Hamburg’un sevilen simalarından Hüseyin Yavuz’un cenazesi Pazartesi günü toprağa verildi ama bu vesile ile 2 güzel yazıyı da okuyucularımıza aktarmak istiyoruz.
Mehmet Atak / Elbe Express
Yakalandığı hastalığa yenik düşen Hamburglu vatandaşlarımızın sevip saydığı 67 yaşındaki Hüseyin Yavuz’un cenazesi önceki gün yaklaşık 500 kişinin katılldığı bir törenle Hamburg’da toprağa verildi. Ohlsdorf mezarlığında definden önce kardeşi NDR muhabiri Karaman Yavuz’un yaptığı konuşma, Hüseyin Yavuz için son görevlerini yapmak için toplananları ağlattı.
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Eğitim Sorumlusu İsmail Kapan ise, cenazenin ardından “Alevice bir Hak’ka Yürüme Töreni” başlıklı yazısında, Alevi kesiminde “Cenaze Erkanı” olarak da ifade edilen tören ve defin aşamasını akıcı bir üslupla anlatan güzel bir yazı kaleme aldı.
Karaman Yavuz’un ağabeyi Hüseyin Yavuz hakkındaki duygulu konuşması ile İsmail Kaplan’ın “Alevice bir Hak’a Yürüme Töreni” başlıklı yazısını aşağıda sunuyoruz:
Hüseyin 1970lerin başında ilk defa Almanya`dan köyümüze izine gelirken hippi usulu uzun saçları, geniş favorileri, isnanyol paça pantoluyla beni çok büyülemişti.
O zamanlar ben henüz 14 yaşındaydım. Ben de uzun saçlıydim ve bundan dolayı da en fazla dedemden olmak üzere bir çok kişiden azar işitiyordum. Bu açıdan Dedem`in Hüseyin abime vereceği tepkiyi çok merak ediyordum. O ilk akşam Dedem sürekli Hüseyin`e Almanya hakkında sorular sordu ve Hüseyin`in verdiği cevapları büyük bir merakla dinledi. Bir ara – saygılı bir şekilde Hüseyin`e, „O saçlarını o kadar uzatmasan iyi olur oğlum, layemin“ dedi. Hüseyin de uygun bir şekilde „Almanya da öğrencilerin böyle giyinip gezdiğini“ anlattı. Dedem herhangi bir itirazda bulunmadi Hüseyin i o görünümüyle kabul etti. Buna tabii en çok ben sevindim – bundan sonra benim de uzun saçlarıma fazla karışmaz diye.
Benim Babam, ve ailemizin bir bölümü köydeki evimizde yaşadığı için, ertesi sabah Dedem atına bindi, Hüseyin ve biz üç Torunuyla birlikte 1 saat uzakta olan köyümüze doğru yola çıktık. Köye varmadan önce dedem attan indi ve hiç kimseyi bindirmediği atına Hüseyin’i bindirip, kendisi de atın önüne geçti ve geminden tuttup köyün içinde evimize doğru gururlu bir şekilde ilerledi. Bu alışık olmayan manzarayı gören köylüler yıllarca bu olayı anlattılar: „Nasıl olur da Ağay Meyi Nure gibi bir adam, torununu ata bindirir, kendisi yaya gelir!“ diye..
Yanlız anadili kürtçeyi konuşabilen, okuma yazması olmayan ama bir filozof gibi düşünen ve anlatma kabiliyeti çok iyi olan Dedem bu hareketiyle bizim aileye ve köye aslında bir mesaj veriyordu ve Almanya’da yüksek öğrenim gören çok sevdiği torunu Hüseyin’i ailenin geleceği ve umut ışığı olarak sunuyordu.
Ve gerçektende Hüseyin bizim büyük ailemizin umut ışiğıydı ve daha sonraki yıllar boyunca oldu da.
Hüseyin biz yedi kardeşin en büyüğü. O ondört yaşındayken annemiz vefat etti. Ondan dolayı o kendisini bizim için sürekli sorumlu hissetti. Ben okula giderken, bana gönderdiği mektupların içine mutklaka, 10 veya 20 Mark`ı koyarak yollardı; kendisi burada öğrenci olmasına, ekonomik sıkıntılar çekmesine rağmen. Daha sonraki yıllar biz üç kardeşini Almanya`ya getirerek yüksek öğrenim görmemizi sağladı.
Hüseyin’in bu sosyal yönü yalnız bizim için geçerli değildi.
Beraber olduğumuz zamanlarda çok defa şahit oldum. İnsanlar onu gördüğünde, ya Behördeler’den gelen bir mektubu okuması için uzatırlardı, veya sorunlarını ona aktarırlardı. Bir kere olsun “iş zamanım değil” veya “zamanım yok” dediğini hatırlamıyorum.
Hüseyin vefat ettikten sonra iş arkadaşlarının almanca yazdığı nottan küçük bir alıntı yapiyorum:
„Eski meslektaşımız, uzun yıllar beraber mücadele ettiğimiz yol arkadaşımız güzel insan Hüseyin Yavuz, beraber çalıştığımız zaman içinde kalbimizde büyük bir yer edindi. Onun dünyadan gidişinin yasını tutuyoruz ve onu çok özleyeceğiz.“
Hüseyin yanlız Almanya’daki haksızlıklara karşı mücadele etmedi. O Türkiye`de Kürtler’e, Aleviler’e, dini ve etnik azınlıklara yapılan haksızlıklara ve baskıya karşı da mücadele etti.
Hüseyin ölümünden yanlız üç gün önce bizi ölümcül hastalığından haberdar etti. Kendisine sitem ettiğimizde: „Berna doğum yapacakti, Aydın`in kızının düğünü vardı, yeni yılı da size zehir etmek istemedim. Onun için size haber vermem bugüne kaldı“ dedi.
Biliyorum, Ağabeyim hiç kimseyi kendi sorunlarıyla rahatsiz etmek istemezdi. O hastalığıyla ne bize acı vermek istedi, ne de arkadaşlarına !. Bence çok büyük bir hata yaptı. Onun ani gidişi bize çok daha fazla acı verdi. Vedalaşmak için baş başa oturacak zamanımızın kalmadığını farkettigim için, ölümünden bir gün önce kendisine şu satırları SMS olarak cep telefonuna yolladim:
„Canım Ağabeyim, sen hep benim umut ışığımdın, gurur kaynağımdın. Sürekli elimden tuttun. Sen olmazsaydın ne olurdu hayatım bilemiyorum. Her şeyimi sana borçluyum.. şimdi de bana çok acı veriyorsun. “
Ve o son nefeslerini alıp verirken biz 20’ye yakın aile bireyleri onun baş ucundaydik. Biz o acı anda yanliz göz yaşi dökmedik; Onun sevdiği anekdotları anlatıp güldük ve şakalar yaptık. Ve ben eminim ki ağabeyim bu vedalaşmayı çok sevdi; çünkü o yaşam dolu bir insandı. Hatalarıyla..Yanlışlıklarıyla.. İyilik ve güzellikleriyle!..
Hüseyin gözlerini kapamadan bir gün önce bize,“Ben çok güzel bir hayat yaşadım. Şimdi de zamanı geldi.. Ben ölümü kabullendim, siz de kabul edin“ dedi.
Onun bu ricasını kabul etmekten başka da çaremiz yok zaten.
ALEVİCE BİR HAK’KA YÜRÜME TÖRENİ
Hamburg`da Ohlsdorf mezarlığındaki 13. ibadet yeri (Kapelle) ağzına kadar dolu. Hak’ka yürüyen cana rızalık vermek ve onu son yolculuğuna uğurlamak için akrabaları, dostları, iş arkadaşları ve vefa borcu olanlar gelmişler. Belki 400 den fazla kişi orada hazır. Kadın, erkek ve bir kaç çocuk. Salon yuvarlak ve oturaklar yarım ay şeklinde dizilmiş. Kapıdan girilince tam karşıda bir konuşma kürsüsü var. Hafif yüksek ve mikrofonlu. Hava yağmurlu ve soğuk.
Dede (Hasan Kılavuz) ve Hak’ka yürüyen can henüz orada değil, başka bir bölümde son hazırlıklar yapılıyor. Bu arada gelenler Hak’ka yürüyen canın en yakınlarına taziyeler/baş sağlığı diliyorlar.
Önde yürüyen dört tekerlekli bir rahlede tabut içinde Hak’ka yürüyen can ve dede arkada ibadet salonuna giriyorlar. Herkes ayağa kalkıyor ve dedenin işareti ile oturacak yeri olanlar oturuyor, ancak bir o kadar kişi de ayakta. Tabut kürsünün tam önüne; Alevi örgütlerin ve uğurlamaya gelenlerin getirdikleri ve özenle yerleştirdikleri çiçeklerin hemen arkasına konuyor.
Dede kürsüye çıkıyor ve salonu selamlıyor. Salonda çıt yok. Hasan Kılavuz Dede davudi sesi ile günün anlamını kısaca anlatıyor ve Hakka yürüyeni tanıtıyor. Dostluklarına kısaca değiniyor, yoksa saatlere sığmayacak bir anlatım kadar birliktelikleri olmuş. Arada Alevi büyüklerinden, ozanlardan dünya ve yaratılış üzerine olan beyit ve şiirlerden örnekler sunuyor. Yunus`tan, Hatayi`den, Aşık Veysel`den ve tanınmamışlardan.
Dede, Hakka yürüyenin son vasiyetini uygulayarak; orada hazır bulunan zakire; Pir Sultan Abdal`ın “Derdim çoktur hangisini yanayım.” eserini sazla seslendirmesini buyuruyor. Duygu seli tüm salonu kaplıyor. Salondakilerin çoğunluğu Alevi deyişleri ile büyümüş ve haşır-neşir olmuş, ancak Alevi kültüründe yetişmemişler de kendilerine göre olağandışı bu törende duygulanıyorlar, Türkler, Kürtler, Almanlar, Afrikalılar, Sünni dostlar, Hıristiyan dostlar ve ateistler.
Dede, bundan sonra Hak’ka yürüyen canın en yakını iki kişiye, yeğenine ve kardeşi Karaman`a söz veriyor. Onlar da Hak’ka yürüyenin kişiliği ve yaptıkları üzerine duygu dolu konuşmalar yapıyorlar. Bu konuşmalar özetle Almancaya çevriliyor. Salondakilerin hepsi etkileniyor, bazı en yakın akrabalar hüzünlerini saklayamayarak dışa vuruyorlar.
Dede, daha sonra toplumu ayağa kalkmaya davet ederek Hak’ka yürüyen can için toplumdan üç defa rızalık alıyor. Bu arada dede, toplumu erkandaki duruş ve tavırlar konusunda bilgilendiriyor.
Rızalık verildikten sonra, dede, Hak’ka yürüyen canın Hak katında kabul edilmesi yönünde Türkçe olarak Hak Muhammed Ali ve 12 İmamlar`dan yardımcı olmalarını diliyor. Daha sonra dede tevhit (Hak Muhammed Ali birliği) üzerine bilinen Türkçe gülbenki okuyor -okumuyor, ezbere zikrediyor-. Topluluğu; herkesin içinden, bildiği ve inandığı inançta geçerli olan bir- iki dua okumaya davet ediyor. Dede biliyor ki; orada bulunan herkes Alevi değil ve her Alevi de farklı gülbenki ya da duayı seviyor. Amaç; orada Hak’ka yürüyen cana son hizmeti yapmanın hazzını yakalamak. Bu da herkesin inandığı ve doğru bildiği şekilde mümkün.
İSMAİL KAPLAN’ın yazısı
Dede; konuşmaların aralarında Hak`kın yüceliği, rahmanlığı, rahimliği üzerine güzel sözler zikrediyor. Dede, yapılan duaların Hak katında kabulü dilekleri ile dua bölümünü kapatıyor. Tabutun buradan alınarak mezara götürüleceğini ve orada da kısa bir konuşma yapacağını bildirerek, salondakilerin yavaşça çıkmalarını rica ediyor.
Hamburg Ohlsdorf mezarlığı çok büyük. Avrupa`nın en büyük mezarlığıymış. Çok büyük bir şehir parkı gibi. Önceden hazırlanmış mezar başında yine yarım ay biçiminde toplanıyoruz. Hafiften yağmur yağıyor. Dede, burada da kısa bir konuşma yapıyor, tabutun toprağa verilişini ve gelen canların neler yapabileceğini kısaca anlatıyor. Dede telkinini veriyor. Mezara konulan tabutun üstüne isteyenler helallik için gül, karanfil ya da toprak atıyor. Beden böylece toprağa veriliyor. Dede, gelenleri bir saat sonra Hamburg Alevi kültür Merkezi`nde verilecek can yemeğine davet ediyor.
Mezara yakın bir yerde aile yakınları sıra oluyor ve oradan ayrılmak isteyenler teselli, taziye/baş sağlığı dileklerini sunuyorlar.
Mezarın üstüne tahta üzerine yazılmış Alevi inancını simgeleyen bir yazı dikiliyor:
“Hüseyin Yavuz (……………-06.01.2015)
“Haktan geldim, Hakka döndüm……………”
“ Dedesiyle, bireyleriyle, örgütü ile Alevi inancına ve ibadetine uygun bir Hakka Yürüme Töreni ancak böyle yapılır.” dedirten bir tören. Tam da Hüseyin Yavuz`un arzuladığı bir tören.
Bu güzel insanı hep hatırlayacağız ve anacağız. Başka bir tende can bulması için duacıyız.
Hamburg Alevileri 25 yılda nereden nereye geldiklerinin bilincindeler. Hüseyin Yavuz, Hasan Kılavuz, Halis Tosun, Turgut Öker, Nurali Demir ve daha binlercesi. Alevi davasına omuz veren ve hizmet eden binlerce can, adlarınızı buraya yazamayacağım kadar çoksunuz.
İyi ki varsınız !..