Kartal’daki facia bizim topluma ders olur mu, bilemem.
Zaten ders alması gerekenler, öncelikle bu işin sorumlusu olan kişiler, şirketler ve onların yasadışı girişimlerine göz yuman siyasetçilerdir.
Fakat bütün bu sorumluları uyarması, eleştirmesi, denetlemesi gereken de yine halkın kendisidir…
Yani tam bir kısırdöngü…
***
Cumhurbaşkanı, facia kurbanlarının cenaze töreninde yaptığı konuşmada “şahadete ulaşan meyyit ve meyyitelere Allah’tan rahmet” dilemiş…
İlk kez karşılaştığım bu “meyyit”in ne anlama geldiğini öğrenmek için Osmanlıca sözlüğe baktım…
Az çok kutsallıkla ilgili bir açıklama beklerken karşıma “Mevt’ten” türemiş “ölü, ölmüş insan” karşılığı çıktı… (İkinci bir anlamı da “çok zayıf” demekmiş… Bu arada, Cenap, Fikret gibi Serveti Fünun şairleri, kutsallık şurada dursun, bu Arapça sözcüğü, örneğin “ölgün gece” vb. gibi doğa betimlerinde bile kullanmışlar…)
Bu Arapça merakı nedir?
Türkçede herhalde karşılığı olan; üstelik “ölmek”, “ölü” gibi her an yaşamlarımızın içindeki bir kavram için, bugün belki bu dilin asıl sahiplerinin bile kullanmadıkları ömrünü tamamlamış Arapça sözcükleri kullanmanın anlamı ne olabilir?
Böyle yapınca, söz konusu olaya bir kutsallık, dokunulmazlık, eleştirilemezlik kazandırdığımızı mı sanıyoruz?
Batı dillerinden sözcükleri olur olmaz yerde kullananlar alay konusu olurken, aynı şey Arapçayla yapıldığında bilmem ne demek gerekiyor?
Ya da Arapçanın bilemediğimiz bir dokunulmazlığı mı var?..
***
Facia kurbanlarının “şehit” sayılmalarına ise hiçbir anlam veremedim…
Buna göre, demek ki beklenen İstanbul depreminin olası “meyyit ve meyyite”leri olarak biz milyonlarca İstanbul’lu aynı zamanda şahadete de ulaşmış olacağız…
Yani ucunda şehitlik olduğuna göre üzülüp kaygılanmaya, hatta önlem almaya bile gerek kalmamış oluyor…
***
Yalanla gerçeğin, sahteyle hakikinin birbirine karıştığı, olağandışı bir dönemden geçmekteyiz.
İçlerinde aynı aileden dokuz kişinin de bulunduğu, aralarında çocukların ve bebeklerin de olduğu yirmiden çok insanın yaşamını yitirmesine yol açan bir facia konusunda bile görüş ve dil birliğinde olamayan bir toplum durumuna getirildik…
***
Oysa, çıkarılması gereken ders son derece açık:
İliklerine kadar yolsuzluğa, kanunsuzluğa batmış bir siyaset, ülkeyi faciadan faciaya sürüklüyor.
Sorumluları apaçık göz önünde hızlı tren cinayetleri; Kartal’daki gibi, nedeni ihmal, bilinçsizlik ve çıkar olan büyük acılar; kurbanları kadınlar, genç kızlar, çocuklar olan, bugünlere kadar görülmedik sayılarda ve acımasızlıkta tecavüz ve cinayet suçları birbirini izliyor.
Nereye kadar?
Bunu kestirebilmek kolay değil.
Ancak, sadece olası İstanbul depreminin kurban adayları olarak değil, toplumsal altüst oluşun köklerinden sarstığı bütün bir toplumca yalanı gerçekten, doğruyu yanlıştan, sahteyi hakikiden ayırt edemedikçe; toplumun öncüleri olması gereken biz aydınlar da eylemsizliğe bahane oluşturan karamsarlık gerekçelerini aşarak bütün bu yaşanmakta olanlara topluca ve kararlılıkla karşı çıkamadığımız sürece, yıkım kolay kolay durdurulacak gibi görünmüyor…