Geçtiğimiz Pazar Cumhuriyet Bayramımız geçmiş yıllarla kıyaslanmayacak şekilde çok büyük bir coşku ile kutlandı. Bu yıl 94. Yıldönümü kutlamaları kapsamında, Almanya’daydım. 29 Ekim’de Münih’te, 30 Ekim’de Bremen’de ve 31 Ekim’de ise Köln’de Cumhuriyet Bayramımızı kutlamak maksadıyla düzenlenen etkinliklere katıldım ve Cumhuriyetin ne anlama geldiğini anlattım. Ülkemizdeki coşkunun aynısını Almanya’da da gözlemledim.
Analiz eden ve anlamak isteyen için bunun nedeni çok açıktı. Bu coşkunun arkasında; Cumhuriyet kazanımlarının her geçen gün daha fazla kaybedilmesi korkusu, bıçağın kemiğe dayanması ve Cumhuriyete sahip çıkma endişesi vardı! Daha da açık söylemek istersek, coşkunun esas nedeni; halen ülkemizi yöneten iktidar iradesine karşı duyulan kızgınlık ve tepkiydi!
“YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ”
Bu durum, insanın sağlığını kaybettiğinde yani hasta olduğunda sağlıklı olmanın ne anlama geldiğini anlaması gibi bir şeydi. Çocukluk ve gençlik yıllarımda böyle coşkulu Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına hiç tanıklık etmedim. O yıllarda kutlamalara daha çok askerler ve devlet erkânı katılır, halkın katılımı ise sınırlı düzeyde olurdu. Bu biraz da Cumhuriyet ve değerleri için toplum olarak fazla bedel ödememiş olmamızdan kaynaklanıyordu. Ama bu bedeli iktidar nedeniyle bugün ödüyor olmamız, toplum olarak her geçen gün farkındalığımızı arttırıyor ve Cumhuriyete daha fazla sahip çıkmaya başlıyoruz.
94 yıl önce, 28 Ekim akşamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk Çankaya’da “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dediğinde şaşıranlar, Cumhuriyetin ne anlama geldiğini aklı ve havsalası almayanlar vardı. Bugün ülkemizi ne yazık ki bu zihniyet yönetiyor. İşte bu yüzden ülkemiz felakete doğru sürükleniyor.
PAPAZ ELBİSESİ DE GİYERİM
İktidar zor durumda olduğu için bugünlerde Cumhuriyet ve Atatürk diyor! Ama inandırıcı değil! Çünkü iktidar Cumhuriyetçi değil ve Atatürk’e hep düşmanlık etti! Bugün Cumhuriyet ve Atatürk demesinin nedenini; “Hedefe ulaşmak için her şey mubahtır’’ yaklaşımı içinde, “Gerekirse Papaz elbisesi de giyerim” ilkesizliğinde aramak lazım.
“Cumhuriyetçiyim” demekle Cumhuriyetçi olunmaz. Devletin adında Cumhuriyet olması da o devletin bir Cumhuriyet olduğunu göstermez. 21. Yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna doğru yaklaşırken Cumhuriyet’in anlamı;
Demokrasidir veya demokrasiye giden yoldur.
Egemenliğin gökten yere indirilmesi ve halka verilmesidir.
Dinin inanç ve itikatla sınırlandırılmasıdır.
Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmaktır.
Akıl ve bilimin dünyevi yaşamın referansı olmasıdır.
Kadın-erkek eşitliği, insan hak ve özgürlükleridir.
REFORMUN 500. YILDÖNÜMÜ KUTLANDI
Bu kıstasları göz önüne aldığınızda; iktidar değil Cumhuriyetçi olmak, bilakis Cumhuriyet düşmanıdır. Eylemleri ve idari tasarrufları ile bunu bugüne kadar ziyadesiyle göstermiştir. Bu iktidardan FETÖ ile mücadele konusu da dahil olmak üzere medet ummak gaflettir ve dalalettir.
Geçen hafta Cumhuriyet kutlamaları kapsamında Almanya’da iken, Avrupa’da başlayan Reformun 500.Yıldönümü kutlandı ve 31 Ekim günü tatildi. Reform; 15. ve 17.Yüzyıl boyunca süren tüm Avrupa’yı etkileyen Katolik Kilisesi’ne yapılmış bir hareketti. Katolik Kilisesi’nin yozlaşması, siyasetle ve dünyevi işlerle çok fazla ilgilenmesi başta din adamları olmak üzere tepkilere yol açıyordu.
WİTTENBERG ŞATOSU KİLİSESİNİN KAPISINA ASTI
10 Kasım 1483’de Almanya’nın Eisleben kentinde doğan ve ilahiyat eğitimi alan Martin Luther, 31 Ekim 1517’de Katolik Kilisesi’ne karşı 95 maddeden oluşan protesto bildirisini Wittenberg Şatosu Kilisesi’nin kapısına astı ve uzun, sancılı ve kanlı bir sürecin tetiğine basmış oldu.
İşte Martin Luther’in başlattığı bu sürecin sonunda; Avrupa akılcı ve bilimsel düşünce dönemine geçti, sanayi devrimini yaptı, ulus devlet ve ulusal kimlikleri yarattı ve gelişmişlik olarak dünyada fark yarattı. Bugün Hristiyan dünyası İslam dünyasından kıyaslanmayacak derecede bilimden sanata, üretimden teknolojiye, insani gelişmişlikten askeri alana kadar üstünse; bunun nedeni Hristiyan olması değil, tam 500 yıl önce 31 Ekim 1517’de başlayan süreçte dini inanç ve itikatla sınırlayan, dünyevi yaşamın referansı olmaktan çıkaran gelişimidir.
AVRUPA’NIN GELİŞİMİNİ SAĞLAYAN ESAS GÜÇ
Almanya Başbakanı Merkel, Reformun 500. Yıldönümü töreninde (31 Ekim 2017) yaptığı konuşmada “dinde reform sürecinin aslında Avrupa Kıtası’nın gelişimini sağlayan esas güç olduğunu’’ söyledi.
Evet, İslam dünyasının da reforma ihtiyacı var, hem de çok! Artık İslam Dini yozlaştırılmış, siyasetin, ticaretin, kitleleri kandırmanın ve sömürmenin kirli bir enstrümanı haline getirilmiştir. Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisi, dinde reformu içermektedir. Bu reform; hem toplumsal gelişimin önünü açarak çağdaş uygarlık seviyesini yakalamayı, hem de İslam’ın kutsallığını korumayı hedeflemiştir. Bu konuda epeyce mesafe de kat edilmiştir. Kat edilen mesafe kadar diğer İslam toplumlarından ileride, kat edilemeyen mesafe kadar çağdaş dünyadan gerideyiz.
PAZAR GÜNÜ (5 KASIM 2017) TÜYAP’TA OLACAĞIM
İktidar ise 15 yıldır iki ileri, zoru görünce bir geri giderek Cumhuriyetin kazanımlarını, çağdaş uygarlık yarışında kat ettiğimiz mesafeyi yok etmekte, devleti ve toplumu Ortaçağ karanlığına doğru sürüklemektedir. Sonuç olarak, halen bizi yöneten iktidar iradesinin söylediklerinin değeri yoktur. Çünkü eylemleriyle Cumhuriyet karşıtıdır ve Atatürk’ün yaratmaya çalıştığı bilim egemen kafalı ve eleştirel akla sahip toplumun değil; dindar, kindar ve biat eden toplumun yaratılması peşindedir.
Pazar günü (5 Kasım 2017), saat 14:00’den itibaren TÜYAP Kitap Fuarında “Affetmem, Affedeni Hiç Affetmem-Pensilvanya’dan 15 Temmuz Darbesine” başlıklı yeni çıkan kitabımın imza gününde olacağım.