17.6 C
Hamburg
Salı, Haziran 4, 2024

Erdoğan ülkeyi iç savaşa götürür

ataol-behramogluTemmuz 2006’da, yaklaşık 11 yıl önce bu köşede yayımlanan aşağıdaki yazıyı, ne yazık ki güncelliğinden ötürü bazı bölümleriyle bir kez daha yayımlamak gereği duydum.
Amacım ne kadar uzak görüşlü olduğumu değil, bütün bu süreçlerde tehlikeyi ve büyüklüğünü göremeyen kişilerin ve toplumsal kesimlerin nasıl bir aymazlık içinde olduğunu göstermektir.
16 Nisan’da şu ya da bu nedenle Evet oyları çoğunluk sağlarsa, oylarıyla ya da sandığa gitmeyerek buna yol açan çevreler, yayınları ve demeçleriyle Cumhuriyetin yok edilmesine çanak tutan yardakçı medya, siyaset çevreleri ve kişiler, yaşanacak felaketlerin lanetini üzerlerinde sonsuzca taşıyacaklardır.

Milletvekili seçimlerinde oy kullananların üçte birinin oyları ile Büyük Millet Meclis’inde üçte iki çoğunluk elde ederek başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan hakkında düşüncelerimi birçok kez yazdım.
Kendisiyle kişisel hiçbir sorunum yok.
Hiçbir zaman karşılaşmadık, yüz yüze görüşmedik.
Benim Türkiye Yazarlar Sendikası başkanı, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, sendikamızın o sırada Kabataş Setüstü’ndeki konutunun bir dönem önceden belediyeye birikmiş borcuyla ilgili olarak böyle bir olasılık söz konusuydu. Fakat, daha önceki bir yazımda da söz ettiğim gibi, gidip Tayyip Erdoğan’dan bir şey istemek içimden gelmedi.
Çünkü, yine aynı yazıda sözünü ettiğim gibi, Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığına aday olduğu dönemdeki TV konuşmalarından ve görüntülerinden şiddetle tedirginlik duymuştum.
Beni tedirgin eden, siyaset ortamında ilk kez karşılaştığım bu kişinin katılmadığım görüşleri kadar ve belki onlardan da daha fazla, kendini fazlasıyla beğenmiş, kibirli, soğuk kişiliğinden yansıyan ürkütücü ve itici fanatizmdi.
Tutuculuk ve kibrin bir aradalığı korkunçtur.
Doğru bir dünya görüşünü bile sevimsiz kılacak bu kişisel özellik tutucu bir dünya görüşüyle bir araya geldiğinde, “fanatizm”in ulaşabileceği sonuçları kestirmek güç değil.
Tayyip Erdoğan’a ilişkin bir başka izlenimim, yine daha önce yazdığım gibi, Belediye Başkanlığından alındığında, İstanbul Belediye Binası önündeki bir topluluğa yaptığı bir konuşmaya tesadüfen tanık oluşumla ilgilidir.
Bu, görevden alınan bir Belediye Başkanı’nın veda konuşması değil, kışkırtıcı bir meydan okumaydı.
Tayyip Erdoğan, bildiği, inandığı yolda kararlılıkla yürüyen biri.
Doğru (bilimsel, kuşkucu, araştırıcı, hümanist) dünya görüşüne sahip bir insan için erdem sayılacak bu özellik, tutucu bir dünya görüşü sahibinin kişiliğinde fanatizmin derecesini arttırır.
Tayyip Erdoğan’ın kendi çevresindeki “karizma”sı buradan geliyor. Kararlı, kibirli, katı, uzlaşmaz kişiliğinden…
Başbakanlığı öncesinde de benim gibi kendisine ilişkin olumsuz izlenimleri olanlar kuşkusuz ki vardı. Başbakanlığı sırasında ise bütün bir toplum onu yeterince tanıdı.
Başbakanlık eninde sonunda siyasal bir kurumdur.
Cumhurbaşkanı ise, ülkenin kimliği demektir.
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının, ülkemiz için çok ağır sonuçları olacağını düşünüyorum.
Çünkü Tayyip Erdoğan herhangi bir cumhurbaşkanı olmayacak.
O ve yandaşları, devletin en tepesine çıkmış olmanın güveniyle, bildikleri yolda daha sakınmasız ilerleyecekler.
Ve kaçınılmaz olarak da aynı sakınmasızlıkta karşı tepkiler, karşı duruşlar, karşı koyuşlar oluşacak…
Böylece de Cumhurbaşkanlığı makamı ülkeyi temsil etme simgesel değerini, saygınlığını, yasal konumunu yitirecek.
Demokrasiye güven daha da sarsılacak.
Toplum kargaşaya sürüklenecek ve korkarım ki bir iç savaşa doğru hızla yol alacak.
Amerika Birleşik Devletleri’nin istediği acaba böyle bir Türkiye mi?
Tayyip Erdoğan ve yandaşları, böyle bir Türkiye’nin kendilerinin de sonu olabileceğini düşünmüyorlar mı?
(……)

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

Erdoğan ülkeyi iç savaşa götürür

ataol-behramogluTemmuz 2006’da, yaklaşık 11 yıl önce bu köşede yayımlanan aşağıdaki yazıyı, ne yazık ki güncelliğinden ötürü bazı bölümleriyle bir kez daha yayımlamak gereği duydum.
Amacım ne kadar uzak görüşlü olduğumu değil, bütün bu süreçlerde tehlikeyi ve büyüklüğünü göremeyen kişilerin ve toplumsal kesimlerin nasıl bir aymazlık içinde olduğunu göstermektir.
16 Nisan’da şu ya da bu nedenle Evet oyları çoğunluk sağlarsa, oylarıyla ya da sandığa gitmeyerek buna yol açan çevreler, yayınları ve demeçleriyle Cumhuriyetin yok edilmesine çanak tutan yardakçı medya, siyaset çevreleri ve kişiler, yaşanacak felaketlerin lanetini üzerlerinde sonsuzca taşıyacaklardır.

Milletvekili seçimlerinde oy kullananların üçte birinin oyları ile Büyük Millet Meclis’inde üçte iki çoğunluk elde ederek başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan hakkında düşüncelerimi birçok kez yazdım.
Kendisiyle kişisel hiçbir sorunum yok.
Hiçbir zaman karşılaşmadık, yüz yüze görüşmedik.
Benim Türkiye Yazarlar Sendikası başkanı, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, sendikamızın o sırada Kabataş Setüstü’ndeki konutunun bir dönem önceden belediyeye birikmiş borcuyla ilgili olarak böyle bir olasılık söz konusuydu. Fakat, daha önceki bir yazımda da söz ettiğim gibi, gidip Tayyip Erdoğan’dan bir şey istemek içimden gelmedi.
Çünkü, yine aynı yazıda sözünü ettiğim gibi, Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığına aday olduğu dönemdeki TV konuşmalarından ve görüntülerinden şiddetle tedirginlik duymuştum.
Beni tedirgin eden, siyaset ortamında ilk kez karşılaştığım bu kişinin katılmadığım görüşleri kadar ve belki onlardan da daha fazla, kendini fazlasıyla beğenmiş, kibirli, soğuk kişiliğinden yansıyan ürkütücü ve itici fanatizmdi.
Tutuculuk ve kibrin bir aradalığı korkunçtur.
Doğru bir dünya görüşünü bile sevimsiz kılacak bu kişisel özellik tutucu bir dünya görüşüyle bir araya geldiğinde, “fanatizm”in ulaşabileceği sonuçları kestirmek güç değil.
Tayyip Erdoğan’a ilişkin bir başka izlenimim, yine daha önce yazdığım gibi, Belediye Başkanlığından alındığında, İstanbul Belediye Binası önündeki bir topluluğa yaptığı bir konuşmaya tesadüfen tanık oluşumla ilgilidir.
Bu, görevden alınan bir Belediye Başkanı’nın veda konuşması değil, kışkırtıcı bir meydan okumaydı.
Tayyip Erdoğan, bildiği, inandığı yolda kararlılıkla yürüyen biri.
Doğru (bilimsel, kuşkucu, araştırıcı, hümanist) dünya görüşüne sahip bir insan için erdem sayılacak bu özellik, tutucu bir dünya görüşü sahibinin kişiliğinde fanatizmin derecesini arttırır.
Tayyip Erdoğan’ın kendi çevresindeki “karizma”sı buradan geliyor. Kararlı, kibirli, katı, uzlaşmaz kişiliğinden…
Başbakanlığı öncesinde de benim gibi kendisine ilişkin olumsuz izlenimleri olanlar kuşkusuz ki vardı. Başbakanlığı sırasında ise bütün bir toplum onu yeterince tanıdı.
Başbakanlık eninde sonunda siyasal bir kurumdur.
Cumhurbaşkanı ise, ülkenin kimliği demektir.
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının, ülkemiz için çok ağır sonuçları olacağını düşünüyorum.
Çünkü Tayyip Erdoğan herhangi bir cumhurbaşkanı olmayacak.
O ve yandaşları, devletin en tepesine çıkmış olmanın güveniyle, bildikleri yolda daha sakınmasız ilerleyecekler.
Ve kaçınılmaz olarak da aynı sakınmasızlıkta karşı tepkiler, karşı duruşlar, karşı koyuşlar oluşacak…
Böylece de Cumhurbaşkanlığı makamı ülkeyi temsil etme simgesel değerini, saygınlığını, yasal konumunu yitirecek.
Demokrasiye güven daha da sarsılacak.
Toplum kargaşaya sürüklenecek ve korkarım ki bir iç savaşa doğru hızla yol alacak.
Amerika Birleşik Devletleri’nin istediği acaba böyle bir Türkiye mi?
Tayyip Erdoğan ve yandaşları, böyle bir Türkiye’nin kendilerinin de sonu olabileceğini düşünmüyorlar mı?
(……)

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER