Görme ya da işitme özürlü okurlarım beni bağışlasın. Sözüm onlara değil kuşkusuz. Fakat şimdi yazacaklarıma daha iyi başlık olabilecek başka bir deyim bulamadım.
Bu köşede yayımlanan “Meral Akşener Gerçeği” ve “Meral Akşener’i Desteklemek” başlıklı yazılarıma gelen tepkilerden söz edeceğimi anlamışsınızdır.
***
Tepkiler birkaç koldan, farklı, kimi kez karşıt çevrelerden geldi, gelmekte ve sanırım gelmeye de devam edecektir.
Çünkü konu ilginç, güncel, önemli… Sosyal medya üzerinden gelen olumsuz tepkilerin çoğu hakaret ve sövgüydü.
Kimisine üzüldüm, kimisine güldüm geçtim, kimisini ise ne yazık ki onların sözcükleriyle yanıtlamak zorunda kaldım. Örneğin, yüzüme tükürmek gerektiğini söyleyen birini, yüz binlerce okurum onun yüzüne tükürmek için kuyruğa girerlerse güç durumda kalacağı konusunda uyardım.
Bir başkası, bana Sayın Akşener’in yardımcılığını yakıştırdı. Bir sürü başkası bu zırvayı papağan gibi tekrarlayıp durdu. Kurulacak partinin kurucuları arasında yer alacağım gibi hayal ürünü bile olamayacak söylentiler yayıldı. Buna benzer zekâ geriliği ve kara yüreklilik örnekleri üzerinde durmaya pek de gerek yok.
Bu türden tepkilerin genellikle kendini “sol”da sayan, HDP sempatizanı, bir zamanların “yetmez ama evet”çi takımından geldiğini tahmin ediyorum.
HDP konusundaki yazılarımı anlamamışlardı. Aynı dar görüşlülüğü bu sefer de gösterdiler. Ağzını bozmadan konuşanlara diyeceğim olamaz. Her zaman tartışabiliriz. Sövüp sayanların ise ne solculuklarına, ne bilmem neciliklerine saygı duymam herhalde söz konusu olamaz.
***
Derken sahibinin sesi medyanın kaptan köşkünden sesler yükseldi. Okumuş bir cahil bana şiir çevirisi dersi vermeye kalktı. Zahmet eder ve derslerimden birini izlemeye gelirse hem nasıl zırvaladığını anlar, hem de bir şeyler öğrenir. Sözünü ettiği şiirin orijinalinde geçen “day bog” deyiminin anlamı “İnşallah”tır. Çeviride inşallah yerine dilerim demenin, Allah sözcüğünü kullanmak istemeyişle uzak yakın ilgisi yoktur.
Bir başka sahibinin sesi, “Ataol Behramoğlu’nu elimizden Erdoğan bile kurtaramaz” diye yazdı… Ne demek istediğini anlayan varsa beri gelsin…
Şimdi bunları yazarken, bütün bu ve benzer saçmalıklar üzerinde durmanın pek de gereği ve anlamı olmadığını görüyorum…
Kötü niyetle beslenmiş dar kafalılık ya yine bildiğini okuyacak, ya da sahibine yaranmak için bile bile yalan söyleyecek, ucuz kahramanlık taslayacaktır.
***
Düzeyli eleştirilere ya da tartışma konularından bazılarına gelince…
Sadık Albayrak arkadaşım haklı olarak kurtuluşun sağda değil solda olduğunu söylüyor. Aydınların bir arada olacağı yeni oluşumlardan söz ediyor. Bu dileklere kimse hayır demez. Fakat günümüz gerçekliğinde, hadi ütopya demeyeyim, bir dilek olarak kalıyor bu. Yapılması gereken ise, elde olanların en büyük birlikteliğiyle önümüzdeki seçimlere hazırlanmak.
Bu arada sevgili okurlarımdan da ölçü dışına çıkmayan eleştiriler geldi. Hepsinin başımın üstünde yeri vardır. Fakat korkarım genellikle düşülen hata, ülkenin nasıl bir tehlike karşısında bulunduğunun yeterince açıklıkla görülemeyişinden ve yapılması gerekenin tam olarak bilinemeyişinden geliyor.
***
Bir kez daha, altını çizerek ve daha da açarak tekrar ediyorum. Akşener hareketinin şu andaki siyasal iktidardan farklı olarak dışarıda planlanmadığını, tam tersine, ülkemizin iç dinamiğinin sonucu olarak doğmuş ve gelişmekte olduğunu düşünüyorum. Solda, sağda, ortada, despotizme tam olarak gidişi durdurmak isteyen herkesi bu konuda düşünmeye; uyanık, dikkatli, özenli olmaya çağırıyorum.
Erdal Atabek, başkaca yazar arkadaşlarım ve okurlarım, düşünsel destekleriyle konunun önemini vurguladılar.
Bu iki yazımla dolaylı ya da dolaysız ilgili, özellikle de Batıcılık konusunun tartışıldığı yazı ve görüşlere ilişkin düşüncelerimi önümüzdeki haftaya bırakıyorum…
Saat 01.00’de HALK TV’de H. Çetin’in programındayım…