, çok dinli, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı. Nasıl Habsburg İmparatorluğunu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile eş saymak yanlışsa, Osmanlı İmparatorluğunu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlıştır.
Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yılında kurulmasıyla sonuçlanan Türk Devrimiyle 1922’de tarih sahnesinden silinmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, şu anda Güneydoğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bulunan ve sadece bir tanesinin Türkiye Cumhuriyeti olduğu 25’ten fazla devletin topraklarını ve halklarını bünyesinde barındıran bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı zamanında gerçekleşen hiçbir olaydan sorumlu tutulamaz. Ancak kararda ‘Türkiye’ adını kullanarak kararı yazanlar 1915 ve 1923 yılları arasındaki ‘soykırım’ın sorumluluğunu Türkiye’ye yüklemek istemişlerdir.
‘Soykırım’ suçlamasına gelince, bu açıklamayı imzalayanların hiçbiri Ermenilerin çektikleri acıların boyutlarını küçümseme amacını taşımamaktadır. Aynı şekilde söz konusu bölgedeki Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz. Şu ana kadar ortaya konan kayıtlar, toplumlararası bir iç savasın, (Müslüman ve Hıristiyan gruplar arasındaki) Birinci Dünya Savaşı sırasındaki bulaşıcı hastalıklar, kıtlık ve Anadolu ve çevresindeki alanlardaki katliamlar ve acılar ile daha da karmaşık bir hale geldiğine işaret etmektedir.
Gerçekten de söz konusu yıllar boyunca, bölgede, geçen on yılda Lübnan’da yaşanan trajediden çok farklı olmayan bir sürekli savaş durumu yaşanmıştır. Hem Müslüman hem de Hıristiyan nüfus arasındaki kayıplar büyük rakamlardadır. Ancak saldırgan ve masum olanı ayırt edebilmek, çok sayıda Hıristiyan kadar Müslümanın da içinde bulunduğu Doğu Anadolu halkının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayların nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulaşmaları gereken daha birçok belge ve bulgular vardır.
Tarihi devlet adamları ve politikacılar yapar, bilim adamları ise yazar. Bu sürecin işlemesi için bilim adamlarına, geçmişteki devlet adamları ve politikacıların yazılı kayıtlarına ulaşabilme şansı verilmelidir Şimdiye kadar, konuyla ilgili olan Sovyetler Birliği, Suriye, Bulgaristan ve Türkiye’nin arşivlerinin büyük kısmı tarihçilere kapalı tutulmuştur. Bu arşivlere ulaşılıncaya kadar Temsilciler Meclisinin 192 sayılı kararı kapsamındaki Osmanlı İmparatorluğunun 1915-1923 yılları arasındaki tarihi tam olarak bilinemez.
Biz ABD Kongresinin bu ve bununla ilgili konularda tarih arşivlerinin tam olarak açılmasını teşvik etmesi ve tarihsel olaylar hakkında, tam aydınlığa kavuşturulmadan ithamlarda bulunmaması gerektiğine inanıyoruz. Temsilciler Meclisinin 192 sayılı kararındaki gibi ithamlar kaçınılmaz olarak Türkiye halkı hakkında adaletsiz yargılara varılmasına ve belki de tarihçilerin bu trajik olayları anlamakta kaydetmeye başladıkları gelişmeye zarar verilmesine yol açacaktır.
Yukarıdaki yorumların da gösterdiği gibi, Osmanlı-Ermenileri’nin tarihi tarihçiler arasında sıkça tartışılan bir konundur ve tarihçilerin bir çoğu da 192 sayılı karardaki ifadelere katılmamaktadır. Kongre bu kararı kabul ederse, tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yolu ile karar vermeye çalışmış olacaktır. Tarihsel olarak şüpheli varsayımlara dayalı böylesine bir karar, sadece dürüst tarihsel araştırmaya zarar verir ve Amerikan yasama sürecinin güvenirliliğini sarsar.
19 Mayıs 1985
Prof. Dr. Rıfaat Abou-El-Haj, Tarih, California State Üniversitesi
Doç. Sarah Moment Atis, Türk Dili ve Edebiyatı, Wisconsin Üniversitesi
Doç. Darl Barbır, Tarih, Siena Yüksekokulu (New York)
İlhan BAŞGÖZ, Ural-Altay Çalışmaları Bölümü Türk Araştırmaları Programı Direktörü, İndiana Üniversitesi
Prof. Daniel G. Hates, Antropoloji, New York Şehir Üniversitesi
Prof. Ülkü Bates, Sanat tarihi, New York Şehir Üniversitesi
Prof. Gustav Bayerle, Ural-Altay Çalışmaları, Indiana Üniversitesi
Prof. Andreas G. E. Bodroglifetti, Türk ve İran Dilleri, California Üniversitesi
Doç. Kathleen Burril, Türk Araştırmaları, Columbia Üniversitesi
Prof. Alan Fisher, Tarih, Michigan Üniversitesi
Prof. Timothy Childs, Eğitmen, Johns Hopkins Üniversitesi
Prof. Shafiga Daulet, Siyaset Bilimi, Connecticut Üniversitesi
Prof. Roderic Davison, Tarih, Gorge Washington Üniversitesi
Ord. Prof. Walter Denny, Sanat Tarihi & Yakın Doğu Araştırmaları, Massachussets Üniversitesi
Dr. Alan Duben, Antropolog, Araştırmacı, New York
Doç. Ellen Ervin,Türkçe Araştırmalar, New York Üniversitesi
Prof. Caesar Farah, İslam & Ortadoğu Tarihi, Minnesota Üniversitesi
Prof. Carter Findley, Tarih, Ohio State Üniversitesi
Prof. Micfıael Finefrock, Tarih, Charleston Yüksekokulu
Doç. William Hickman, Türkçe, California Berkeley Üniversitesi
E. Doç. Frederick Latimer, Tarih, Utah Üniversitesi
Prof. John Hymes, Tarih, Glenville State Yüksekokulu
Dr. Heath W. Lowry, Türk Araş. Ens., Inc. Washington D.C.
Prof. Halil İnalcık, Osmanlı Tarihi, Amerikan Sanat & Bilim Akademisi Üyesi, Chicago Üniversitesi
Doç. Ralph Jaeckel,Türkçe, California Üniversitesi
Doç. Ronald Jennings, Tarih & Asya Araştırmaları, Illinois Üniversitesi
Doç. Cornell Fleischer, Tarih, Washington Üniversitesi
Prof. Peter Golden, Tarih, Rutgers Üniversitesi
Prof. Tom Goodrich, Tarih, Indiana Üniversitesi
Dr. Andrew Could, Osmanlı Tarihi, Arizona, Flagstaff
Prof. William Griswold, Tarih, Colorado State Üniversitesi
Prof. Tibor Halasi-Kuv, Türk Araştırmaları, Culombia Profesör
Ord. Prof. J. C. Hurewitz, Orta-Doğu Enstitüsü eski Direktörü, Colombia Üniversitesi
Prof. Avgdorlevy, Tarih, Brandens Üniversitesi
Prof. Bernard Lewis, Yakın Doğu Tarihi, Princeton Universitesi
Doç. Justin McCarthy, Tarih, Louisville Üniversitesi
Prof. Jon Mandaville, Ortadoğu Tarihi, Portlant State Üniversitesi
Prof. Michael Meeker, Antropoloji, California Üniversitesi
Doç. James Kelly, Türkçe, Utah Üniversitesi
Yardımcı Prof. Kerim Bey, Southeastem Üniversitesi
Prof. Metin Kunt, Osmanlı Tarihi, New York
Doç. William Ochsenwald, Tarih, Virginia Polytechnic Enstitüsü
Doç. Robert Olson, Tarih, Kentucky Üniversitesi
Doç. William Peachy, Yahudi ve Yakın Doğu Dilleri & Edebiyatları, Ohio State Üniversitesi
Doç. Donald Quataert, Tarih, Hauston Üniversitesi
Prof. Howard Reed, Tarih, Connecticut Üniversitesi
Prof. Dank Wart Rustow, Siyaset Bilimi, New York Şehir Üniversitesi
Doç. Ezel Kural Shaw, Tarih, California Üniversitesi
Prof. John Masson Simth, JR, Tarih, California Berkely Universitesi
Dr. Svat Soucek, Türkolog, New York
Dr. Philip Soddard, Ortadoğu Ens. Direktörü, Washington, D.C.
Prof. Frank Tachau, Siyaset Bilimi, Chicago, Illinois Üniversitesi
Robert Staab, Ortadoğu Merkezi Direktör Yardımcısı, Utah Üniversitesi
Prof. Rhoads Murphey, Ortadoğu Dilleri, Kültürleri ve Tarihi, Columbia Üniversitesi
Doç. June Starr, Antropoloji, Suny Stony Brook
Prof. James Stewart-Robinson,Türk Araştırmaları, Michigan Üniversitesi
Prof. Thomas Naff, Tarih, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Direktörü, Pennsylvania Üniversitesi
Doç. John Woods, Ortadoğu Tarihi, Chicago Üniversitesi
Prof. Pierre Oberling, Tarih, New York Şehir Üniversitesi
Doç. Madeline Zılfı, Tarih, Maryland Üniversitesi
Prof. Metin Tamkoç, Uluslararası Hukuk, Texas Tech. Üniversitesi
Prof. Stanford Shaw, Tarih, California Üniversitesi.
Dr. Elaine Simith, Türk Tarihi, Emekli Dışişleri Görevlisi
Doç. David Thomas, Tarih, Rhode Island Yüksekokulu
Doç. Grace M. Simth, Tarih, California Berkely Üniversitesi
Doç. Margaret L. Venzke,Tarih, Dickinson Yüksekokulu (Pennsylvania)
E. Prof. Donald Webster,Türk Tarihi
Prof. Walter Weiker, Siyaset Bilimi, Rutgers Üniversitesi
Prof. Warren S. Walker İngilizce, Türkçe Sözlü Hikayeler Arşivi Direktörü, Texas Tech. Üniversitesi