Liramızın dolar karşısında büyük değer kaybı günlük yaşamlarımıza doğal olarak büyük fiyat artışları olarak yansıdı.
Çünkü iğneden ipliğe neredeyse her şeyi başka ülkelerden satın alıyoruz ve ödemeler dolar üzerinden yapılıyor.
Paramızın değersizleşmesi ülke dışı seyahatlerde de üzüntü ve utanç verici olarak karşımıza çıkıyor.
Benim gibi orta ya da ortanın az üstünde geliri olanlar için yakın zamanlara kadar herhangi bir Batı ülkesinde sıradan bir günlük gereksinim nesnesi, o ülkelerdeki gelir düzeyi bakımından ucuz sayılabilecek herhangi bir şey satın almak sorun değilken, şimdi bir fincan kahveyi bile bizim paraya göre hesaplamak gereği duyulacaktır.
Yani sadece kendi ülkemizde değil belli başlı bütün ülkelerde yoksullaşmış olduk.
Türk Lirası’nın bu büyük değer kaybının belki tek olumlu sonucunun, başka ülkelerde para kazanan yurttaşlarımız ve Türkiye’deki yakınları bakımından söz konusu olduğu düşünülebilir.
Öyle de olsa bir tek bunu sanırım bir avuntu nedeni sayamayız.
***
Bu sonucun başlıca sorumlusu ve onu düzeltmekle yükümlü olanlar, baskıcı yönetimlerin her zaman ve her yerde yapa geldiği gibi, sorunu iç ve dış düşmanların oyunu olarak göstermeye çalışmaktalar.
Hayat pahalılığı dayanılmazlaştıkça böyle bir açıklamanın ne ölçüde tutabileceği ayrı bir konu…
Bu arada siyaset jargonumuz, dile getirildiğinden beri üzerinde kafa yorduğum bir de deyim kazandı: “Onların doları varsa bizim de Allahımız var!”
Etkili bir ifade olduğu yadsınamaz.
Savaşta düşmana “Allah Allah!” diye hücum eden bir milletin çocuklarıyız…
En güç zamanlarda bu sözcükten güç almamız, medet ummamız doğaldır.
“Onların doları varsa bizim de Allahımız var” sözünün arkasında da böyle bir inanç ve o inançtan destek alma çabası olmalı.
Nitekim Mehmet Akif “medeniyet”i (Batılı düşman ülkeleri) “tek dişi kalmış canavar”a benzetirken, bu canavarın karşısında “iman”ın yenilmezliğini dile getirirken, inandığı ve amaçladığı buydu.
Aynı şeyi “Millet Şarkısı”nda “Zulmün topu var, güllesi var, kalası varsa/ Hakk’ın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır” demiş olan Tevfik Fikret için de söyleyebiliriz.
İnanç odakları farklı da olsa sonuçta hakkın, adaletin yenilmezliğine inançlarını dile getiren bu vicdanlı, namuslu şairlerin sözlerini, inançlarını tartışamaz, kimliklerine ve şiirlerine sadece saygı duyabiliriz.
Fakat dolar karşısında liradaki kan kaybını önlemeyi başarmak şurda dursun, bu sonucu doğuran uygulamanın sorumlusu olup çözüm olarak da Allah’ı öne süren siyasetçi; hem gerçeği örtmeye çalıştığı, hem de inanç istismarı yaptığı için, akıl ve vicdan sahiplerinin eleştiri oklarının hedefi olmaktan kurtulamayacaktır.
***
“Onların doları varsa bizim de Allahımız var” derken, aynı zamanda, karşımıza aldıklarımızı Allahsızlıkla suçlamış oluyoruz…
Oysa yaşamakta olduğumuz çağda hiç kimsenin bir başka kişiyi, topluluğu ya da milleti dinsel inaçlarından ya da inançsızlığından ötürü kınamaya, aşağılamaya hakkı yoktur.
Kaldı ki gerçekten Allah inancınız varsa onun herkesin Allah’ı olduğunu, zaten Allah olmanın da böyle bir şey olduğunu bilmek gerekmiyor mu?