Telefon-saati 07.00’ye kurmuştum. Uyumaya çekildiğimde saat 1’e geliyordu…
Bir zaman sonra uyandığımda ise 04.44’tü.
Şimdi kahvemi yudumlayarak bilgisayar başındayım ve saat 5’i birkaç dakika geçiyor…
Bugün cuma.
Cumartesi yazımı yetiştirmek için öğleden sonra üçe, dörde, hatta az daha sonraya kadar vaktim var…
Fakat ne olur ne olmaz… Çünkü 10’da Ankara’ya uçuyorum… TED Üniversitesi öğrencilerine sözüm var… Onlarla buluşup söyleşeceğiz…
Hemen ardından kardeşim Tevfik Kızgınkaya ile ADD Batıkent Şubesi’nin düzenlediği toplantıda “Cumhuriyet ve Şiir” konusunda bir söyleşimiz olacak…
Yani gün içinde bir yazı için vakit bulmam güç. Erkenden uyanışımın ve kendimi çok da yorgun hissetmeyişimin nedeni bu olmalı… Sorumluluk dürtüsü…
Zaten uyandığımda düşle gerçek arasında yazımın adı da zihnimde belirmişti:
“Gece yarısı yazısı”…
Ardı ardına iki “sı” kulağa pek hoş gelmese de isim belirlendi artık… Yapacak bir şey yok…
***
Kendilerinden çok şey öğrendiğim iki yazar ağabeyimden ilki Aziz Nesin’se öteki İlhan Selçuk’tur…
Her ikisinin de yakından tanık olduğum özelliklerinin başında çalışkanlık ve sorumluluk duygusu geliyor…
Aziz Nesin hep çalışırdı…
İlhan Selçuk’un bir yurtiçi seyahatimizde yazısını gece yarısı kalkıp yetiştireceğini söylediğini anımsıyorum…
Zaten uyandığımda, yine düşle gerçek arasında, bir Anadolu kentinde davetlisi olduğumuz bir kurumun konuk evinin bir salonunda ondan bu sözleri duyduğum an canlanmıştı belleğimde…
Ne kadarı düş, ne kadarı gerçek? Düşler, gerçekler karışıyor zamanla….
***
Dün (Perşembe) İzmir’den geldim…
İzmir’e Nâzım Hikmet’in ve benim şiirlerimden müzisyen Ayser Vançin ve büyük komedyen Mathieu Chardet’nin, kurguladıkları “Barış Güvercinini Beklerken” adlı oyunu görmeye gitmiştim.
İzmir Tiyatro Festivali kapsamında Karşıyaka Hikmet Şimşek Sahnesi’nde sahnelenen Fransızca-Türkçe müzikli gösteride Ayser’in müziğine, Mathieu’nin kompozisyonlarına ve genel olarak da gösterinin sahne düzenine, salon dolusu izleyiciyle birlikte hayran kaldım…
Fransa’da, İsviçre’de beğeniyle izlendiğini bildiğim bu gösteriyi bizde de sanatseverler mutlaka izlemelidir…
Başta Nâzım Hikmet’in şiirleri olmak üzere edebiyatımıza yıllardır özveriyle katkıda bulunan bu ikiliye ülkemiz adına teşekkür borçluyuz…
***
İzmir Havalimanı’ndan İstanbul Atatürk’e 55 dakikada gelip oradan Beşiktaş’a bir saat kırk dakikada ulaşmayı başardıktan sonra bir yarım saat kadar da arabayı park edecek bir yer bulmak için evin çevresinde dolandım…
Tam yedide ise Beşiktaş Balıkpazarı karşısında açılan Mephisto Kitabevi’nin sempatik “kafe”sinde arkadaşlarla Türkiye Slavistler Birliği’ni kurma konusunda görüşmek üzere toplandık…
Bu konuda yakında medyaya açıklamada bulunacağız…
Şimdilik kısaca söyleyebileceğim, dil ve edebiyat konuları başta olmak üzere Slav kökenli diller alanında çalışmalar yapan akademisyen, yazar ve çevirmenlerin bu adla birçok ülkede birlikleri var.
Biz ise, hiçbir ülkedekinden aşağı kalmayan bilimsel çalışmalara ve Rusça başta olmak üzere yazınsal çeviri yoğunluğuna karşın böyle bir birliktelikten yoksunuz…
İlk adım olarak bir internet sitesi açmayı kararlaştırdık… Arkası gelecektir…
***
İzmir’de bir gece telefonundan, Sevgili Eren Aysan’ın bir kararname ile Ankara Devlet Tiyatrosu’ndaki dramaturgluk görevinden alındığını öğrendim…
Grup Yorum’un müzisyen ve yöneticileri; bizim gazetemizden yazar, çizer ve yöneticilerimiz; başta Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay olma üzere seçkin aydın, yazar ve gazetecilerimiz içerdeler…
F Tipi zindanlardan gelen mektuplar masamda yine yığıldı…
Ne yapmalı, ne yapmalıyız?
Ülkemizin ve insanımızın mutluluğu için, dışarıda ya da içerde, elimizden geleni bıkıp usanmaksızın yapmaya çalışmaktan başka çaremiz yok….
Cumartesi, bu kez Konya-Ereğli ADD’de yine bunları konuşacağız…
Saat 06.15…
Yeni bir güne merhaba diyelim…