18.2 C
Hamburg
Cuma, Ağustos 2, 2024

“Hamburg sular altına mı kalıyor? Kutuplara giden Prof. Dr. Harun Gümrükçü’den bu soruya yanıtı var!

hg06Akdeniz Üniversitesi Arktika ve Antarktika Bölgeleri ve derin denizler gibi alanlarda yeni ve güncel söylemlere dönük bir kutup projesi başlattı. Bu proje düşüncesinin babası ve yürütücüsü ise, kamuoyunca uzun yıllardır tanınan bir  isim: Prof. Dr. Harun Gümrükçü.

MEHMET ATAK/RÖPORTAJ

Akdeniz Üniversitesi’nden ‘Kürsel Bakışla Kutup’ Açılımı

Akdeniz Üniversitesi Arktika ve Antarktika Bölgeleri ve derin denizler gibi alanlarda yeni ve güncel söylemlere dönük bir kutup projesi başlattı. Bu proje düşüncesinin babası ve yürütücüsü bizimde kendisini uzun yıllardır tanıdığımız Prof. Dr. Harun Gümrükçü. Organize özellikleri ve ağ oluşturma olanağı yüksek olan Gümrükçü proje başladıktan sonra ortak çalışma için Hamburg Üniversitesi’ni kazandı. Alanında tanınmış iki Rus uzman Prof. Dr. Ivan Mazur ve Prof. Dr. Nikolayeviç Koşınev birlikte çalışmalarını sağladı. Projeye Finlandiya’dan Prof. Dr. Lassi Heininen ve Birleşik Krallıktan Vsevolod Gunitsky destek verdiler. “Küresel Bakışla Kutup Çağı” ismi altında yürütülen bu araştırma projesinde Prof. Dr. Harun Gümrükçü yanında üç araştırmacı arkadaşı da – Aybüke Şimşek, Selçuk Demirkılınç ve Tamer İlbuga – yer almaktadır. Avrupa Kıtası’nın en kuzeyinde bulunan Spitzbergen/Svalbard takım adaları araştırma seyahatinden dönen Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Gümrükçü, bu konudaki çalışmalarını temaslarda bulunmak üzere geldiği Hamburg’da yazarımız Mehmet Atak’a açıkladı.

Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden alanında tanınmış üç deniz Hukukçusu ve bölüm başkanıyla, Almanya’nın en etkili İklim Araştırmaları Mükemmeliyet Merkezinden bir İklim Uzmanı, bir Müze Direktörü ve dünyaca meşhur Max-Planck Enstitüsü’nde bu alandaki bir uzmanla birlikte çalışmaktalar. Ayrıca, Rusya’dan da iki, Norveç’ten ve İngiltere’den birer araştırmacıyla birlikte geniş bir ekip oluşturduklarını belirten Prof. Dr. Harun Gümrükçü, kendilerine büyük destek veren Akdeniz Üniversitesi’ne ve Akdeniz Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Koordinasyon Birimi’ne teşekkür etti. Oluşturulan ekiple Türkiye’de şu an için bilinmeyen ve bulunmayan önemli bilgilere ulaştıklarını kaydeden Prof. Dr. Gümrükçü, bu konuda Türkiye’de ilk kez “Küresel Bakışla Kutup Çağı” adıyla kitap yayınladıklarını belirtti. Kitaplarını posta ücretini ödeyen herkese başka bir para almadan gönderebileceklerini anlattı. Bu alanda çalışan herkesi ortak çalışmaya ve ortak yayın yapmaya davet etti.

hg07Projenin amacı hakkında bilgi veren Prof. Dr. Gümrükçü, “Projemizin amacı, bu alanları Türk kamuoyuna, ama özellikle Türk bilim dünyasına yakından tanıtmak, bilim dünyasının bu alana daha derin ilgisini sağlamak, öğrencilerimizin de, geleceğimizi etkileyecek ‘kutuplar ve derin denizler’ konusunda bilgilendirmektir. Çünkü bu iki alan; insanlığın geleceğini yönlendirecek alanlar olarak görülmektedir. Bugün dünyanın ilk 30’u içindeki etkili devletleri arasında yer alan Türkiye’nin böyle bir alanda bulunmaması üzücü bir durumdur. Singapur, Güney Kore, Hindistan, Pakistan, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Polonya, İtalya gibi ülkeler bile kutup alanları ile ilgilenmektedir. Norveç’in 42 ülke tarafından imzalanan uluslararası bir antlaşma sonucu ‘Kahya’ olaraktan yönelttiği Svalbard Takımadaları, Kuzey Kutup çalışmalarında üs olarak kullanılıyor. Ülkemizin de bu ülkeler gibi hak sahibi olmak için adımlar atması gerekiyor. İstedikleri taktirde yetkililere bu alanda bilgi verebileceğini de sözlerine ekleyen Gümrükçü konuşmasına bir de örnek veriyor ve diyor ki: “Hava tahminleriyle ilgili olarak Türkiye’nin daha sağlıklı bilgilere ulaşması için diğer 20 ülkenin yaptığı gibi orada, yani Svalbard Takım adalarında, kendi üssünü, meteroloji ve araştırma istasyonunu kurması gerekiyor.” 

Almanya’da 36 yıl kalan bu arada iki araştırma ödülü alan, Avrupa Birliği, Serbest Dolaşım, AB ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının Yasal Hakları, Vizesiz Avrupa gibi konularda çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Gümrükçü, “Küresel Bakışla Kutup Çağı” isimli kitabını yayınlarken de ilginç bulgulara ulaştıklarını kaydetti.

Zevkle ve ilgiyle okuyacağınızı umduğumuz röportajımızda Mehmet Atak sordu, Prof. Dr. Harun Gümrükçü cevapladı.

 -Sayın Gümrükçü; ‘Küresel Bakışla Kutup Çağı: Çatışmalar, İşbirlikleri, Ulusal Çıkarlar’ adlı bir kitap yayınladınız. Kitabın kapağındaki amblem ve logo nasıl oluştu?
 “Ahmet Aydın isimli bir öğrencim vardı. Kendisi Endonezya’daki bir başka arkadaşla, yani Ferdi RIZKIYANTO ile bağlantıya kurdu. Bu bağlantıdaki  esintilerden kitabın kapağındaki ‘kum saati’ ortaya çıktı. Kum saatinin üstündeki buzullar eriyor; alt taraftaki çevre de sanayi alanları da aynı hızla deforme oluyor. Ancak, insanlar gelen bu felaketi görmezlikten geliyorlar. Bu kum saati tasarımı sadece bölgesel bir deformasyonu değil küresel bir değişimi ve deformasyonu da resmetmektedir.”

 

-Daha önceleri Almanya’da bulunduğunuz dönemde Göç, İstihdam Politikası, STK,  Küreselleşme gibi konularda çalışmalar yapıp, 20’miyi aşkın kitaplar yazarken; nasıl oldu da kutuplara karşı bu derin ilginiz oluştu?

“Küreselleşme ve kutuplar, aslında iç içe olan olgular. Bir taraftan iklim değişikliğiyle buzullar erirken, diğer taraftan uluslararası devasa holdingler de kutuplar bölgesine yatırım yapmaya başladılar. Son 5 yılda üretilen yayınları inceleyen bilim insanları olarak, konunun dünya çalışmalarının tam merkezine oturduğunu gördük.  Ancak,  nedense bu konu Türkiye’de pek gündeme girmedi. Bu yayınla öyle ümit ederim ki, bu konuyu tartışmaya açmış olacağız.” 

 -Araştırma konularında seyahatler ve işbirlikleri çok önemlidir. Akdeniz Üniversitesi bu konuda size nasıl destek sunuyor? 

 “Şunu büyük bir memnuniyetle belirtebilirim ki; Türkiye’de sosyal bilimler alanında bu konuda girişimde bulunan ilk üniversitelerden biri Akdeniz Üniversitesi’dir. Akdeniz Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Koordinasyon Birimi hem Kutuplar projemize, hem Japonya’ya yaptığımız seyahate hem de kitabın yayınlanmasında destek verdiler. Akdeniz Üniversitesi, özellikle de dekanımız ve bölüm başkanımız bu konuda öncülük yaparak yolumuzu açmış oldular.  Aslında bu yolla Türkiye’nin de önü açılmış oldu. Bir nevi bu konunun Türkiye’de tartışılabileceğini ve araştırılabileceğini ortaya koydu. Bu vesileyle üniversitemin idari yönetimine, dekanıma ve bölüm arkadaşlarıma, ama özellikle de benimle bu alanda üç yıldır çalışan, tercümeler yapan, ev ödevlerini düzenli bir şekilde veren öğrencilerime teşekkür ederim. 

-Biraz küreselleşme konusuna dönelim. Küresel ısınma sonucu buzullar erimeye başlayınca Kuzey Kutup Çemberi’ne gidip inceleme yapmak da gündem oldu. Bize küresel bakışla kutuplardaki hareketin anlamı nedir izah eder misiniz? 

“Dünyanın sanayileşmeye başladığı 1870’lerden beri dünya iklimi de ısınmaktadır. İklimin kendi kendini ısıtmasının yanı sıra, insan eliyle ısıtılması da söz konusu. Dolayısıyla son yüzyıla nazaran dünyada ortalama 2-3 derecelik ısı artışı oldu. Bunun sonucunda da buzullarda devasa kopmalar meydana geldi. Aşağıdaki grafikte son yüz yıllık değişimi takıp etmek mümkündür.

Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

 k k1Kuzey Kutup Çemberi’ne ve oradaki topraklara kolay gitme konusuna gelince. Günümüzde ulaşım ve iletişim hayli kolaylaştı. Üzerimize giydiğimiz giyecekler, bizi eskilere nazaran oldukça sıcak tutmaktalar. IPhone ile dünya üzerinde her noktaya ulaşılabiliniyor. Yeni haritacılık uygulamalarıyla Kuzey Kutbu Çemberi’nin çok daha güvenli haritaları çıkartıldı. Uzay bağlantılı navigasyon sistemleriyle gemilerin seyrüseferlerini izleme ve arıza durumunda anında müdahale etme olanakları çok yükseldi. Yeni Kurtarma Ortak sistemiyle Kuzey Kutup Çevresi daha güvenli bir alana dönüştü. Gemiler için yeni bir Kutup KODU güvenlik sistemi oluştu. Bu şekilde Kuzey Kutbu Çemberi içindeki coğrafyalara gitme, oralarda araştırma yapma ve çalışma şansımız arttı. Dünyanın yüzde 7’sini teşkil eden 40 milyon kilometrekarelik bir alanı kapsayan bu topraklar, Türkiye’nin 60, ABD’nin 4 misli büyüklüğündedir. Dünyanın 510 milyon kilometrekarelik alanının yüzde 70’i kutuplar ve derin denizlerden oluşuyor. Bu gerçeği görmezlikten gelemeyiz”.

 -Peki Washington mu kutuplara daha yakın, Ankara mı? 

 “Enteresan bir soru. Ben de merak etmiştim ve baktım; coğrafi olarak Ankara daha yakın ama siyası ilgi bakımından oldukça uzak. Hem siyasi, hem ekonomik, hem çevresel ve hem de hukuksal anlamda söylemek gerekirse projemizin hedefi, ilgilenmek noktasında Ankara’yı kutuplara Washington’dan daha yakın kılmak, ama daha da önemlisi, insanlığın menfaatlerini devasa holdinglerin çıkarlarına karşı toplumumuzu bilinçlendirmek hedeflenmektedir. 

 – Sayın Gümrükçü, Kutup Dairesi Bölgesi’ne hangi amaçla gittiniz? Spitzbergen/Svalbard Takımadaları hakkında biraz bilgi verir misiniz? 

 “Kutuplarla ilgili araştırma yaptığımızda 900 milyon yıl geriye gidebiliyoruz. Bilimsel açıdan geçmişimizle ilgili bilgi almak istiyorsak, kutupları bilmemiz gerekiyor. Ama bana göre, geleceğimiz de kutuplara bağlı. Kuzey Kutbu’nun keşfinde Svalbard/Spitzbergen Takım Adaları önemli rol oynamıştır. Bu adalar, bu alanlarda araştırma yapan bir siyasal bilimci için bulunmaz bir örnektir. Bu takımadalar egemenlik açısından Norveç’e bağlı olmakla birlikte, 42 ülkenin bu adalar üzerinde söz söyleme hakkı vardır.

Aşağıdaki fotoğrafta bu takım adalarının bir boyutu olan karlı dağları ve limanı görülmektedir. Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

kkk

Maalesef bu 42 ülke içinde Türkiye yok; çünkü, antlaşmanın yapıldığı tarih 1920’dir. O vakitler de Türkiye’de İstiklal mücadelesi için hazırlıklar sürdürülmektedir. Türkiye bu şansı, elinde olmayan nedenlerle, kaçırdı ama bunu tekrardan yakalayamayacağı anlamına da gelmemektedir. Türkiye bu takımadalarda yerini almak isterse, biz yöntemini ve hukuki sürecini anlatırız. Türkiye orada bir meteoroloji ve araştırma istasyonu kurabilir ve kurmalıdır. Türkiye’deki hava durumunu bu adalarda istasyonunuz bulunduğu taktir de bilgileri  bir buçuk-iki gün önceden alabilirsiniz. Oradan gelen hava akımları Türkiye’yi doğrudan etkiliyor. Türkiye bu bilgileri dışarıdan alıyor. Ancak kendi istasyonunuz olursa bilgiye doğrudan ve anlık ulaşım sağlayabilirisiniz.” Gümrükçü devamla konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu takım adaları dünyanın en stratejik bir bölgesinde bulunmaktadır. Unutmamak gerekir ki, Nazi Almanya’sı bu takım adalarını İkinci Dünya Savaşı’nda işgal etmişti. Svalbard takım adalarının çevresinde geniş petrol yatakları bulunmaktadır, burada deniz suları oldukça sığdır ve bu toprakların altındaki kaynakların kime ait olduğu büyük tartışmalar yaratmaktadır. Özellikle, Rusya, Birleşik Krallık, Almanya ve Norveç bu konuyu derinden derine tartışmaktadırlar. Norveç halen NATO üyesi olduğundan bu sürtüşmelerden Türkiye’de yakından etkilenecektir. Şimdiden bu konuda gerekli bilgilere ulaşmak gerekmektedir.

ka

Yukarıdaki fotoğrafta Svalbard adasındaki Norveç Araştırma Merkezi’nin önünde çekilmiştir. Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

 -Peki Türkiye’den veya Almanya’dan bir öğrenci tahsil veya araştırma yapmak üzere kutuplara gidebilir mi? 

“Bir öğretim üyesi olarak bu soru beni çok yakından ilgilendirmektedir. Bahsi geçen takımadalarda Norveç’in iki üniversitesinden bazı bölümler açılmış. Seyahatimizde de bize bir Alman öğrenci refakat etmişti. Kendisine sordum; Türk tanıdıklarınız var mı diye. Bir Türk kökenli Alman arkadaşının da burada olduğunu ama şimdilik görüşme imkanlarının olmadığını söyledi. Artık, Türkiye’den de bu bölgeye öğrenci gönderme zamanı gelmiştir. Üniversite öğrencilerimizin 6 ay süreyle tahsil için Norveç’e ve bu adalara gitmesini özellikle tavsiye ederim. Bu topraklar ve iki üç bin metre yüksekliğindeki buzul dağları, çok ilginç ve geleceğimizi belirleyecek bölgelerden biri. Oraya öğrenci olaraktan ilk gittiğinizde, bir hafta süreli güvenlik dersi almak zorundasınız. Kutup Ayısı tehlikesi olduğu için kendinizi koruma altına alacak önlemleri öğrenmeniz gerekiyor. Soğuğa karşı dayanıklı olmak için bilgilenmeniz gerekiyor. Öyle ki, eksi 30 derecede 7 dakika suda kalabilmeniz için ve suya düşmüş bir arkadaşınızı nasıl kurtarmanız konusunda becerikliliği kazanmış olmanız gerekiyor. Bizim gittiğimiz dönem gündüz dönemiydi. Yani güneşin hiç batmadığı 6 aylık bir dönemdi. Ekim ayında Güneş kayboluyor ve Şubat ayına kadar doğru dürüst görülmüyor. 6 ay gündüz, 6 ay gece. Böyle bir tecrübeyi ilgili gençlerimizin de kazanması lazım. Bu tecrübeyi de gelip, Türkiye’de kamuoyumuzla paylaşmaları lazım. Mesela çok enteresandır; çok az nüfus olmasına rağmen Japon arabalarının orada mağazası var. Orada bir Türk’e ben rastlayamadım ama mutlaka gelip, geçmiştir veya halen orada yaşayan insanlarımız vardır. Ayrıca Norveç’in orada iki müzesi var ve gerekli bilgileri oradan topladık. 5000’den fazla fotoğraf çektik. Çok faydalı bir çalışma oldu. Türkiye’nin ilk arşivini oluşturduk. Bu bilgileri planladığımız yayın serisin boyunca zaman zaman kullanacağız.” 

 – Kara Avrupa’sının en Kuzey noktası Nord Kap’a da gittiniz. Sizi orada en çok etkileyen şey ne oldu?” 

h “Eskiden insanlar dünyayı düz bir tepsi gibi sanırlarmış. Nord Kap da son nokta olarak görülüyormuş. İnsanlar oradan öteye gidemiyormuş. İşte tam o noktada bir yerküre sembolü dikilmiş. Dünyanın 7 ayrı bölgesinden çocukları buraya getirip, ne istediklerini sormuşlar. Hepsi de ‘barış’ demiş. Bizim gittiğimiz gün; ne rüzgâr vardı, ne nem, ne de yağmur vardı. Ilık bir hava ve batmayan bir Güneş. Muhteşem bir manzaraydı. Çok şanslıydık. Böyle bir durum orada yıllardır ilk defa yaşanıyordu. Gençlerimize buraya gidip görmelerini tekrar tavsiye ediyorum. Bir de gençler için şunu söyleyeyim. Norveç’te çalışmak isteyen için iş bol. Fakat, Norveç İngilizce, Almanca, Fransızca ve kendi dilini bilen kalifiye elemanları alıyor ve onları entegre ediyor. 

Norveç’te bir de Sami ırkı var. O konuda ne gibi gözlemleriniz oldu?

“Bizim kutup çalışmalarımızın 3-4 boyutu var. Ekonomik, sosyal, hukuksal ve insanî boyutu var. İnsanî boyutunu, kutup halkları oluşturuyor. Kutup halklarının temeli Orta Asya’dan ve Sibirya’dan doğuya ve batıya doğru yapılan göçlerdir. Bu göçlerden birinde Sami halkı yukarda saydığım coğrafik bölgelerden gelip Norveç’e yerleşmiştir. Norveç’in yerli halkı Samilerdir. Asimile olmalarına rağmen bugün bile, 5 milyon nüfuslu Norveç’te 100 bin civarında Sami kavmina mensup insan  yaşamaktadır. Samilerin lisanında Türkçe’ye mana olarak da benzeyen kelimeler var.

Aslan, Aslanbek gibi. Onların tipik temsilcisini aşağıdaki fotoğrafta görülmektedir.Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

sa

Yaşam tarzları, el işleri de kıyafet tarzları da bizim gibi Orta Asya’yı andırıyor. Samiler Şamanist inancındalar. Türkler ve Samiler Orta Asya’dan geldikleri için ortak bir kültürü paylaşıyor olabilir. Bu arada Norveç, Samileri turizm amaçlı kullanıyor. Turizmde Samileri ve kültürlerini ön plâna çıkarıyor. Bizim İsveç, Finlandiya ve Norveç’le pozitif siyasi geçmişimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Çünkü bu 3 ülkede Samiler ciddi bir asimilasyona uğramışlar, dillerini ve kültürlerini kaybetmişlerdir. Samiler’in dillerini ve kendi varlıklarını inkar ettirmişlerdir. 1980’lerden sonra başlayan akımla Samiler tekrar eski kültürlerini ortaya çıkarabilmişlerdir. Aynı durum Japonya’da da söz konusu. Aino, Ayno, Aynos, Aynolar diye Türkçe’ye tercüme edebileceğimiz Sibirya kökenli halk da, Japonya’nın yerlisi, ilk yerlisi olan bir halktır. Onlarda orada hem topraklarını kaybetmişler ve hem de radikal tedbirlere başvurularak asimile edilmiştirler. Belki de ülkemizdeki bazı tartışmaların daha iyi anlaşılabilmesi için; dünyadaki bu örnekleri ve onlara dönük tartışmaları da dikkate almak lazım. Böylece Türkiye’deki gelişmeleri daha iyi anlayabilir, daha toleranslı davranabiliriz ve çıkış yolları daha kolayca bulabiliriz. Unutmamak gerekir ki, Türkiye, yukarıdaki örneklerde görülen aynı şiddette bir asimilasyon yolunu seçmemiştir.”

Samili eş sanatı yapan bir iş kadınıyla çekilen ortak bir fotoğraf bir fikir verebilir. Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

s

 -Kutuplar konusunda  ikinci bir kitap da yayımlamayı düşünüyor musunuz? 

 “Biz çalışma yaparken, şunu gördük; Kutup Bölgesi’nin kendine has bir kavramlar sözlüğü var. İngilizler 5 bin sayfayı kapsayan bir Kutup Sözlüğü çıkarmışlar. Almanya’da da bu konuda kitaplar mevcut. Türkiye’de böyle bir yayın henüz yok. Alman arkadaşlara bu proje çerçevesinde bir Türkçe- Almanca- İngilizce sözlük çıkarmayı ve ortak çalışmayı önerdim . Burada bir şey hatırlatmak istiyorum; Türkiye-AB ilişkilerinin başarısızlığındaki sebeplerden birisi de dil birliği olmamasıdır. Biz, burada dil birliğinin sağlanması için bir kutup sözlüğü çıkarmak istiyoruz. Şu an kamuoyumuzla paylaştığımız bu ilk kitap temel bilgileri veriyor. Detaya henüz inemedik. İkinci, üçüncü, dördüncü kitaplarda çok daha fazla detaya, derinlere ulaşmak istiyoruz. Bize göre, dünyanın geleceği kutuplardadır. Türkiye bu konuyla ilgilenmezse, Amerika’nın keşfinde olduğu gibi, treni kaçırabilir. Çin, Singapur, Bulgaristan, G. Kore, Çek Cumhuriyeti’nin adalarda araştırma merkezi var. Almanya, Fransa, İngiltere, Kanada, Rusya Federasyonu; Finlandiya, Norveç, İsveç Bölge’de zaten 200-250 yıldır varlar ve son yıllarda bilimsel araştırmalar da yapıyorlar. Türkiye dünyanın en etkili 30 ülkesi içinde yer almasına rağmen, Spitzbergen/Svalbard’da söz hakkı olan 42 ülke içinde bulunmuyor. Bunun değişmesi lazım.”

-Gelecekte kutuplardaki hızlı erimenin etkileri neler olacak? Hamburg’un da  sular altında kalacağı yönünde söylentiler yaygın. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

“Tarihsel olarak baktığımızda 30 bin yıl önce Almanya’nın kıyılarının 140 metre daha geride olduğu belirtiliyor. Yani günümüzde su seviyesi çok eskilerle kıyaslandığında, 140 metre yükselmiş. Almanya, sanırım 1962’de Hamburg’da yaşanan sel felaketinden sonra su setleri kurdu ve bunların seviyelerini 6,5 metreye kadar yükseltmişti. Üç yıl önce bu seviyeyi 25 cm. daha da yükseltti. Hollanda deniz seviyesinin 2 metre altında olan bir ülke. Deniz dalgalarına karşı Su Setleri’ni sürekli yükseltiyor. Konuya böyle bakınca, buzulların erimesinin Avrupa’da bunun büyük bir sorun olacağını ve büyük felaketlere yol açacağını sanmıyorum. Onlar bu suyun ne zaman, ne kadar yükseleceğini tahmin edebiliyor, hesaplarını ona göre yapıyor ve önlemini alıyorlar. Bu alanda çok ciddi araştırmalar yapıyorlar. Ana sorun Bangladeş, Pakistan, Hindistan gibi fakir ülkeler olabilir. Küçük adalar ve fakir bölgeler olabilir. Bir zamanlar yeşil olduğu için adına Grönland denilen ada üzerindeki 3 ile 5000 metre yüksekliğindeki buzullar günümüzden 70 yıl sonra tamamen eridiğinde, dünyadaki su seviyesinin 70 metre yükseleceği kötü bir senaryo olabilir. Onu da bırakalım, iki metre dahi yükseldiğinde Karadeniz sahiline yapılan o çirkin ve doğayı tahrip eden yol sular altında kalır. Tabiatla oynamamak lazım. Tabiata müdahale etmemek lazım. Tabiat bir gün sizden çok acı bir şekilde hakkını geri alır. Tabiatın bize değil, bizim tabiata ihtiyacımız var. Türkiye’de iktidara kim gelirse gelsin yeni bir çevre politikası belirlemelidir. Çünkü bu hepimizin ortak sorunudur. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz ve hepimizin doğaya ihtiyacı vardır.” 

 -Hızlı erimenin Türkiye’ye etkisi ne şekilde görülebilir?

kutup01“Türkiye açısından bunu bir örnekle açıklamak isterim: Toros dağlarının buzullarının erimesi tehlike oluşturabilir. Ne olabilir? Bakın Antalya’nın Tunus’tan farkı nedir? Antalya yeşildir. Turistler Antalya’yı hem güneş, hem yeşillik hem de sıcak var diye tercih ediyor. Antalya’dan kuzeye baktığınızda karlı dağlar görürsünüz. Tunus’ta ise sadece kum vardır, topraklar kıraçtır ve cansızdır. İşte Torosların buzulları olmazsa, Antalya da yeşil olmaz. Buzullar bizim tabii koruyucularımızdırlar. Aniden eriseler büyük felaket olur. Dengeli bir şekilde suyumuzu veriyorlar. Buzullar ve ağaçlar bizi koruyor, biz farkında değiliz. Buzullar ve ağaçlar olmazsa, yağan yağmur bize sel olarak gelir. Hızlı erimeyi tek başımıza engelleyemeyiz. Bu konuda bütün devletler birlikte hareket etmeli ve hızlı erimeyi önlemeye çalışmalıdır.”

 PROF. DR. HARUN GÜMRÜKÇÜ KİMDİR: 

 Almanya’da 36 yıl kalan ve Avrupa Birliği, Serbest Dolaşım, AB ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının Yasal Hakları, Vizesiz Seyahat gibi konularda çalışmalarıyla tanınan Prof. Gümrükçü, 10 yıl önce Türkiye’ye dönerek Akdeniz Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi olarak görev yapmaya başladı. 2011 yılında Misafir Öğretim Üyesi çerçevesinde Avustralya’nın Melbourne kentinde altı ay kaldı ve orada Güney Kutbu ile ilgili çalışmalar yaptı. Avustralya’nın Güney Kutbu’na sadece 3000 mil uzaklıktaki Tasman adasına giderek oradaki Avustralya’nın Güney Kutbu Araştırma Merkezi’ni ziyaret etti. Daha sonra çalışma alanını değiştirerek kutuplarla ilgili projenin başına geçti.

 

 

 

 

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

“Hamburg sular altına mı kalıyor? Kutuplara giden Prof. Dr. Harun Gümrükçü’den bu soruya yanıtı var!

hg06Akdeniz Üniversitesi Arktika ve Antarktika Bölgeleri ve derin denizler gibi alanlarda yeni ve güncel söylemlere dönük bir kutup projesi başlattı. Bu proje düşüncesinin babası ve yürütücüsü ise, kamuoyunca uzun yıllardır tanınan bir  isim: Prof. Dr. Harun Gümrükçü.

MEHMET ATAK/RÖPORTAJ

Akdeniz Üniversitesi’nden ‘Kürsel Bakışla Kutup’ Açılımı

Akdeniz Üniversitesi Arktika ve Antarktika Bölgeleri ve derin denizler gibi alanlarda yeni ve güncel söylemlere dönük bir kutup projesi başlattı. Bu proje düşüncesinin babası ve yürütücüsü bizimde kendisini uzun yıllardır tanıdığımız Prof. Dr. Harun Gümrükçü. Organize özellikleri ve ağ oluşturma olanağı yüksek olan Gümrükçü proje başladıktan sonra ortak çalışma için Hamburg Üniversitesi’ni kazandı. Alanında tanınmış iki Rus uzman Prof. Dr. Ivan Mazur ve Prof. Dr. Nikolayeviç Koşınev birlikte çalışmalarını sağladı. Projeye Finlandiya’dan Prof. Dr. Lassi Heininen ve Birleşik Krallıktan Vsevolod Gunitsky destek verdiler. “Küresel Bakışla Kutup Çağı” ismi altında yürütülen bu araştırma projesinde Prof. Dr. Harun Gümrükçü yanında üç araştırmacı arkadaşı da – Aybüke Şimşek, Selçuk Demirkılınç ve Tamer İlbuga – yer almaktadır. Avrupa Kıtası’nın en kuzeyinde bulunan Spitzbergen/Svalbard takım adaları araştırma seyahatinden dönen Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Gümrükçü, bu konudaki çalışmalarını temaslarda bulunmak üzere geldiği Hamburg’da yazarımız Mehmet Atak’a açıkladı.

Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden alanında tanınmış üç deniz Hukukçusu ve bölüm başkanıyla, Almanya’nın en etkili İklim Araştırmaları Mükemmeliyet Merkezinden bir İklim Uzmanı, bir Müze Direktörü ve dünyaca meşhur Max-Planck Enstitüsü’nde bu alandaki bir uzmanla birlikte çalışmaktalar. Ayrıca, Rusya’dan da iki, Norveç’ten ve İngiltere’den birer araştırmacıyla birlikte geniş bir ekip oluşturduklarını belirten Prof. Dr. Harun Gümrükçü, kendilerine büyük destek veren Akdeniz Üniversitesi’ne ve Akdeniz Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Koordinasyon Birimi’ne teşekkür etti. Oluşturulan ekiple Türkiye’de şu an için bilinmeyen ve bulunmayan önemli bilgilere ulaştıklarını kaydeden Prof. Dr. Gümrükçü, bu konuda Türkiye’de ilk kez “Küresel Bakışla Kutup Çağı” adıyla kitap yayınladıklarını belirtti. Kitaplarını posta ücretini ödeyen herkese başka bir para almadan gönderebileceklerini anlattı. Bu alanda çalışan herkesi ortak çalışmaya ve ortak yayın yapmaya davet etti.

hg07Projenin amacı hakkında bilgi veren Prof. Dr. Gümrükçü, “Projemizin amacı, bu alanları Türk kamuoyuna, ama özellikle Türk bilim dünyasına yakından tanıtmak, bilim dünyasının bu alana daha derin ilgisini sağlamak, öğrencilerimizin de, geleceğimizi etkileyecek ‘kutuplar ve derin denizler’ konusunda bilgilendirmektir. Çünkü bu iki alan; insanlığın geleceğini yönlendirecek alanlar olarak görülmektedir. Bugün dünyanın ilk 30’u içindeki etkili devletleri arasında yer alan Türkiye’nin böyle bir alanda bulunmaması üzücü bir durumdur. Singapur, Güney Kore, Hindistan, Pakistan, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Polonya, İtalya gibi ülkeler bile kutup alanları ile ilgilenmektedir. Norveç’in 42 ülke tarafından imzalanan uluslararası bir antlaşma sonucu ‘Kahya’ olaraktan yönelttiği Svalbard Takımadaları, Kuzey Kutup çalışmalarında üs olarak kullanılıyor. Ülkemizin de bu ülkeler gibi hak sahibi olmak için adımlar atması gerekiyor. İstedikleri taktirde yetkililere bu alanda bilgi verebileceğini de sözlerine ekleyen Gümrükçü konuşmasına bir de örnek veriyor ve diyor ki: “Hava tahminleriyle ilgili olarak Türkiye’nin daha sağlıklı bilgilere ulaşması için diğer 20 ülkenin yaptığı gibi orada, yani Svalbard Takım adalarında, kendi üssünü, meteroloji ve araştırma istasyonunu kurması gerekiyor.” 

Almanya’da 36 yıl kalan bu arada iki araştırma ödülü alan, Avrupa Birliği, Serbest Dolaşım, AB ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının Yasal Hakları, Vizesiz Avrupa gibi konularda çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Gümrükçü, “Küresel Bakışla Kutup Çağı” isimli kitabını yayınlarken de ilginç bulgulara ulaştıklarını kaydetti.

Zevkle ve ilgiyle okuyacağınızı umduğumuz röportajımızda Mehmet Atak sordu, Prof. Dr. Harun Gümrükçü cevapladı.

 -Sayın Gümrükçü; ‘Küresel Bakışla Kutup Çağı: Çatışmalar, İşbirlikleri, Ulusal Çıkarlar’ adlı bir kitap yayınladınız. Kitabın kapağındaki amblem ve logo nasıl oluştu?
 “Ahmet Aydın isimli bir öğrencim vardı. Kendisi Endonezya’daki bir başka arkadaşla, yani Ferdi RIZKIYANTO ile bağlantıya kurdu. Bu bağlantıdaki  esintilerden kitabın kapağındaki ‘kum saati’ ortaya çıktı. Kum saatinin üstündeki buzullar eriyor; alt taraftaki çevre de sanayi alanları da aynı hızla deforme oluyor. Ancak, insanlar gelen bu felaketi görmezlikten geliyorlar. Bu kum saati tasarımı sadece bölgesel bir deformasyonu değil küresel bir değişimi ve deformasyonu da resmetmektedir.”

 

-Daha önceleri Almanya’da bulunduğunuz dönemde Göç, İstihdam Politikası, STK,  Küreselleşme gibi konularda çalışmalar yapıp, 20’miyi aşkın kitaplar yazarken; nasıl oldu da kutuplara karşı bu derin ilginiz oluştu?

“Küreselleşme ve kutuplar, aslında iç içe olan olgular. Bir taraftan iklim değişikliğiyle buzullar erirken, diğer taraftan uluslararası devasa holdingler de kutuplar bölgesine yatırım yapmaya başladılar. Son 5 yılda üretilen yayınları inceleyen bilim insanları olarak, konunun dünya çalışmalarının tam merkezine oturduğunu gördük.  Ancak,  nedense bu konu Türkiye’de pek gündeme girmedi. Bu yayınla öyle ümit ederim ki, bu konuyu tartışmaya açmış olacağız.” 

 -Araştırma konularında seyahatler ve işbirlikleri çok önemlidir. Akdeniz Üniversitesi bu konuda size nasıl destek sunuyor? 

 “Şunu büyük bir memnuniyetle belirtebilirim ki; Türkiye’de sosyal bilimler alanında bu konuda girişimde bulunan ilk üniversitelerden biri Akdeniz Üniversitesi’dir. Akdeniz Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Koordinasyon Birimi hem Kutuplar projemize, hem Japonya’ya yaptığımız seyahate hem de kitabın yayınlanmasında destek verdiler. Akdeniz Üniversitesi, özellikle de dekanımız ve bölüm başkanımız bu konuda öncülük yaparak yolumuzu açmış oldular.  Aslında bu yolla Türkiye’nin de önü açılmış oldu. Bir nevi bu konunun Türkiye’de tartışılabileceğini ve araştırılabileceğini ortaya koydu. Bu vesileyle üniversitemin idari yönetimine, dekanıma ve bölüm arkadaşlarıma, ama özellikle de benimle bu alanda üç yıldır çalışan, tercümeler yapan, ev ödevlerini düzenli bir şekilde veren öğrencilerime teşekkür ederim. 

-Biraz küreselleşme konusuna dönelim. Küresel ısınma sonucu buzullar erimeye başlayınca Kuzey Kutup Çemberi’ne gidip inceleme yapmak da gündem oldu. Bize küresel bakışla kutuplardaki hareketin anlamı nedir izah eder misiniz? 

“Dünyanın sanayileşmeye başladığı 1870’lerden beri dünya iklimi de ısınmaktadır. İklimin kendi kendini ısıtmasının yanı sıra, insan eliyle ısıtılması da söz konusu. Dolayısıyla son yüzyıla nazaran dünyada ortalama 2-3 derecelik ısı artışı oldu. Bunun sonucunda da buzullarda devasa kopmalar meydana geldi. Aşağıdaki grafikte son yüz yıllık değişimi takıp etmek mümkündür.

Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

 k k1Kuzey Kutup Çemberi’ne ve oradaki topraklara kolay gitme konusuna gelince. Günümüzde ulaşım ve iletişim hayli kolaylaştı. Üzerimize giydiğimiz giyecekler, bizi eskilere nazaran oldukça sıcak tutmaktalar. IPhone ile dünya üzerinde her noktaya ulaşılabiliniyor. Yeni haritacılık uygulamalarıyla Kuzey Kutbu Çemberi’nin çok daha güvenli haritaları çıkartıldı. Uzay bağlantılı navigasyon sistemleriyle gemilerin seyrüseferlerini izleme ve arıza durumunda anında müdahale etme olanakları çok yükseldi. Yeni Kurtarma Ortak sistemiyle Kuzey Kutup Çevresi daha güvenli bir alana dönüştü. Gemiler için yeni bir Kutup KODU güvenlik sistemi oluştu. Bu şekilde Kuzey Kutbu Çemberi içindeki coğrafyalara gitme, oralarda araştırma yapma ve çalışma şansımız arttı. Dünyanın yüzde 7’sini teşkil eden 40 milyon kilometrekarelik bir alanı kapsayan bu topraklar, Türkiye’nin 60, ABD’nin 4 misli büyüklüğündedir. Dünyanın 510 milyon kilometrekarelik alanının yüzde 70’i kutuplar ve derin denizlerden oluşuyor. Bu gerçeği görmezlikten gelemeyiz”.

 -Peki Washington mu kutuplara daha yakın, Ankara mı? 

 “Enteresan bir soru. Ben de merak etmiştim ve baktım; coğrafi olarak Ankara daha yakın ama siyası ilgi bakımından oldukça uzak. Hem siyasi, hem ekonomik, hem çevresel ve hem de hukuksal anlamda söylemek gerekirse projemizin hedefi, ilgilenmek noktasında Ankara’yı kutuplara Washington’dan daha yakın kılmak, ama daha da önemlisi, insanlığın menfaatlerini devasa holdinglerin çıkarlarına karşı toplumumuzu bilinçlendirmek hedeflenmektedir. 

 – Sayın Gümrükçü, Kutup Dairesi Bölgesi’ne hangi amaçla gittiniz? Spitzbergen/Svalbard Takımadaları hakkında biraz bilgi verir misiniz? 

 “Kutuplarla ilgili araştırma yaptığımızda 900 milyon yıl geriye gidebiliyoruz. Bilimsel açıdan geçmişimizle ilgili bilgi almak istiyorsak, kutupları bilmemiz gerekiyor. Ama bana göre, geleceğimiz de kutuplara bağlı. Kuzey Kutbu’nun keşfinde Svalbard/Spitzbergen Takım Adaları önemli rol oynamıştır. Bu adalar, bu alanlarda araştırma yapan bir siyasal bilimci için bulunmaz bir örnektir. Bu takımadalar egemenlik açısından Norveç’e bağlı olmakla birlikte, 42 ülkenin bu adalar üzerinde söz söyleme hakkı vardır.

Aşağıdaki fotoğrafta bu takım adalarının bir boyutu olan karlı dağları ve limanı görülmektedir. Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

kkk

Maalesef bu 42 ülke içinde Türkiye yok; çünkü, antlaşmanın yapıldığı tarih 1920’dir. O vakitler de Türkiye’de İstiklal mücadelesi için hazırlıklar sürdürülmektedir. Türkiye bu şansı, elinde olmayan nedenlerle, kaçırdı ama bunu tekrardan yakalayamayacağı anlamına da gelmemektedir. Türkiye bu takımadalarda yerini almak isterse, biz yöntemini ve hukuki sürecini anlatırız. Türkiye orada bir meteoroloji ve araştırma istasyonu kurabilir ve kurmalıdır. Türkiye’deki hava durumunu bu adalarda istasyonunuz bulunduğu taktir de bilgileri  bir buçuk-iki gün önceden alabilirsiniz. Oradan gelen hava akımları Türkiye’yi doğrudan etkiliyor. Türkiye bu bilgileri dışarıdan alıyor. Ancak kendi istasyonunuz olursa bilgiye doğrudan ve anlık ulaşım sağlayabilirisiniz.” Gümrükçü devamla konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu takım adaları dünyanın en stratejik bir bölgesinde bulunmaktadır. Unutmamak gerekir ki, Nazi Almanya’sı bu takım adalarını İkinci Dünya Savaşı’nda işgal etmişti. Svalbard takım adalarının çevresinde geniş petrol yatakları bulunmaktadır, burada deniz suları oldukça sığdır ve bu toprakların altındaki kaynakların kime ait olduğu büyük tartışmalar yaratmaktadır. Özellikle, Rusya, Birleşik Krallık, Almanya ve Norveç bu konuyu derinden derine tartışmaktadırlar. Norveç halen NATO üyesi olduğundan bu sürtüşmelerden Türkiye’de yakından etkilenecektir. Şimdiden bu konuda gerekli bilgilere ulaşmak gerekmektedir.

ka

Yukarıdaki fotoğrafta Svalbard adasındaki Norveç Araştırma Merkezi’nin önünde çekilmiştir. Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

 -Peki Türkiye’den veya Almanya’dan bir öğrenci tahsil veya araştırma yapmak üzere kutuplara gidebilir mi? 

“Bir öğretim üyesi olarak bu soru beni çok yakından ilgilendirmektedir. Bahsi geçen takımadalarda Norveç’in iki üniversitesinden bazı bölümler açılmış. Seyahatimizde de bize bir Alman öğrenci refakat etmişti. Kendisine sordum; Türk tanıdıklarınız var mı diye. Bir Türk kökenli Alman arkadaşının da burada olduğunu ama şimdilik görüşme imkanlarının olmadığını söyledi. Artık, Türkiye’den de bu bölgeye öğrenci gönderme zamanı gelmiştir. Üniversite öğrencilerimizin 6 ay süreyle tahsil için Norveç’e ve bu adalara gitmesini özellikle tavsiye ederim. Bu topraklar ve iki üç bin metre yüksekliğindeki buzul dağları, çok ilginç ve geleceğimizi belirleyecek bölgelerden biri. Oraya öğrenci olaraktan ilk gittiğinizde, bir hafta süreli güvenlik dersi almak zorundasınız. Kutup Ayısı tehlikesi olduğu için kendinizi koruma altına alacak önlemleri öğrenmeniz gerekiyor. Soğuğa karşı dayanıklı olmak için bilgilenmeniz gerekiyor. Öyle ki, eksi 30 derecede 7 dakika suda kalabilmeniz için ve suya düşmüş bir arkadaşınızı nasıl kurtarmanız konusunda becerikliliği kazanmış olmanız gerekiyor. Bizim gittiğimiz dönem gündüz dönemiydi. Yani güneşin hiç batmadığı 6 aylık bir dönemdi. Ekim ayında Güneş kayboluyor ve Şubat ayına kadar doğru dürüst görülmüyor. 6 ay gündüz, 6 ay gece. Böyle bir tecrübeyi ilgili gençlerimizin de kazanması lazım. Bu tecrübeyi de gelip, Türkiye’de kamuoyumuzla paylaşmaları lazım. Mesela çok enteresandır; çok az nüfus olmasına rağmen Japon arabalarının orada mağazası var. Orada bir Türk’e ben rastlayamadım ama mutlaka gelip, geçmiştir veya halen orada yaşayan insanlarımız vardır. Ayrıca Norveç’in orada iki müzesi var ve gerekli bilgileri oradan topladık. 5000’den fazla fotoğraf çektik. Çok faydalı bir çalışma oldu. Türkiye’nin ilk arşivini oluşturduk. Bu bilgileri planladığımız yayın serisin boyunca zaman zaman kullanacağız.” 

 – Kara Avrupa’sının en Kuzey noktası Nord Kap’a da gittiniz. Sizi orada en çok etkileyen şey ne oldu?” 

h “Eskiden insanlar dünyayı düz bir tepsi gibi sanırlarmış. Nord Kap da son nokta olarak görülüyormuş. İnsanlar oradan öteye gidemiyormuş. İşte tam o noktada bir yerküre sembolü dikilmiş. Dünyanın 7 ayrı bölgesinden çocukları buraya getirip, ne istediklerini sormuşlar. Hepsi de ‘barış’ demiş. Bizim gittiğimiz gün; ne rüzgâr vardı, ne nem, ne de yağmur vardı. Ilık bir hava ve batmayan bir Güneş. Muhteşem bir manzaraydı. Çok şanslıydık. Böyle bir durum orada yıllardır ilk defa yaşanıyordu. Gençlerimize buraya gidip görmelerini tekrar tavsiye ediyorum. Bir de gençler için şunu söyleyeyim. Norveç’te çalışmak isteyen için iş bol. Fakat, Norveç İngilizce, Almanca, Fransızca ve kendi dilini bilen kalifiye elemanları alıyor ve onları entegre ediyor. 

Norveç’te bir de Sami ırkı var. O konuda ne gibi gözlemleriniz oldu?

“Bizim kutup çalışmalarımızın 3-4 boyutu var. Ekonomik, sosyal, hukuksal ve insanî boyutu var. İnsanî boyutunu, kutup halkları oluşturuyor. Kutup halklarının temeli Orta Asya’dan ve Sibirya’dan doğuya ve batıya doğru yapılan göçlerdir. Bu göçlerden birinde Sami halkı yukarda saydığım coğrafik bölgelerden gelip Norveç’e yerleşmiştir. Norveç’in yerli halkı Samilerdir. Asimile olmalarına rağmen bugün bile, 5 milyon nüfuslu Norveç’te 100 bin civarında Sami kavmina mensup insan  yaşamaktadır. Samilerin lisanında Türkçe’ye mana olarak da benzeyen kelimeler var.

Aslan, Aslanbek gibi. Onların tipik temsilcisini aşağıdaki fotoğrafta görülmektedir.Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

sa

Yaşam tarzları, el işleri de kıyafet tarzları da bizim gibi Orta Asya’yı andırıyor. Samiler Şamanist inancındalar. Türkler ve Samiler Orta Asya’dan geldikleri için ortak bir kültürü paylaşıyor olabilir. Bu arada Norveç, Samileri turizm amaçlı kullanıyor. Turizmde Samileri ve kültürlerini ön plâna çıkarıyor. Bizim İsveç, Finlandiya ve Norveç’le pozitif siyasi geçmişimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Çünkü bu 3 ülkede Samiler ciddi bir asimilasyona uğramışlar, dillerini ve kültürlerini kaybetmişlerdir. Samiler’in dillerini ve kendi varlıklarını inkar ettirmişlerdir. 1980’lerden sonra başlayan akımla Samiler tekrar eski kültürlerini ortaya çıkarabilmişlerdir. Aynı durum Japonya’da da söz konusu. Aino, Ayno, Aynos, Aynolar diye Türkçe’ye tercüme edebileceğimiz Sibirya kökenli halk da, Japonya’nın yerlisi, ilk yerlisi olan bir halktır. Onlarda orada hem topraklarını kaybetmişler ve hem de radikal tedbirlere başvurularak asimile edilmiştirler. Belki de ülkemizdeki bazı tartışmaların daha iyi anlaşılabilmesi için; dünyadaki bu örnekleri ve onlara dönük tartışmaları da dikkate almak lazım. Böylece Türkiye’deki gelişmeleri daha iyi anlayabilir, daha toleranslı davranabiliriz ve çıkış yolları daha kolayca bulabiliriz. Unutmamak gerekir ki, Türkiye, yukarıdaki örneklerde görülen aynı şiddette bir asimilasyon yolunu seçmemiştir.”

Samili eş sanatı yapan bir iş kadınıyla çekilen ortak bir fotoğraf bir fikir verebilir. Kaynakça: Harun Gümrükçü’nün özel arşivi. Kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.

s

 -Kutuplar konusunda  ikinci bir kitap da yayımlamayı düşünüyor musunuz? 

 “Biz çalışma yaparken, şunu gördük; Kutup Bölgesi’nin kendine has bir kavramlar sözlüğü var. İngilizler 5 bin sayfayı kapsayan bir Kutup Sözlüğü çıkarmışlar. Almanya’da da bu konuda kitaplar mevcut. Türkiye’de böyle bir yayın henüz yok. Alman arkadaşlara bu proje çerçevesinde bir Türkçe- Almanca- İngilizce sözlük çıkarmayı ve ortak çalışmayı önerdim . Burada bir şey hatırlatmak istiyorum; Türkiye-AB ilişkilerinin başarısızlığındaki sebeplerden birisi de dil birliği olmamasıdır. Biz, burada dil birliğinin sağlanması için bir kutup sözlüğü çıkarmak istiyoruz. Şu an kamuoyumuzla paylaştığımız bu ilk kitap temel bilgileri veriyor. Detaya henüz inemedik. İkinci, üçüncü, dördüncü kitaplarda çok daha fazla detaya, derinlere ulaşmak istiyoruz. Bize göre, dünyanın geleceği kutuplardadır. Türkiye bu konuyla ilgilenmezse, Amerika’nın keşfinde olduğu gibi, treni kaçırabilir. Çin, Singapur, Bulgaristan, G. Kore, Çek Cumhuriyeti’nin adalarda araştırma merkezi var. Almanya, Fransa, İngiltere, Kanada, Rusya Federasyonu; Finlandiya, Norveç, İsveç Bölge’de zaten 200-250 yıldır varlar ve son yıllarda bilimsel araştırmalar da yapıyorlar. Türkiye dünyanın en etkili 30 ülkesi içinde yer almasına rağmen, Spitzbergen/Svalbard’da söz hakkı olan 42 ülke içinde bulunmuyor. Bunun değişmesi lazım.”

-Gelecekte kutuplardaki hızlı erimenin etkileri neler olacak? Hamburg’un da  sular altında kalacağı yönünde söylentiler yaygın. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

“Tarihsel olarak baktığımızda 30 bin yıl önce Almanya’nın kıyılarının 140 metre daha geride olduğu belirtiliyor. Yani günümüzde su seviyesi çok eskilerle kıyaslandığında, 140 metre yükselmiş. Almanya, sanırım 1962’de Hamburg’da yaşanan sel felaketinden sonra su setleri kurdu ve bunların seviyelerini 6,5 metreye kadar yükseltmişti. Üç yıl önce bu seviyeyi 25 cm. daha da yükseltti. Hollanda deniz seviyesinin 2 metre altında olan bir ülke. Deniz dalgalarına karşı Su Setleri’ni sürekli yükseltiyor. Konuya böyle bakınca, buzulların erimesinin Avrupa’da bunun büyük bir sorun olacağını ve büyük felaketlere yol açacağını sanmıyorum. Onlar bu suyun ne zaman, ne kadar yükseleceğini tahmin edebiliyor, hesaplarını ona göre yapıyor ve önlemini alıyorlar. Bu alanda çok ciddi araştırmalar yapıyorlar. Ana sorun Bangladeş, Pakistan, Hindistan gibi fakir ülkeler olabilir. Küçük adalar ve fakir bölgeler olabilir. Bir zamanlar yeşil olduğu için adına Grönland denilen ada üzerindeki 3 ile 5000 metre yüksekliğindeki buzullar günümüzden 70 yıl sonra tamamen eridiğinde, dünyadaki su seviyesinin 70 metre yükseleceği kötü bir senaryo olabilir. Onu da bırakalım, iki metre dahi yükseldiğinde Karadeniz sahiline yapılan o çirkin ve doğayı tahrip eden yol sular altında kalır. Tabiatla oynamamak lazım. Tabiata müdahale etmemek lazım. Tabiat bir gün sizden çok acı bir şekilde hakkını geri alır. Tabiatın bize değil, bizim tabiata ihtiyacımız var. Türkiye’de iktidara kim gelirse gelsin yeni bir çevre politikası belirlemelidir. Çünkü bu hepimizin ortak sorunudur. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz ve hepimizin doğaya ihtiyacı vardır.” 

 -Hızlı erimenin Türkiye’ye etkisi ne şekilde görülebilir?

kutup01“Türkiye açısından bunu bir örnekle açıklamak isterim: Toros dağlarının buzullarının erimesi tehlike oluşturabilir. Ne olabilir? Bakın Antalya’nın Tunus’tan farkı nedir? Antalya yeşildir. Turistler Antalya’yı hem güneş, hem yeşillik hem de sıcak var diye tercih ediyor. Antalya’dan kuzeye baktığınızda karlı dağlar görürsünüz. Tunus’ta ise sadece kum vardır, topraklar kıraçtır ve cansızdır. İşte Torosların buzulları olmazsa, Antalya da yeşil olmaz. Buzullar bizim tabii koruyucularımızdırlar. Aniden eriseler büyük felaket olur. Dengeli bir şekilde suyumuzu veriyorlar. Buzullar ve ağaçlar bizi koruyor, biz farkında değiliz. Buzullar ve ağaçlar olmazsa, yağan yağmur bize sel olarak gelir. Hızlı erimeyi tek başımıza engelleyemeyiz. Bu konuda bütün devletler birlikte hareket etmeli ve hızlı erimeyi önlemeye çalışmalıdır.”

 PROF. DR. HARUN GÜMRÜKÇÜ KİMDİR: 

 Almanya’da 36 yıl kalan ve Avrupa Birliği, Serbest Dolaşım, AB ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının Yasal Hakları, Vizesiz Seyahat gibi konularda çalışmalarıyla tanınan Prof. Gümrükçü, 10 yıl önce Türkiye’ye dönerek Akdeniz Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi olarak görev yapmaya başladı. 2011 yılında Misafir Öğretim Üyesi çerçevesinde Avustralya’nın Melbourne kentinde altı ay kaldı ve orada Güney Kutbu ile ilgili çalışmalar yaptı. Avustralya’nın Güney Kutbu’na sadece 3000 mil uzaklıktaki Tasman adasına giderek oradaki Avustralya’nın Güney Kutbu Araştırma Merkezi’ni ziyaret etti. Daha sonra çalışma alanını değiştirerek kutuplarla ilgili projenin başına geçti.

 

 

 

 

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER