17.6 C
Hamburg
Salı, Haziran 4, 2024

Dönmek üzerine

ataol-behramogluTürkçemizin özelliklerinden biri de bir sözcüğe pek çok anlam yüklenmesidir.
İyi mi kötü mü bilmem, ama bence çok da iyi değil.
Örneğin bir sözcüğün İngilizcesine baktığınızda karşınıza sayısız seçenek çıkıyor.
Bunun bir dil zenginliği olduğunda kuşku yok.
Keşke biz de böyle yapsak…
Tek bir sözcüğe yükleneceğimize her ayrı durum ya da kavram için ayrı ve farklı bir sözcük üretmeyi denesek…
Dönmek” fiili de kendisine pek çok ve farklı işlevler yüklenen sözcüklerimizden biri…
Bir noktanın çevresinde çember çizerek dolaşmak anlamına geliyor.
Bir öteki anlamı, geriye dönmek, çıktığı noktaya geri gelmek demektir.
Başım dönüyor, zenginlik başını döndürdü, gözü döndü, kararından döndü vb. deyim ya da deyimsilerde de kullanıyoruz…
Dönüşüm sözcüğü genel olarak olumlu anlamda bir değişimi adlandırırken yine dönmek fiilinden türettiğimiz “dönek”, düşüncesini ve konumunu değiştirip tam karşısında yer alan kişiyi nitelemek için kullanılıyor…
Dil konusuyla başladımsa da tam burada duruyor, yazıya başlarken zihnimdeki asıl konuya dönüyorum…
Konu, sevgili arkadaşım, değerli yazı emekçisi ve ustası Mustafa Mutlu’nun “İktidar-Medya İlişkilerinin Perde Arkası” alt başlığı ile yayımladığı, “Dön Kardeşim!” başlıklı, bir solukta okuduğum gazetecilik anıları…

***

Mustafa Mutlu’yu “Vatan” gazetesindeki köşesinde ilgiyle okuduğum yazılarıyla tanıdım.
Kitabına, “bitirirken” başlığını koyduğu işten çıkarılma öyküsü, daha doğrusu haberiyle başlıyor…
İlerdeki sayfalarda başlangıçtan bu günlere gazetecilik yaşamını anlatıyor…
Kitabın sonuna yaklaşırken ise asıl bombayı patlatıyor…
Bu sayfalarda, dün Vatan’ı ve Milliyet’i satın alarak yok ettiği gibi bu gün de Hürriyet’i satın alarak merkez medyanın az çok bağımız son yayın organını yok etme operasyonunu başlatan Erdoğan Demirören’in ibret verici bir portresi çiziliyor…
Meğer kitaba adını veren “Dön Kardeşim!” sözü de bu çakma medya patronuna aitmiş…
Mustafa Mutlu bu sözün söylendiği karşılaşmaları anlatmayı kitabının sona bırakmakla okuyucuyu gerçekten de romancı ustalığıyla şaşırtmayı başarıyor…

***

Etkileyici bölüm Erdoğan Demirören’in “kontrolü ele aldıktan sonra” Kanlıca’daki yalısında gazetecilere verdiği yemekle başlıyor…
Yalının, kabul ve yemek salonlarının tasvirlerini en iyisi kitaptan okumak…
Bu davetten sonraki günlerde Mustafa Mutlu’yu kahve içmek için bürosuna çağıran büyük patronla bu köşe yazarı arasındaki diyalog ise kitabın en ilginç ve etkileyici bölümü…
“Kahvelerimizi içerken gözlerimin içine bakıp, gelelim seni davet etmenin nedenine, dedi. (…) ‘Beyefendi beni üç haftada bir Dolmabahçe Sarayı’nda kabul eder. (Beyefendiden kastettiği Başbakan, ‘Dolmabahçe Sarayı’ ise buradaki Başbakanlık Çalışma Ofisi’ydi.) Her defasında önüme bir dosya atıyor ve ‘Erdoğan Bey, Erdoğan Bey, sen bu gazeteleri aldın ama, henüz patronları olamadın’ diyor. Neden biliyor musun?’ (…) ‘Çünkü o dosyaların içinde kendisini rahatsız eden haberler ve makaleler var. Milliyet’te ve Vatan’da yayımlananlar. Son zamanlarda bu dosyaların içinden yirmi kupür çıkıyorsa, en az yarısı sizin yazdığınız makalelerden oluşuyor…’ (….) ‘Biraz da güzel şeyleri yaz kardeşim. Sağlıkta yapılanları yaz, duble yolları yaz. (…) Ekonomi çok iyi gidiyor, onu yaz! Beyefendi dünya lideri oldu, onu yaz! (….) Dön kardeşim, herkes nasıl dönüyorsa sen de dön!”

***

Bu “Dön kardeşim!” sonraki birkaç telefon görüşmesi ve yazıişleri müdürüyle iletilen uyarılarla da devam ediyor…
Ayrıntıları ve patrona ironik yanıtıyla “dönme organı çalışmayan” gazetecinin onurlu duruşunun öyküsünü kitabından okursunuz…
Dön Kardeşim!”i okumanın ve hep birlikte sesimizi yükseltmenin tam sırasıdır:
Dönmeyeceğiz kardeşim! Sen ve senin gibiler de “beyefendi” de bunu iyi bilin!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

Dönmek üzerine

ataol-behramogluTürkçemizin özelliklerinden biri de bir sözcüğe pek çok anlam yüklenmesidir.
İyi mi kötü mü bilmem, ama bence çok da iyi değil.
Örneğin bir sözcüğün İngilizcesine baktığınızda karşınıza sayısız seçenek çıkıyor.
Bunun bir dil zenginliği olduğunda kuşku yok.
Keşke biz de böyle yapsak…
Tek bir sözcüğe yükleneceğimize her ayrı durum ya da kavram için ayrı ve farklı bir sözcük üretmeyi denesek…
Dönmek” fiili de kendisine pek çok ve farklı işlevler yüklenen sözcüklerimizden biri…
Bir noktanın çevresinde çember çizerek dolaşmak anlamına geliyor.
Bir öteki anlamı, geriye dönmek, çıktığı noktaya geri gelmek demektir.
Başım dönüyor, zenginlik başını döndürdü, gözü döndü, kararından döndü vb. deyim ya da deyimsilerde de kullanıyoruz…
Dönüşüm sözcüğü genel olarak olumlu anlamda bir değişimi adlandırırken yine dönmek fiilinden türettiğimiz “dönek”, düşüncesini ve konumunu değiştirip tam karşısında yer alan kişiyi nitelemek için kullanılıyor…
Dil konusuyla başladımsa da tam burada duruyor, yazıya başlarken zihnimdeki asıl konuya dönüyorum…
Konu, sevgili arkadaşım, değerli yazı emekçisi ve ustası Mustafa Mutlu’nun “İktidar-Medya İlişkilerinin Perde Arkası” alt başlığı ile yayımladığı, “Dön Kardeşim!” başlıklı, bir solukta okuduğum gazetecilik anıları…

***

Mustafa Mutlu’yu “Vatan” gazetesindeki köşesinde ilgiyle okuduğum yazılarıyla tanıdım.
Kitabına, “bitirirken” başlığını koyduğu işten çıkarılma öyküsü, daha doğrusu haberiyle başlıyor…
İlerdeki sayfalarda başlangıçtan bu günlere gazetecilik yaşamını anlatıyor…
Kitabın sonuna yaklaşırken ise asıl bombayı patlatıyor…
Bu sayfalarda, dün Vatan’ı ve Milliyet’i satın alarak yok ettiği gibi bu gün de Hürriyet’i satın alarak merkez medyanın az çok bağımız son yayın organını yok etme operasyonunu başlatan Erdoğan Demirören’in ibret verici bir portresi çiziliyor…
Meğer kitaba adını veren “Dön Kardeşim!” sözü de bu çakma medya patronuna aitmiş…
Mustafa Mutlu bu sözün söylendiği karşılaşmaları anlatmayı kitabının sona bırakmakla okuyucuyu gerçekten de romancı ustalığıyla şaşırtmayı başarıyor…

***

Etkileyici bölüm Erdoğan Demirören’in “kontrolü ele aldıktan sonra” Kanlıca’daki yalısında gazetecilere verdiği yemekle başlıyor…
Yalının, kabul ve yemek salonlarının tasvirlerini en iyisi kitaptan okumak…
Bu davetten sonraki günlerde Mustafa Mutlu’yu kahve içmek için bürosuna çağıran büyük patronla bu köşe yazarı arasındaki diyalog ise kitabın en ilginç ve etkileyici bölümü…
“Kahvelerimizi içerken gözlerimin içine bakıp, gelelim seni davet etmenin nedenine, dedi. (…) ‘Beyefendi beni üç haftada bir Dolmabahçe Sarayı’nda kabul eder. (Beyefendiden kastettiği Başbakan, ‘Dolmabahçe Sarayı’ ise buradaki Başbakanlık Çalışma Ofisi’ydi.) Her defasında önüme bir dosya atıyor ve ‘Erdoğan Bey, Erdoğan Bey, sen bu gazeteleri aldın ama, henüz patronları olamadın’ diyor. Neden biliyor musun?’ (…) ‘Çünkü o dosyaların içinde kendisini rahatsız eden haberler ve makaleler var. Milliyet’te ve Vatan’da yayımlananlar. Son zamanlarda bu dosyaların içinden yirmi kupür çıkıyorsa, en az yarısı sizin yazdığınız makalelerden oluşuyor…’ (….) ‘Biraz da güzel şeyleri yaz kardeşim. Sağlıkta yapılanları yaz, duble yolları yaz. (…) Ekonomi çok iyi gidiyor, onu yaz! Beyefendi dünya lideri oldu, onu yaz! (….) Dön kardeşim, herkes nasıl dönüyorsa sen de dön!”

***

Bu “Dön kardeşim!” sonraki birkaç telefon görüşmesi ve yazıişleri müdürüyle iletilen uyarılarla da devam ediyor…
Ayrıntıları ve patrona ironik yanıtıyla “dönme organı çalışmayan” gazetecinin onurlu duruşunun öyküsünü kitabından okursunuz…
Dön Kardeşim!”i okumanın ve hep birlikte sesimizi yükseltmenin tam sırasıdır:
Dönmeyeceğiz kardeşim! Sen ve senin gibiler de “beyefendi” de bunu iyi bilin!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER