15.2 C
Hamburg
Cumartesi, Mayıs 25, 2024

Bilinçaltı

ataol-behramogluBilinçaltının ya da sorumluluk duygusunun dürtüsüyle uyanıp kalktım. Saat altı. Oysa Manavgat’taki dinleti sonrasında arkadaşlarla restoranda gece yarısına kadar oturmuş, otele ulaştığımda saat ikiyi bulmuştu. Demek dört saat uyumuşum. Tabii uyku denebilirse… Bilincimden mi bilinçaltından mı geçtiğini bilemeyeceğim görüntülerin sonuncusu dağınık bir masa, üzerindeki daktilo ve daktiloda bir paragraf kadar yazılmış bir kâğıt sayfasıydı… Şu anda ise çoktan nostalji öznesine dönüşmüş daktiloda değil bilgisayarda bu satırları yazıyorum. Çünkü cumartesi yazımı yetiştirmem gerek. Zaten bilinçaltı ya da sorumluluk duygusu dürtüsünün nedeni de başka bir şey değil…

***

Yemek yerken konumuz her zamanki gibi ülkemiz, özellikle de hızla yaklaşmakta olan halkoylamasıydı… Acaba sonuç hangisi olacak; evet mi hayır mı? Yine her zamanki gibi iyimserlik ve karamsarlık duyguları birbirini izliyor… Aydınımız, sadece aydınımız mı bütünüyle halkımız, iyimserlikten çok karamsarlığa yatkındır. Tabii halkımızın başlıca özelliklerinden biri olan kaderciliği iyimserlik saymazsak… Fakat bu kez sanki iyimserlik daha ağır basıyor… Bunu kuşkusuz, oylamada benim de aralarında bulunduğum hayır’cılar bakımından söylüyorum. Karanlık sanki bir ucundan kalkmış, aydınlık görünüyor… Kahve falı cümlesi gibi oldu ama, böyle bir şey… Katıldığım toplantılarda, ikili konuşmalarda bunu hep görüyorum… Cümleler arasından iyimserlik kıvılcımları geçiyor gibi… Nedenlerinden biri, sonucu bilincimizle görüyor olmaktan çok, bütün bir toplumca bilinçaltımızda biriken huzur, mutluluk, iyilik, kardeşlik özlemi ve beklentisi olamaz mı?..

***

8 Mart Çarşamba gecesi Denizli Barosu’nun Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlamak için düzenlediği buluşmada, baro salonundaydık… Akşama doğru başlayan yağmura karşın yaklaşık beş yüz kişilik, belki daha da büyük salon hemen hemen doluydu…
İnsanlarımız şiir ve müzik için gelmişlerdi kuşkusuz… Fakat girişte ve aralarda ülkemizdeki duruma ilişkin söylediklerime, toplumsal bildirisi güncel olan şiirlere ve şarkılara gelen daha kuvvetli ve sürekli alkışlar, beklentilerin sadece şiir ve müzik olmadığının da kanıtıydı… Aynı şeyi Manavgat Belediyesi’nin düzenlediği dün geceki dinletide de gördük… Aynı yağmur, salonda aynı doluluk, aynı alkış desteği… Doğrusu, girişte ve aralardaki konuşmaları bu kez daha da uzattım ve dinletimiz zaman zaman söyleşiye dönüştü… İzleyicinin beklentisi de buydu sanırım…

***

Dün Denizli’den Manavgat’a doğru yol alırken Korkuteli’de öğle yemeği molası verdik. Bildiğimiz kasaba lokantalarından biri… Yemek çeşidi sınırlı ve görünüşleri de çok parlak değil.
Müşteri az sayıda ve yöre insanları. Dışarıda yine yağmurlu, kapanık bir hava… Tam karşımda, caddenin bir kenarındaki bir direğin üzerinde, Başbakan’ın portresiyle “millet/evet” uyaklı propaganda afişi… 19. yüzyıl Rus şairi Nekrasov’un Rus taşrasını anlattığı şiirlerindeki ya da günümüz Batı ülkelerinin yine 19. ve daha önceki yüzyıllardaki sokak ve halk pazarları görüntülerinin yer aldığı siyah-beyaz filmlerdeki iç karartıcı bir atmosfer… Yanımızdaki masada yemek yiyen biri kasketli öteki başı açık iki kişiden, kasketli olan gitti… Daha yaşlıca olan, saçları bütünüyle ağarmış ikinci kişi de az sonra kalktığında, içimdeki soruyu daha fazla tutamayarak oturduğum yerden adamcağıza sordum: Halkoylamasında oyun evet mi, hayır mı olacak?
Şaşırmadı… ve “henüz bilmiyorum” anlamında bir şey söyledi… Ardından “ben köydeyim” diye ekledi…
“Ya köydeki durum…” diye üsteleyerek soruyu genişlettim…
Bu kez, kendisinin de onlardan biri olduğunu ima edercesine, “Köy, hayır gibi…” demekle yetindi…
Ülkemizden, insanımızdan bir görünüm…
İsteyen, mizacına göre, istediği sonucu çıkarır…

****

Bilinçaltıyla başladım öyle bitireyim…
Bilinci bilmem, fakat toplumsal bilinçaltı “Hayır” yüklü gibi…

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

Bilinçaltı

ataol-behramogluBilinçaltının ya da sorumluluk duygusunun dürtüsüyle uyanıp kalktım. Saat altı. Oysa Manavgat’taki dinleti sonrasında arkadaşlarla restoranda gece yarısına kadar oturmuş, otele ulaştığımda saat ikiyi bulmuştu. Demek dört saat uyumuşum. Tabii uyku denebilirse… Bilincimden mi bilinçaltından mı geçtiğini bilemeyeceğim görüntülerin sonuncusu dağınık bir masa, üzerindeki daktilo ve daktiloda bir paragraf kadar yazılmış bir kâğıt sayfasıydı… Şu anda ise çoktan nostalji öznesine dönüşmüş daktiloda değil bilgisayarda bu satırları yazıyorum. Çünkü cumartesi yazımı yetiştirmem gerek. Zaten bilinçaltı ya da sorumluluk duygusu dürtüsünün nedeni de başka bir şey değil…

***

Yemek yerken konumuz her zamanki gibi ülkemiz, özellikle de hızla yaklaşmakta olan halkoylamasıydı… Acaba sonuç hangisi olacak; evet mi hayır mı? Yine her zamanki gibi iyimserlik ve karamsarlık duyguları birbirini izliyor… Aydınımız, sadece aydınımız mı bütünüyle halkımız, iyimserlikten çok karamsarlığa yatkındır. Tabii halkımızın başlıca özelliklerinden biri olan kaderciliği iyimserlik saymazsak… Fakat bu kez sanki iyimserlik daha ağır basıyor… Bunu kuşkusuz, oylamada benim de aralarında bulunduğum hayır’cılar bakımından söylüyorum. Karanlık sanki bir ucundan kalkmış, aydınlık görünüyor… Kahve falı cümlesi gibi oldu ama, böyle bir şey… Katıldığım toplantılarda, ikili konuşmalarda bunu hep görüyorum… Cümleler arasından iyimserlik kıvılcımları geçiyor gibi… Nedenlerinden biri, sonucu bilincimizle görüyor olmaktan çok, bütün bir toplumca bilinçaltımızda biriken huzur, mutluluk, iyilik, kardeşlik özlemi ve beklentisi olamaz mı?..

***

8 Mart Çarşamba gecesi Denizli Barosu’nun Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlamak için düzenlediği buluşmada, baro salonundaydık… Akşama doğru başlayan yağmura karşın yaklaşık beş yüz kişilik, belki daha da büyük salon hemen hemen doluydu…
İnsanlarımız şiir ve müzik için gelmişlerdi kuşkusuz… Fakat girişte ve aralarda ülkemizdeki duruma ilişkin söylediklerime, toplumsal bildirisi güncel olan şiirlere ve şarkılara gelen daha kuvvetli ve sürekli alkışlar, beklentilerin sadece şiir ve müzik olmadığının da kanıtıydı… Aynı şeyi Manavgat Belediyesi’nin düzenlediği dün geceki dinletide de gördük… Aynı yağmur, salonda aynı doluluk, aynı alkış desteği… Doğrusu, girişte ve aralardaki konuşmaları bu kez daha da uzattım ve dinletimiz zaman zaman söyleşiye dönüştü… İzleyicinin beklentisi de buydu sanırım…

***

Dün Denizli’den Manavgat’a doğru yol alırken Korkuteli’de öğle yemeği molası verdik. Bildiğimiz kasaba lokantalarından biri… Yemek çeşidi sınırlı ve görünüşleri de çok parlak değil.
Müşteri az sayıda ve yöre insanları. Dışarıda yine yağmurlu, kapanık bir hava… Tam karşımda, caddenin bir kenarındaki bir direğin üzerinde, Başbakan’ın portresiyle “millet/evet” uyaklı propaganda afişi… 19. yüzyıl Rus şairi Nekrasov’un Rus taşrasını anlattığı şiirlerindeki ya da günümüz Batı ülkelerinin yine 19. ve daha önceki yüzyıllardaki sokak ve halk pazarları görüntülerinin yer aldığı siyah-beyaz filmlerdeki iç karartıcı bir atmosfer… Yanımızdaki masada yemek yiyen biri kasketli öteki başı açık iki kişiden, kasketli olan gitti… Daha yaşlıca olan, saçları bütünüyle ağarmış ikinci kişi de az sonra kalktığında, içimdeki soruyu daha fazla tutamayarak oturduğum yerden adamcağıza sordum: Halkoylamasında oyun evet mi, hayır mı olacak?
Şaşırmadı… ve “henüz bilmiyorum” anlamında bir şey söyledi… Ardından “ben köydeyim” diye ekledi…
“Ya köydeki durum…” diye üsteleyerek soruyu genişlettim…
Bu kez, kendisinin de onlardan biri olduğunu ima edercesine, “Köy, hayır gibi…” demekle yetindi…
Ülkemizden, insanımızdan bir görünüm…
İsteyen, mizacına göre, istediği sonucu çıkarır…

****

Bilinçaltıyla başladım öyle bitireyim…
Bilinci bilmem, fakat toplumsal bilinçaltı “Hayır” yüklü gibi…

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER