„Avrupa´da Türkiye Özeleştirisi (…) Gerek Schröder´in kitabı, gerek Straw´un makalesi, Batı´da Türkiye´ye karşı izlenen haksız politikaların etkili siyasetçiler tarafından anlaşılmaya başlandığını göstermektedir.“ ( Onur Öymen, Emekli Büyükelçi, Cumhuriyet: 5 Şubat 2021.)
Avrupa´dan umudu geçirmemek hoş bir duygu. Cağdaş düşünmek , batı uygarlığı içinde olmak ve kalmak 250 yıllık „yeşil elma“sıdır Türklerin.
Emekli Büyükelçi Onur Öymen´in deneyimli bir diplomat ve politikacı olarak ortaya koyduğu bu savlar bir ölçüde doğruluk payı taşırlar. Schröder erki döneminde, dış işleri bakanı Fischer ile birlikte Türkiye´ye olumlu politik yaklaşım sunmuşlardır. Türkiye´nin AB´ye üye olmasına taraftar gibi görünmüşlerdir. Bunun başlıca iki nedeni vardır:
- İç politkada , muhalefette olan muhafazakar- sağ partilerin Türkiye´nin AB´ye girmesine açıktan karşı olmalarını dengeleme taktiği,
- Almanya Türk toplumunun seçimlere etken katılarak, erkin belirlenmesinde paydaş olmaları nedeniyle, onlara şirin görünme politikasıdır.
Muhalefette olan ırkçı partiler dışındaki partilerin Türklerin oylarını kendilerine çekme girişimleri genelde hep olagelmiş bir süreçtir.
Doğrudur, „Avrupa´da Türkiye Özeleştirisi“ yapan politikacılar tanınmış politikacılardır. Ama artık „etkili siyasetçiler“ değillerdir. Schröder, sıradan bir milletvekilliğine yeğlediği Putin danışmanlığına ve Gasprom´un yüksek maaşına gönül vermiştir. Alman toplumundan ve özellikle sosyal demokrat partililerden çok ciddi eleştiri almış bir Eski Başbakandır!
Türkiye konusundaki yanı belli, kiminle dost olduğu bilinen açıklamaları Alman toplumunu olumsuz etkilemesin yeter „başka ihsan istemez!.“ Türkiye´deki sözde demokratik gelişmeleri ve onların öznelerini kimlerin, nasıl ve niçin destekledikleri başlı başına ele alınması gereken konulardır.
„Haksız Türkiye politikaları“, etkili siyasetçiler tarafından değil ama politikanın dışına düşmüş edilgen politikacılar tarafından anlaşılmaya başlandığı söylenebilir. Her nedense yetkili ve etkili oldukları dönemlerde bu doğrultuda özeleştirel yaklaşımları hiç görülmez, ya da açıkça dillendirilmez.
Almanya´nın Türkiye´ye dönük politikalarında genellikle partilerüstü bir uzlaşmadan söz edilebilir. Örneğin Federal Parlamento´nun onayladığı „Büyük Felaket Kararı, “15 Haziran 2005 tarihli görece ılımlı bir ilk adım kararıdır. O dönemde Parlamentoda temsil edilen 4 Patinin öneriyi birlikte sunduğunu ve oybirliğiyle kabul edildiği belgelerdedir. Yine aynı oturumda Türk kökenli milletvekillerinin söz almadıklarını ve kararı onayladıklarını yazar meclis tutanakları. Erkte Schröder- Fischer patilerinin koalisyonu hükümeti vardır. 2016 „Ermeni Soykırım Kararı“ da CDU-SPD koalisyonu ve Yeşiller Partisinin ortak girişimleriyle Parlamentoda kabul edildi.
„Türkiye´ye karşı uygulanan haksız politikaların etkili siyasetçiler tarafından anlaşılmaya başlandığını göstermektedir“ savı açık kesin gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Söyle ki:
a. „etkili politikacılar“ nitelemesi reel olarak yanlıştır, bu kişiler ne erktedir, ne de etken politikacılardır.Etken politikacıların da böyle bir özeleştirileri yoktur, genellikle eleştirileri vardır.
b. Özeleştiri olguları değiştirmez, yenilenmeye odaklanırsa anlamlıdır. Ancak güncel politikalarda nitel bir yenilik yoktur, koşullara uyan çıkar temelli bir süreklilik vardır ve bü sürekli politikalar etkili yeni siyasetçıler tarafından uygulanmaktadır.
„Bu gelişmelerin ışığında Türkiye´nin demokrasi, özgürlükler, hukuk ve insan hakları alanlarında gerekli reformları yapması dış politaka hedeflerimizin gerçekleştirilmesine yardımcı olacaktır.“ (O.Ö., a.g. Makale)
„Bu gelişmelerin ışığında“ ya da kimin, nasıl yapacağı bilinmemekle birlikte, çağdaş Türkiye için belirtilen reformların yapılması mutlaka önemli olacaktır, ancak sözü geçen gelişmeler ve gerçekler ne yazık ki bu güzel iyimserliği desteklememektedirler. „Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok“tur.