Hapishane mektuplarına ne yazık ki alışığım. Gazeteye bir iki hafta uğramadığımda posta kutusu bunlarla dolup taşar. Olağan yazılı haberleşmelerimiz artık elektronik posta yoluyla olduğundan, posta kutusundaki mektup zarflarının hemen hepsi hapishanelerden gelen siyasal tutuklu ya da mahkûm mektupları demektir. Bu mektupları elden geldiğince okuyup yanıtsız bırakmamaya, kimilerinde dile getirilen sorunları yine elden geldiğince gazetedeki köşemde duyurmaya çalışıyorum.
Bu mektuplar arasında genç kızlardan, kadınlardan gelenler önemli yer tutuyor. Kadın ve hapishane sözcüklerini bir arada düşünmeye hiçbir zaman alışamadım. Aslında bütünüyle insan ve hapishane sözcükleri birbirine yakışmıyor. Fakat benim gözümde kadın, hangi yaşta olursa olsun, zarif, ince bir yaratıktır. Daha çok korunmalı, dokunulmazlığı daha çok olmalıdır.
Bence bir insan toplumunun niteliksel üstünlüğü, kadına gösterilen saygı ve özenle doğru orantılıdır. Bu söylediklerimden kadını korunmaya muhtaç, zayıf bir insan kişiliği olarak gördüğüm anlamı çıkmamalı. Tam tersine… Birkaç ay önce yine hapishane adresinden gelen bir kadın mektubu ötekilerden farklıydı. “Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi”nden yazan Dilek Demir, siyasal değil “adli” bir suçlama olayı nedeniyle cezaevindeydi. Önce biraz şaşırdığımı gizleyemem. Çünkü “adli” suçlamalarla cezaevlerindeki kadınlar, toplumsal bakımdan genellikle daha alt kademe mensuplarıdır. Bir cinayete karışmakla suçlanan Dilek Demir ise, mesleği öğretmenlik olan bir aydındı. Fakat söz konusu mektupta anlatılanların ve Dilek Demir’in kişiliğinin ayrıntılarına indikçe şaşkınlığımın yerini büyük bir üzüntü aldı.
SEÇKİN BİR SANATÇIYDI
Dilek Demir, Raperin takma adıyla Kürtçe halk türküleri söyleyen bir müzisyen, seçkin bir sanatçıydı. Bunlardan “YouTube”da bulabildiklerim, sözleriyle de, ezgileriyle de, duyguyla, yaşama sevgisiyle, özgürlük tutkusuyla dolu türkülerdi. “Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu”ndaki kişi, öğretmenliğinin yanı sıra, ender ve seçkin sanatçı yeteneğine sahip bir genç kadındı. Bu mektuptaki birkaç şiirini, ilk mektubuna yanıtımdan ve gönderdiğim kitaplardan sonra Raperin’in yanıt da beklemeksizin birbiri ardına gönderdiği mektupları ve bu mektuplardaki şiirleri izledi…
Raperin, Kürtçe isyan, başkaldırı demekmiş. Kürt (Diyarbakır) kökenli Dilek Demir bir Ege çocuğu. Kürtçeyi sonradan öğrenmiş. Şiirlerini doğal olarak anadili ya da baskın anadili (eğitim dili) olan Türkçeyle yazıyor. Bunlar şiir bilgisi ve sezgisi olan bir yeteneğin yazabileceği, omurgası sağlam şiirler. Ahmed Arif, onu tanısa gözlerinden öperdi. Çünkü bu şiirlerde öncelikle ve özellikle Ahmed Arif sesini duyumsadım. Şiir dünyası ise kendi yaşamına özgü sevgiler, sevinçler, özlemler, kahırlar, beklentiler ve takma adındaki gibi isyanlarla örülmüş.
APAÇIK TUZAK
Suçlama konusu, olay ve davanın seyrine ilişkin hukuksal süreç bu yazının konusu dışında kalıyor. Fakat kısaca söyleyecek olursam, arayışlar içinde bir genç kadının, bir sanatçının düşürülmüş olduğu tuzak apaçık görülebiliyor. Ortada, biri Dilek Demir olan iki kadınla, duyguları ve beklentileriyle oynayarak onları tuzağa düşürmenin bedelini canıyla ödemek durumunda kalan biri var. Davaya bakan yargı mensupları ve Dilek Demir’in savunma avukatlarının, konuya sadece yasa sınırlarının dar çerçeveleri içinde değil; çeşitli toplumsal, kişisel, psikolojik etmenlerin karmaşık ve birbirleriyle ilişkili etkileriyle bir arada bakabilmelerini dilerim.
34 YAŞ ŞİİRİNDEN
Çocuktum iğde kokardı ay doğarken rüyalar Bozkırlarda nilüfer yeşerirdi Heybemde, türkülerden duyduğum turnalar Kafesinde salınırdı dedemin kekliği (…)