90 yıllardan beri tek kutuplu bir yapı üzerine kurulan yeni dünya düzeni, kendi yeni hedefler ve düşmanlar yaratma konusunda bir hayli yol almışa benziyor. Ekonomik politikalarla neo-liberal düzen, sendikal örgütlenmelerin pasivize edilmesi, sosyal hakların kısıtlanması, basın üzerindeki baskılar küreselleşmenin ayakları oldular.
Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte batılı emperyalist güçler başta ABD olmak üzere özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika´da enerji ve yer altı kaynaklarını ele geçirmek için konusunda sınır tanımaz bir aymazlık içerisindeler.
Afganistan, Irak, Libya, Suriye ile başlayıp devam eden savaşın bugün meyvelerini bütün insanlık topluyor.Buradaki ilk amaç, İsrail´in güvenliğini sağlayarak bu bölgenin yapısal dönüşümü istedikleri doğrultuda şekillendirmek.
İkinci olarak bu ülkelerin enerji kaynaklarını ele geçirmek ve bunu istedikleri doğrultuda kullanmak. Tabi bunlar yapılırkende El Kaide, İŞİD gibi yapay terör örgütlerinin kurulması desteklendi. Bu terör gruplarının rahat hareket etmelerine zemin hazırladılar.
Şuanda gündemde olan İŞİD, işlediği cinayetlerle insan olanın kabul etmeyeceği vahşet uygulamalarla dikkatleri üzerine çekmekte. İşin traji komik tarafı İŞİD´in Ortadoğu coğrafyasında hergün kitlesel cinayetler işliyor. Irak´ta çamilerde patlayan canlı bombalar, en son 10 Ekim´de Ankara Katliamında 103 insanımızın hayatını kaybetmesi gibi. Batı tarafından olağan ve sıradan görülen katliamlara tepkinin yetersiz kalması. Bu durumu iki yüzlü politika olarak değerlendiriyorum.
Paris´de yaşanan bu son terör olayı sonrası Fransa devlet başkanı Hollande, bunu yapan güçlere savaş ilan etti. Anlaşılan o ki yaratılan canavar artık kontrol edilemez hale gelmiş. Kendini çok güvende hisseden batı toplumu bu olaydan büyük etkinlendi.
Katliam sonrası mülteci kamplarına yönelik saldırıların arttığını hatta ateşe verildiğini dehşetle izledik. Mülteci sorununu yaratan Suriye´ye gelişen olaylarda muhalifleri silahlandıran batı, bunun sonunda mülteci akınını çözmeye uğraş vermekten çok geçiştirdi. Şimdi İŞİD korkusuyla batıya sığınan mültecilerin yine aşırı sağcı ve ırkçılar tarafından nasıl saldırılara uğradığına şahitlik ediyoruz.
Sonuç olarak savaşı tırmandırmanın kimseye bir yarar sağlayamayacı görülmeli, bölge dinamiklerini göz önüne alarak buradaki ülkelerin akışı bozulmadan barış politikası uygulanarak bu sürecin aşılması gerekmektedir. Aksi taktirde şiddet, terör ve savaşın masum bölge insanı ve batı toplumununa olumsuz bir şekilde bumerang gibi döneceği açıktır.