15.8 C
Hamburg
Pazar, Mayıs 26, 2024

Yaşar Aydın ile Özel Röportaj: “16 Nisan Referandumu Pirus Zaferi mi?”

yasarEvangelische Hochschule für Soziale Arbeit’da ders veren Türkiye ve Göç uzmanı Dr. Yaşar Aydın, 16 Nisan Referandumundan çıkan sonuçları Elbe Express’e değerlendirdi. Aydın’ın ayrıca son kitabı Türkiye hakkında bilgi verdi.

ELBE EXPRESS/ÖZEL RÖPORTAJ

16 Nisan sonuçlarını genel olarak değerlendirecek olursak bu bir Pirus zaferi midir?

Referendumun olağanüstü hal koşullarında yapılmasına, adil bir yarışma ortamının olmamasına ve muhalefetin etkinliklerinin engellenmesine rağmen anayasa değişikliği çok az bir farkla kabul edildi. Üstelik seçimlerde usulsüzlük yapıldığına dair ciddi şüpheler var. Nerdeyse bütün büyükşehirlerde ve Batı ve Güney bölgesinde, ki buralar hem Türkiye nüfusunun ve ekonomisinin ağırlık merkezi hem de turizmin yoğun olduğu iller, hayır çıkmış olması da dikkate değer. Orta kesimlerde AKP iktidarına karşı bir güvensizlik olarak da değerlendirilebilir. Bütün bunlar iktidarın aşınmasını hızlandırabilir; bu anlamda bir Pirus zaferinden söz edebiliriz.

 Yapılan yorumlarda Türkiye’nin daha da otoriterleşeceği söyleniyor. Bunda gerçek payı var mı?

Anayasa değişikliği ile başkanlık sistemine geçiş kararlaştırıldı. Yeni hükümet biçiminde yürütme yasama (parlamento) karşısında bir hayli güçlendiriliyor ve yürütmenin başı olacak olan başkan nerdeyse olağanüstü yetkilerle donatılıyor. Örneğin parlamentoyu fesh etmek, bakanları ve yüksek bürokratları parlamentonun onayı olmadan atamak vs. Tabi bir de yürütmenin yargı üzerindeki kontrolü güçlendiriliyor, aynı zamanda ise parlamentonun hükümeti kontrol etme olanakları nerdeyse kaldırılıyor. Buna bir de başkanın parti başkanı olma durumunu eklersek; ki başkan bununla parlamentoya seçilecek milletvekileri üzerinde de etkili olacak, pekala yönetimin daha da otoriterleşeceğini söyleyebiliriz.

mevlüt

 Referandum öncesi Almanya’da ve Hollanda’da da AKP’li bakanların konuşturulmamasının etkileri “Evet” olarak sandığa döndüğü gözlemleniyor? Bu durumu değerlendirirmisiniz?

Özellikle Hollanda’nın tutumunun bazı kesimlerde hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile dayanışma refleksini tetiklediğini düşünüyorum. Bunun tepki yaratıp, bu tepkinin de sandığa evet olarak yansıdığını söyleyebiliriz. Ancak Almanya ve Hollanda’daki seçmen sayısının genel seçmen sayısına oranla çok düşük olduğunu da unutmamak gerek. Buradaki seçmenin referendumun sonucu üzerinde çok etkin olduğunu söyleyemeyiz.

Bu sonuçlar sonrası Türkiye kökenlilere yönelik politikacıların sağ söylemlerinde artış var. Bu ilerisi için Türkiye kökenlileri zor günler bekliyor diye bilir miyiz?

Referandumda Almanya’daki Türk seçmenlerin yüzde 60’ın üzerinde bir oranla evet oyu vermeleri onların Alman toplumuna entegre olamadığı yönünde bir tezin geliştirilmesine yol açtı. Ve bu da gerek karar vericiler nezdinde gerekse medyada birlikte barış içinde yaşama konusundaki kaygıları tetikledi. Burda yapılması gereken soğukkanlılığı elden bırakmamak. Evet ya da hayır oyu vermenin entegrasyon ilgili bir durum olmadığını görmemiz gerekiyor. Bu topluma çok iyi entegre olmuş, ancak AKP sempatizanı olan onbinlerce kişi var. Aynı zamanda her hayır oyu verenin de buraya çok iyi entegre olduğunu söyleyemeyiz.

hayir

Hayır cephesinin aldığı 48,6 oyu nasıl okumak gerekir?

Bu şunu gösteriyor: Her şeye rağmen toplumun yarısı anayasa değişikliği konusunda ikna olmamış değil ve oyunu – tüm baskılara rağmen – hükümetin tercihi yönünde kullanmamış. Ben bunu ciddi bir demokrasi refleksi olarak değerlendiriyorum. Bu Türkiye’da hala canlı bir sivil toplumun ve ciddi bir muhalefet dinamiğinin mevcut olduğunu gösteriyor. Bu kesimin enerjisinin Türkiye’de yeniden bir demokratikleşme sürecinin başlatılması yönünde bir manivela olarak değerlendirilmesi, dar siyasi amaçlar uğruna heba edilmemesi gerekiyor. Bunun için bu enerji doğru mecralara kanalize edilmelidir. Ancak böyle otoriterleşme eğilimlerine dur denebilir.

Türkiye isimli son kitabınız çıkacak. Biraz bundan bahseder misiniz?

Kitabımın amacı okuru Türkiye’nin siyasal sistemi, siyasi, iktisadi, kültürel ve hukuki kurumları hakkında bilgilendirmek. Türkiye tarihinin Avrupa tarihinden ayrıldığı noktaları, din-devlet ilişkisini, iktisadi politikaları ve bunların toplumsal yapı üzerindeki etkilerini ve Türkiye’nin dış politikasını irdeliyorum. Türkiye’de demokrasi neden bir türlü derinleşemiyor? Nasıl oluyor da demokrasi ve özgürlük vaadiyle iktidara gelen hükümetler kısa sürede otoriterleşiyor? Toplumdaki etnik, kültürel ve dinsel/mezhepsel gerilimlerin tarihsel kökenleri nelerdir? Kıtabımda bu ve benzeri sorulara cevaplar sunuyorum. Bundan başka kitabımın akademik bir çevreye yönelik olmadığını, herkesin okuyabileceği bir üslüpla yazıldığını belirtmek isterim.

Yasar Aydin, Türkei, Woschenschau Verlag, 2017 (ISBN: 978-3-7344-0466-5)

http://www.wochenschau-verlag.de/tuerkei-2047.html

 

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

Yaşar Aydın ile Özel Röportaj: “16 Nisan Referandumu Pirus Zaferi mi?”

yasarEvangelische Hochschule für Soziale Arbeit’da ders veren Türkiye ve Göç uzmanı Dr. Yaşar Aydın, 16 Nisan Referandumundan çıkan sonuçları Elbe Express’e değerlendirdi. Aydın’ın ayrıca son kitabı Türkiye hakkında bilgi verdi.

ELBE EXPRESS/ÖZEL RÖPORTAJ

16 Nisan sonuçlarını genel olarak değerlendirecek olursak bu bir Pirus zaferi midir?

Referendumun olağanüstü hal koşullarında yapılmasına, adil bir yarışma ortamının olmamasına ve muhalefetin etkinliklerinin engellenmesine rağmen anayasa değişikliği çok az bir farkla kabul edildi. Üstelik seçimlerde usulsüzlük yapıldığına dair ciddi şüpheler var. Nerdeyse bütün büyükşehirlerde ve Batı ve Güney bölgesinde, ki buralar hem Türkiye nüfusunun ve ekonomisinin ağırlık merkezi hem de turizmin yoğun olduğu iller, hayır çıkmış olması da dikkate değer. Orta kesimlerde AKP iktidarına karşı bir güvensizlik olarak da değerlendirilebilir. Bütün bunlar iktidarın aşınmasını hızlandırabilir; bu anlamda bir Pirus zaferinden söz edebiliriz.

 Yapılan yorumlarda Türkiye’nin daha da otoriterleşeceği söyleniyor. Bunda gerçek payı var mı?

Anayasa değişikliği ile başkanlık sistemine geçiş kararlaştırıldı. Yeni hükümet biçiminde yürütme yasama (parlamento) karşısında bir hayli güçlendiriliyor ve yürütmenin başı olacak olan başkan nerdeyse olağanüstü yetkilerle donatılıyor. Örneğin parlamentoyu fesh etmek, bakanları ve yüksek bürokratları parlamentonun onayı olmadan atamak vs. Tabi bir de yürütmenin yargı üzerindeki kontrolü güçlendiriliyor, aynı zamanda ise parlamentonun hükümeti kontrol etme olanakları nerdeyse kaldırılıyor. Buna bir de başkanın parti başkanı olma durumunu eklersek; ki başkan bununla parlamentoya seçilecek milletvekileri üzerinde de etkili olacak, pekala yönetimin daha da otoriterleşeceğini söyleyebiliriz.

mevlüt

 Referandum öncesi Almanya’da ve Hollanda’da da AKP’li bakanların konuşturulmamasının etkileri “Evet” olarak sandığa döndüğü gözlemleniyor? Bu durumu değerlendirirmisiniz?

Özellikle Hollanda’nın tutumunun bazı kesimlerde hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile dayanışma refleksini tetiklediğini düşünüyorum. Bunun tepki yaratıp, bu tepkinin de sandığa evet olarak yansıdığını söyleyebiliriz. Ancak Almanya ve Hollanda’daki seçmen sayısının genel seçmen sayısına oranla çok düşük olduğunu da unutmamak gerek. Buradaki seçmenin referendumun sonucu üzerinde çok etkin olduğunu söyleyemeyiz.

Bu sonuçlar sonrası Türkiye kökenlilere yönelik politikacıların sağ söylemlerinde artış var. Bu ilerisi için Türkiye kökenlileri zor günler bekliyor diye bilir miyiz?

Referandumda Almanya’daki Türk seçmenlerin yüzde 60’ın üzerinde bir oranla evet oyu vermeleri onların Alman toplumuna entegre olamadığı yönünde bir tezin geliştirilmesine yol açtı. Ve bu da gerek karar vericiler nezdinde gerekse medyada birlikte barış içinde yaşama konusundaki kaygıları tetikledi. Burda yapılması gereken soğukkanlılığı elden bırakmamak. Evet ya da hayır oyu vermenin entegrasyon ilgili bir durum olmadığını görmemiz gerekiyor. Bu topluma çok iyi entegre olmuş, ancak AKP sempatizanı olan onbinlerce kişi var. Aynı zamanda her hayır oyu verenin de buraya çok iyi entegre olduğunu söyleyemeyiz.

hayir

Hayır cephesinin aldığı 48,6 oyu nasıl okumak gerekir?

Bu şunu gösteriyor: Her şeye rağmen toplumun yarısı anayasa değişikliği konusunda ikna olmamış değil ve oyunu – tüm baskılara rağmen – hükümetin tercihi yönünde kullanmamış. Ben bunu ciddi bir demokrasi refleksi olarak değerlendiriyorum. Bu Türkiye’da hala canlı bir sivil toplumun ve ciddi bir muhalefet dinamiğinin mevcut olduğunu gösteriyor. Bu kesimin enerjisinin Türkiye’de yeniden bir demokratikleşme sürecinin başlatılması yönünde bir manivela olarak değerlendirilmesi, dar siyasi amaçlar uğruna heba edilmemesi gerekiyor. Bunun için bu enerji doğru mecralara kanalize edilmelidir. Ancak böyle otoriterleşme eğilimlerine dur denebilir.

Türkiye isimli son kitabınız çıkacak. Biraz bundan bahseder misiniz?

Kitabımın amacı okuru Türkiye’nin siyasal sistemi, siyasi, iktisadi, kültürel ve hukuki kurumları hakkında bilgilendirmek. Türkiye tarihinin Avrupa tarihinden ayrıldığı noktaları, din-devlet ilişkisini, iktisadi politikaları ve bunların toplumsal yapı üzerindeki etkilerini ve Türkiye’nin dış politikasını irdeliyorum. Türkiye’de demokrasi neden bir türlü derinleşemiyor? Nasıl oluyor da demokrasi ve özgürlük vaadiyle iktidara gelen hükümetler kısa sürede otoriterleşiyor? Toplumdaki etnik, kültürel ve dinsel/mezhepsel gerilimlerin tarihsel kökenleri nelerdir? Kıtabımda bu ve benzeri sorulara cevaplar sunuyorum. Bundan başka kitabımın akademik bir çevreye yönelik olmadığını, herkesin okuyabileceği bir üslüpla yazıldığını belirtmek isterim.

Yasar Aydin, Türkei, Woschenschau Verlag, 2017 (ISBN: 978-3-7344-0466-5)

http://www.wochenschau-verlag.de/tuerkei-2047.html

 

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER