Arapça “rahm” sözcüğünden türetilmiş “merhamet”, acımak, korumak, esirgemek, şefkat göstermek anlamlarının tümünü içeriyor.
Türkçede onu, yerine göre küçümseme anlamı da taşıyabilecek “acımak” sözcüğü tam olarak karşılayamıyor….
Doğa merhamet duygusundan yoksundur.
Yavrusunu seven, koruyan hayvan, bunu içgüdü dürtüsüyle yapar.
Duyguların pek çoğu gibi merhamet duygusu da insana özgüdür.
Daha açıklayıcı bir deyişle, insan olmada bir aşamadır.
Merhamet duygusundan yoksun insan, birçok başka erdeme (cesaret, kararlılık, çalışkanlık, yardım severlik vb…) sahip olsa bile, bu duygudan yoksunsa, insanlığı eksiktir.
Böyle bakıldığında, merhamet duygusunun insanı insan yapan en temel duygu olduğu bile söylenebilir …
***
Kendi adıma konuşacak olursam, böyle bir duyguyla çok erken bir yaşta tanıştığımı biliyorum…
Sokakta tesadüfen tanık olduğum bir olayda, resmi giyimli birilerince tartaklanıp sürüklenerek götürülürken, onlara kendisini ağır biçimde aşağılayıcı sözlerle yalvaran biri için yüreğimde derin bir acı duyduğumda, çok küçük bir çocuktum…
Bu duygu sonraki yıllarda edebiyatla karşıma çıktı…
Tek tek örnekler uzun bir liste oluşturur…
Merhamet duygusunu öne çıkaran edebiyata hümanist edebiyat diyoruz…
Şimdilerde izine pek de rastlanmayan bir edebiyat türü yani…
***
Merhamet duygusunun edebiyattan kovulması onun toplumsal yaşamdan, tek tek yaşamlarımızdan dışlanmasının sonuçlarından biri olsa gerek….
Merhametsiz bir dünyada yaşamaktayız.
İnsanların birbirine karşı acımasız, sevgisiz olduğu bir dünya bu.
Her zaman böyle miydi bilemem… Fakat bilimin, teknolojinin akıl almaz bir hızla ilerlediği son bir iki yüzyılda, başta merhamet olmak üzere insanı insan yapan duyguların aynı hızla ilerlemek şurada dursun, gerilediği, yine başta merhamet olmak üzere yok olmaya yüz tuttuğu gözle görülür bir olgu…
Bu insanlık, vahşi ve üstelik bilimle donanmış bir hayvan dünyasından giderek farksızlaşıyor…
Abartmıyorum. Topluca yok oluşa doğru bir gidiştir bu…
***
Bu acı ve acıtıcı sözleri, ülkemizin ve dünyanın eğlence merkezlerinden Bodrum’da sahile vuran, bebeklikten henüz çıkmış ölü çocuğun gözlerimde ve yüreğimdeki görüntüsüyle yazmakta olduğumu tahmin edersiniz…
O çocuğun, çocuklarımızın, çocukluğumuzun, insanlığımızın katilleri, merhamet duygusundan yoksun bir çıkar ve sömürü düzeninin ülkemizdeki ve dünyadaki her türden, her çeşit temsilcileriyle, yine her türden ve her çeşit, suskun ve tepkisiz insan sürüleridir…