16.4 C
Hamburg
Pazar, Mayıs 19, 2024

Kediler ve insanlar

İçinde bulunduğumuz haftanın 10 Aralık’tan başlayarak İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası olarak kutlanacağı dikkatimden kaçmış olmalı ki bu haftaki yazı başlığını “Kediler ve insanlar” olarak tasarlamıştım.
Sonra insan hakları konusunda yayınlar başladığında konuyu ve doğal olarak da başlığını değiştirmeyi düşündüm.
Fakat bu iki sözcük zihnimdeki varlığını ısrarla sürdürüyordu…
O zaman bu başlık altında yazmayı tasarladıklarımın da zaten insan hakları konusundan pek de uzak olmayacağını hissettim ve içerik biraz değişecek olsa da yazı başlığı ilk düşündüğüm gibi kaldı.

***

“Kediler ve insanlar” denildiğinde öncelikle bu iki canlı arasındaki ilişki akla gelecektir.
Yanı sıra kedinin ve insanın, benzer, karşıt ve özgün özellikleri.
Neden başka bir ev hayvanı, örneğin akla ilk gelebilecek evcil bir hayvan türü olarak köpekler değil de, kediler?
Yanıtım kişisel ve basit: Çünkü birkaç yıldır evimizde gerçek anlamıyla aile bireyleri gibi yaşamakta olan iki kediyi gözleme olanağım oldu da ondan…
Onlara sadece iki kedi demek de haksızlık ve yanlış olur. Çünkü “Oğluş” ve “Cesur”, aralarında birkaç yaş fark olan bu iki sarman, ortak özelliklerin yanı sıra ve belki ondan da çok, kişisel karakter özelliklerine, özgün kimliklerine sahipler.
Ben evimizin bu iki kedi bireyinde hem kedi türünün ortak özelliklerini, hem de ne kadar farklı özellikleri olabileceğini gördüm.
Yazımın konusu bizim kediler olmadığından, sadece ortak özellikleri sıralamakla yetiniyorum:
İnanılmaz bir çeviklik, “kedi yürüşü” denilen o çapraz manken yürüyüşüne örnek oluşturan eşsiz bir zarafet; bir yerde sessizce, kımıltısızca ve üstelik uyanıkken de sanki bir “tefekkür” içindeymişçesine saatlerce durmak; kendini istediği zaman sevdirmek, canı istemiyorsa seslenmelerinizi duymazdan gelmek, hiç beklemediğiniz bir anda kucağınıza tırmanıp dokunuşları ve hırıldamalarıyla sımsıcak bir yakınlık sunmak…
Bunlar, kedi nankördür türünden kaba ve yakışıksız yakıştırmayı ve benzer yakıştırmaları değersizleştiren asil özelliklerdir…
Kedi nankör değil, kimliklidir. (Bununla köpeğin bağlılığını küçümsediğim sanılmasın. O bambaşka bir konu. Köpek öncelikle hiperaktivitedir…)

***

Yukarıda saydığım özelliklerin tümüne sahipken, sokaktaki kedinin yalnızlığı, yoksunluğu, suskun çaresizliği bana acı veriyor.
Buna karşın yine de, kendini kendi varoluşu içinde ayrı tutuşuna hayranlık ve saygı duyuyorum…
Bu olağanüstü fiziksel, kimliksel, duygusal varoluşun, insan artıklarının atılı olduğu çöp yığınlarının içinde, çevresinde, eşinmek, dolanıp durmak zorunda kalışı bana varoluşun kendisine karşı bir büyük haksızlık, güzellik olgusunun ve kavramının kirletilip aşağılanması olarak görünüyor…

***

Bir doğa harikasının ve aşağılanmasının farkında bile olmayanlar da, istisnalar dışında biz insanlarız.
Bütün tarihi süresince sayısız türdeşini katleden, zulmeden, akıl almaz işkencelerin mucidi biz insan soyu.
Yaşanmış, yaşanmakta ve yaşanacak olan kötülükler, türümüzün başarıları için duyduğum sevinci karartıyor, övüncü anlamsızlaştırıyor.
Bütün güzel sanatlar, bilimsel buluşlar, felsefi derinlikler anlamını yitiriyor.

***

İnsan kendi türdeşine karşı duyarsız ve acımazken bir başka canlı türü için duyulan kaygı aşırı görünmesin.
Çünkü insan hakları için savaşım, güzellik algısının ve merhamet duygusunun bütün varoluşu kucaklamasıyla başarıya ulaşmış olacak.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

Kediler ve insanlar

İçinde bulunduğumuz haftanın 10 Aralık’tan başlayarak İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası olarak kutlanacağı dikkatimden kaçmış olmalı ki bu haftaki yazı başlığını “Kediler ve insanlar” olarak tasarlamıştım.
Sonra insan hakları konusunda yayınlar başladığında konuyu ve doğal olarak da başlığını değiştirmeyi düşündüm.
Fakat bu iki sözcük zihnimdeki varlığını ısrarla sürdürüyordu…
O zaman bu başlık altında yazmayı tasarladıklarımın da zaten insan hakları konusundan pek de uzak olmayacağını hissettim ve içerik biraz değişecek olsa da yazı başlığı ilk düşündüğüm gibi kaldı.

***

“Kediler ve insanlar” denildiğinde öncelikle bu iki canlı arasındaki ilişki akla gelecektir.
Yanı sıra kedinin ve insanın, benzer, karşıt ve özgün özellikleri.
Neden başka bir ev hayvanı, örneğin akla ilk gelebilecek evcil bir hayvan türü olarak köpekler değil de, kediler?
Yanıtım kişisel ve basit: Çünkü birkaç yıldır evimizde gerçek anlamıyla aile bireyleri gibi yaşamakta olan iki kediyi gözleme olanağım oldu da ondan…
Onlara sadece iki kedi demek de haksızlık ve yanlış olur. Çünkü “Oğluş” ve “Cesur”, aralarında birkaç yaş fark olan bu iki sarman, ortak özelliklerin yanı sıra ve belki ondan da çok, kişisel karakter özelliklerine, özgün kimliklerine sahipler.
Ben evimizin bu iki kedi bireyinde hem kedi türünün ortak özelliklerini, hem de ne kadar farklı özellikleri olabileceğini gördüm.
Yazımın konusu bizim kediler olmadığından, sadece ortak özellikleri sıralamakla yetiniyorum:
İnanılmaz bir çeviklik, “kedi yürüşü” denilen o çapraz manken yürüyüşüne örnek oluşturan eşsiz bir zarafet; bir yerde sessizce, kımıltısızca ve üstelik uyanıkken de sanki bir “tefekkür” içindeymişçesine saatlerce durmak; kendini istediği zaman sevdirmek, canı istemiyorsa seslenmelerinizi duymazdan gelmek, hiç beklemediğiniz bir anda kucağınıza tırmanıp dokunuşları ve hırıldamalarıyla sımsıcak bir yakınlık sunmak…
Bunlar, kedi nankördür türünden kaba ve yakışıksız yakıştırmayı ve benzer yakıştırmaları değersizleştiren asil özelliklerdir…
Kedi nankör değil, kimliklidir. (Bununla köpeğin bağlılığını küçümsediğim sanılmasın. O bambaşka bir konu. Köpek öncelikle hiperaktivitedir…)

***

Yukarıda saydığım özelliklerin tümüne sahipken, sokaktaki kedinin yalnızlığı, yoksunluğu, suskun çaresizliği bana acı veriyor.
Buna karşın yine de, kendini kendi varoluşu içinde ayrı tutuşuna hayranlık ve saygı duyuyorum…
Bu olağanüstü fiziksel, kimliksel, duygusal varoluşun, insan artıklarının atılı olduğu çöp yığınlarının içinde, çevresinde, eşinmek, dolanıp durmak zorunda kalışı bana varoluşun kendisine karşı bir büyük haksızlık, güzellik olgusunun ve kavramının kirletilip aşağılanması olarak görünüyor…

***

Bir doğa harikasının ve aşağılanmasının farkında bile olmayanlar da, istisnalar dışında biz insanlarız.
Bütün tarihi süresince sayısız türdeşini katleden, zulmeden, akıl almaz işkencelerin mucidi biz insan soyu.
Yaşanmış, yaşanmakta ve yaşanacak olan kötülükler, türümüzün başarıları için duyduğum sevinci karartıyor, övüncü anlamsızlaştırıyor.
Bütün güzel sanatlar, bilimsel buluşlar, felsefi derinlikler anlamını yitiriyor.

***

İnsan kendi türdeşine karşı duyarsız ve acımazken bir başka canlı türü için duyulan kaygı aşırı görünmesin.
Çünkü insan hakları için savaşım, güzellik algısının ve merhamet duygusunun bütün varoluşu kucaklamasıyla başarıya ulaşmış olacak.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER