+49 Haber Sitesinde PoliTeknik yayımlanan çığlık: „Aydın aranıyor! Almanya´daki Türkiye kökenli ve düşünce üretebilecek insanlar nerede!“
Bu tümce ilk bakışta ne kadar önemli ve doğru bir çağrı olarak ortaya çıkıyor, bir yakarış, bir arayış gibi geliyor okuyana. Daha yakından incelendiğinde ise bunun bir soru değil ünlem simgesiyle vurgulanışı, alay eder gibi, kara mizah gibi anlaşılıyor. Tümce dilbilgisi kurallarına uygun biçimde kurulmuş. Dosdoğru bir tümce olarak ortada işte. Bilinen önemli bir nesne yitmiş, bulunmaya çalışılıyor. Bir yıkımın altında kalmış canlı aranıyor sanki, „Orada birisi var mı“ çığlığına yanıt bekleniyor. Doğaüstü bir varlık bekleniyor. Godot´yu beklemek ! Schrödinger´in „Belirsizlik Yasası´ nı açıklarken kutuya konan ışınlanmış Kedisi gibi… kedi yaşıyor mu, ölü mü!? Yanıt hem, hem de mi! Kutu açılıp bakılınca nesnel gerçek görünecek.
İkinci tümce de çok karmaşık. Almanya´daki Türkiye kökenli insanlar nerede. İki arada , bir deredeler. Hem Almanya´da, hem Türkiye´deler. Peki Almanya´daki Türkiye kökenli düşünce üretebilecek insanlar nerede! Öğütecek tahılı olmayan değirmen taşları gibi biri birlerini öğütüyorlar. Gerçekten tahılları, pardon düşünceleri yok mu bu insanların! Var, yarım yamalak, kulaktan dolma, en çok ta cep telefonundan edinme, kısaltılmış, bölük pörçük safsatalar, bilgi kırıntıları. Ya da kesip yapıştırma akademik soslu uydurmalar, saçmalıklar. „Bilgilenmeden, düşünce üretenler“ . (Özlem Türeci, Uğur Şahin, Aziz Sancar, Doran Acemoğlu ve benzerlerine saygılar. )
Düşünce üretebilecek insanlar nerede? Düşünce üretenler değil, üretebilecek, ancak daha üretmeyen gizilgüçler neredeler!? Bozuşmazlarsa kendi kabuklarını kıracak koşulların oluşmasını beklemektelerdirler , diyerek umudumuzu, iyimserliğimizi koruyalım!
Bilineni öğrenmek önkoşuldur yatatıcılıkta. Bilinenin sınırlarını zorlamak gerekli koşul, sınırları aşmak evrensele ulaşmak varoluşsal etkinlik koşuludur, düşünce üretim süreçlerinde. Yoksa „Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur,“ çıkmazından kurtuluş yoktur. Evrensel Uygarlığa küçük bir katkı sunmak, iste düşünce üretmek bu olmalıdır.
Bu açıklama denemesinden sonra gelelim asıl sorunumuza. Aydın, gerçek anlamda bir insansa, onun aranmasına gerek olmaz. O aydınlatır, onun aydınlığı görünür, kendisini bir biçimde, bir yerde, bir zamanda göstermiştir, gösterir, gösterecektir. Aydın aranmaz, aranan aydın olmaz, yitik aydın olmaz, bulunan aydın olmaz, aranan aydın yoktur zaten. Olmayanı aramak, simyacılıktır. Aydın karanlık madde de değildir, karanlık madde bile etkinliğiyle kendisini bildirir, varım der.Aydın „düşünür, öyleyse varım“ der kısaca. Onun varlık nedeni düşüncesi, düşünce nedeni varlığıdır, o bir bütündür. Özgüvenle varlığını eylemleriyle sergiler, gerkirse bedelini öder.
Ne arıyorsunuz, aydın mı, size kolay gelsin de, ancak bilinsin: „ Aranan aydın“ aydın değildir!