Elde ettikleri basın, yayın ve satılmış kalemleri ile, insanlara ölçüsüz yalanlar söylediler ki, sonunda atı alıp Üsküdar`ı geçtiler.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi`ne evet diyenleri dahi hayal kırıklığına uğrattılar. Bu milletin vergileri ile yiyip içip, hesap vermeye gelince, hesabı devlet ödesin durumuna geldik. Anlıyacağınız, bu ucube sistemi yaratanların dahi aptallaştığı bir ortamdayız.
PKK terör örgütünün elinde bulunan 13 rehine yurtdaşımızı kurtarmak için, bir operasyon planlanıyor. Cumhurbaşkanı söz yazarları tarafından, konuşma metnine şöyle bir cümle yerleştiriliyor:
“Çarşamba günü millete sesleniş konuşmamı izlemenizi özellikle tavsiye ediyorum. Görüntülü bir millete seslenişim olacak. Bu görüntülü millete seslenişte inşallah sizlere birçok güzellikleri orada takdim edeceğim”.
Tabi ki, insanlar Cumhurbaşkanı ne diyecek diye, çarşamba günü televizyonların başında pür dikkat bekliyorlar. Aha konuştu, aha konuşacak derken, ne konuşan Cumhurbaşkanı ve nede bir açıklama yapan yetkili ekranlarda görülmüyor.
Çarşamba günü, söz konusu görüntülü açıklama yapılmıyor. Görüntülü açıklama birgün sonra yapılıyor ve 16 ocağa kor ateşi düşüyor. Anlıyacağınız verilmesi düşünülen müjdenin yerini şehit haberleri alıyor. Eğer operasyon başarılı olsaydı, başarının sahibi „başkomutan“ olan Erdoğan olacaktı ve halkın milliyetçi duygularını sömürecekti.
Tabi ki, yapılan operasyonun başarılı olmasından hepimiz mutluluk duyardık. Başarısız oldu, hepimiz üzüldük. Tamam başarılı olsaydı, bu başarı başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Milli Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı`na mal edilecekti. Madem ki başarı bu üç şahsa ait olacak ise, başarısızlığın sorumlusu kim? Bu soruyu sormak her Türk vatandaşının asli görevidir.
Yıllar önce Almanya`da, polist takibinden kaçan bir terörist Metro girişinde, polis tarafından vurularak öldürülmüştü. O günün İçişleri Bakanı Rudolf Seiters, olayın sorumluluğunu üstlenmiş ve istifa etmişti. Evet öldürülen bir teröristti, fakat terörist olsa dahi, onun sağ olarak ele geçirilmesi gerekiyordu. Emniyetden sorumlu olan İçişleri Bakanı Rudolf Seiters istifa etmişti. İşte devlet adamı adabı ve sorumluluğu budur.
Bizde ise, başarısızlıkdan Devlet sorumludur diyerek, sorumlular koltuklarını korumaya devam ediyorlar.
Cumhurbaşkanı hukuk danışmanı Mehmet Uçum diyor ki, devleti kimse sorgulama hakkına sahip değildir. Bu nasıl bir hukukcu olmalı ki böyle bir açıklama yapma hakkını kendisinde buluyor. Hangi hukuk fakültesinde hangi hukukm profösörü bu adama hukuk dersi vermiştir. Eğer hukuk fakültesinde ki imtihanda, böyle bir cevap verilse, o öğrenci sıfır not alırdı. Eğer, bir devlet halkı tarafından sorgulanamıyacağı duruma gelmiş ise, o devlet hukuk devleti olmaktan çıkmış, ya diktatörlük veya faşizim ile yönetiliyor demektir. Faşizimde devlet ve devleti yönetenler sorgulanmaz. Hitler Almanya`sında halk devleti ve yöneticileri sorgulayamadığı için, sonunda Alman Milleti dünyaya rezil olmuştur.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan`ın o kadar danışmanı varki, bunlardan biriside jöleli tabiri ile Yiğit Bulut. Yiğit Bulut ekonominin kötüye gitmesi ve pahalılığın önüne geçilmeyişinin sebebini şöyle anlatıyor:
Herşeyi devlet yapamaz, vatandaş tüketim gücünü kullanması gerekiyor diyerek, pahalı ürünleri almamalarını önermiş. Demek istiyor ki, eğer halk az harcama yapar ve az tüketirse, ülkede pahalılık olmaz. Hanı derlerya, ölüler dirilerin hergün helva yediğini sanarlarmış. Yiğit Bulut kardeşimizde sanıyor ki, Türkiye`de 83 milyon insan hep marka giyiniyor, ingiliz çukolatası tüketiyor. Halk ucuz ekmek almak için saatlerce kuyruğa giriyor, beyefendinin haberi yoktur.
Her zaman vurguluyorum ve diyorum ki, Erdoğan`ın başarısız kılan bu çapsız danışmanlar. Bunların önerisi ile ne hukuk devleti sürdürülür ve nede ekonomi düzlüğe çıkar.
Halka az tüketin ve devleti sorgulamayın diyenler, Kalyon, Cengiz, Limak ve Mapa ortaklığındaki İGA`nın işlettiği İstanbul Havalimanı`nın 2020 senesi için kira bedeli olan 1 milyar 45 milyon EURO`yu silmişler.
Ayrıca, 2021 ve 2022 senelerinin kira bedelininde %50`sini alınmıyacağıda karara bağlanmıştır. Bu nasıl bir adalet, nasıl bir vicdan ve insani duygudur ki, halka bin lirayı zor verenler, dört holdingin 1 milyar 45 milyon EURO`sunu sile biliyorlar.
Buradan AKP`ye gönül verenlere soruyorum. Halk açlık ve sefalet içinde yaşam mücadelesi verirken, bu dört holdingin 1 milyar 45 milyon EURO kiralarının silinmesi sizin vicanınızı rahatsiz etmiyormu?
Bu ülkenin başına çullananlar diyor ki, biz ne yaparsak yapalım, sizlerin bizi eleştirme ve sorgulama hakkı yoktur. Padışahların dediği gibi, biz Allah`ın yer yüzündeki temsilcisiyiz, sizlerde bizim biat eden kullarımızsınız.
BİAT EDİN, İTAT EDİN VE SORGULAMAYIN!