Bir gün arayla iki önemli toplantıya katıldım.
İlki, Dünya Kız Çocukları Günü olarak kabul edilen 11 Ekim’de Taksim Hill’deki toplantıydı.
Sayın Önay Alpago başkanlığında İstanbul Dayanışma Platformu’nca düzenlenen buluşmada, ülkemizde kız çocuklarının sorunlarını konuştuk.
Kızlarına “adalet” adı vermekle bu kavramın özellikle onlar için öneminin vurgulandığını düşünebileceğimiz ülkemizin, özellikle son dönemlerde kızlara-kadınlara yönelik adaletsizliklerde İslam ülkelerinin de gerisine düşmüş olduğunu rakamlar ve olgularla bir kez daha gördük.
Eğitim konusunda uzman bir arkadaşın yeni ders kitapları konusunda yaptığı açıklamalar ise dehşet vericiydi.
Özetle, Türkiye’de çağdaş ulusal eğitim hızla dinsel eğitime dönüştürülmektedir.
Örneğin laiklik kavramı, konuyla ilgili ders kitabında işlenirken, “öteki dünya”yı göz ardı eden, sadece “bu dünya”yla ilgili bir kavram olmakla eleştiriliyor…
Görünen, çok yakın gelecekte, anaokullarından başlayarak eğitim kurumlarımızda eğitimin odağını ve eksenini “bu dünya” gerçeğinden daha çok “öteki dünya” kavramının oluşturacak olmasıdır…
***
Katıldığım ikinci toplantı, Çağlayan Adliye Sarayı’ndaki “Adalet Nöbeti” buluşmasıydı.
Dışarıdaki basın açıklaması öncesinde içerdeki giriş salonunda yapılması gereken tören, iki temizlik görevlisinin burada birdenbire başladıkları yer silme operasyonu nedeniyle gerçekleşemedi…
Geleneksel olarak bir araya gelinip toplu fotoğraf çekilen alanın çevresi şerit çekilerek kapatılmıştı.
Görünüm, gerçekten de Brecht’ci tiyatrodan bir sahneyi andırıyordu…
Günün bu en yoğun iş saatinde çok geniş bir alanın zeminini kaplayan deterjan köpüğünü yine bir tiyatro sahnesinde ya da filmdeki gibi yavaşlatılmış bir tempoyla güya temizlemekte olan iki temizlik görevlisi ve şeritlerin arkasında cüppelerini giymiş olarak bekleşmekte olan avukat arkadaşlarla aralarında benim de bulunduğum başkaca katılımcılar…
Bir zaman bekleştikten sonra, bu temizliğin bitmemek üzerine kurgulandığı zaten en başta belli olduğundan, salondaki merdivenlerde çekilen toplu fotoğraftan vazgeçilerek basın açıklaması ve benim yapacağım konuşma için dışarıdaki merdivenlere çıkıldı…
***
Basın açıklamasını sunan avukat arkadaşın ardından “adalet” konusunda yaptığım kısa konuşmanın daha da özetini okurlarımla da paylaşmak istedim.
Adalet, vicdanla ilgili bir kavram.
Vicdanlı insan adaletli olur.
Fakat kimseyi kişisel çabanızla vicdanlı olmaya zorlayamazsınız.
Zorlayıcı olan, yasalardır.
İnsanın insanlaşma sürecinde geçirdiği evrimlerde, bütün kavramlar gibi adalet kavramı da evrimleşmiştir.
Günümüzde adalet kavramının en geniş ve belirleyici çerçevesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca 10 Aralık 1948’de kabul edilen, ülkemizde de 6 Nisan 1949’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 30 maddelik İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’dir.
Bu bildirgenin özeti, adalet kavramının kişisel bir vicdan konusu değil, insan oluşumuzun temeli, varoluşumuzun güvencesi olduğudur…
Fakat burada da karşımıza, ülkemizce de kabul edilen evrensel yasalara uymanın bu kez siyasal yönetimlerin vicdanlarına bırakılıp bırakılamayacağı, uymayanlara ne gibi yaptırımlar uygulanabileceğidir…
***
Düşüncelerimi ülkemizin bugünkü durumuna, aydın ve yurttaş olarak sorumluluğumuza bağlayarak tamamladım…
Olmayan şeyin nöbeti tutulamayacağına göre, bugün yapılması gereken ve zaten yaptığımız Adalet Nöbeti tutmak değil adalet için savaşımdır…
Bunda başarılı olmak içinse, adaleti yok eden, yasaları pranga olarak gören, kaldıramadığında da onların arkasından dolanarak bildiğini okuyan despotlara ve despotik yönetimlere karşı, her alanda akılcı, kararlı, gerçekçi, planlı ve cesur savaşımlar vermek gerekir…
Günümüzde adaletin ve bütün sorunların çözümü buradadır…