Türkiye, Batı’da her geçen gün bir önceki güne göre daha fazla olacak şekilde ötekileşiyor, ötekileştiriliyor, düşmanlaşıyor ve düşmanlaştırılıyor. Hızla tırmanılan bu merdivenin zirvesinde “Haydut Devlet” (Rogue State) ilan edilme durumumuz var.
Kural ve hukuk tanımayan, küresel barışı tehdit eden, belirli bir düzen ve sistem içinde hareket etmeyen, ne yapacağı önceden tahmin edilemeyen, terörizme destek veren, kitle imha silahlarının yaygınlaşmasına yardım eden devletleri tanımlamak için “Haydut Devlet” denmektedir.
Çember Daralıyor
Bugüne kadar “Haydut Devlet” ilan edilip de kazasız belasız atlatmış, başına felaket gelmemiş tek bir örnek bile yok. Bu kötü gidiş mutlaka durdurulmalıdır. Bu tehlikeli tırmanışın baş sorumlusu; Türkiye’yi gayri hukuki ve gayri anayasal olarak yöneten iktidardır. Burada gayri hukukilik hem iç hukuk açısından, hem de uluslararası hukuk açısından geçerlidir.
Bu ay, yani 25 Eylül’de Kuzey Irak Kürt Yönetimi bağımsızlık için referandum yapacak. İktidardan iç kamuoyuna yönelik yalandan tepkiler hariç, tık yok. Çünkü ağır şantaj altında. Çember daralıyor, boğazını sıkıyorlar ve ülkemizin geleceğini ve güvenliğini yok sayan ödünler istiyorlar. “Yoksa seni uluslararası mahkemelerde yargılayacağız” diyorlar.
Heyete Zafer Çağlayan Başkanlık Etmiş
Batı medyasında yazılan ve Türkiye’de üst düzey bankacılar arasında konuşulan iddiaya göre; İran’a yönelik Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin yaptırımları, iktidarın bilgisi dahilinde delinmiş. Eğer doğruysa; heyetler arasında yapılan görüşmelerde, Türk heyetine ABD’de hakkında tutuklama kararı verilen Zafer Çağlayan başkanlık etmiş.
Bir tarafın petrolü satmaya, diğer tarafın da almaya mecbur olması, bu beraberliğin ana motive edici nedeni olmuş. Tek sorun olan uluslararası hukuk da hile ile kısa devre edilmiş. Bu hilede; İran tarafında Babek Zencani, Türkiye tarafında ise Reza Zarrab başrolü oynamış. Bankalar arası dolar transferleri ABD üzerinden yapıldığından, durumu fark ettirmemek için transferler kişilerin üzerinden, İran’a ödemeler ise ihracat görünümü altında, altınla yapılmış. Bu karmaşık işlemleri gerçekleştirmek üzere Halk Bankası’nda İran için TL ve Dolar hesapları da açılmış.
Türkiye’de 8,5 Milyar Dolar Dağıtılmış
Eğer bir yerde usulsüzlük ve yasadışılık varsa, mutlaka beraberinde yolsuzluğu ve yanlış işleri getirir. Sanırım burada da bu gerçekleşmiş. Yani komisyonlar -hem de yüksek miktarlarda- alınmış, yerine ve adamına göre rüşvetler dağıtılmış. Zencani’nin ifadesine göre; bu kapsamda Türkiye’de dağıtılan para miktarı 8,5 milyar dolar.
Yine yazılan iddialara göre; Zafer Çağlayan’a 32 milyon Avro, 10 milyon Amerikan Doları nakit ve 300 bin İsviçre Frankı değerinde çeşitli armağanlar, Muammer Güler’e 6 milyon Amerikan Doları ve Egemen Bağış’a ise 500 bin Amerikan Doları rüşvet verilmiş. Eğer zamanında bu bakanlar yargı önüne çıkarılsaydı, işin doğrusunu bilecektik. Demek ki; işin başka yerlere gidebileceği endişesi yüzünden bu bakanlar yargıdan kaçırılmış. Ayrıca, iktidara yakın TÜRGEV gibi çeşitli vakıf ve derneklere bağışlar yapıldığı da iddialar arasında.
Sorun Sadece Ambargonun Delinmesi de Değil!
Zarrab’ın ve Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın tutuklandığı, Zafer Çağlayan hakkında ise tutuklama kararının çıktığı ABD’deki davanın savcısı 17-25 Aralık’la ilgili Türkiye’deki bilgi ve belgeleri tercüme ettirerek, dava dosyasına koymuş. Sanırım burada, FETÖ unsurlarının ABD’deki savcıya dosyanın oluşturulmasında ve iddiaların belgelendirilmesinde önemli yardımları oluyor. ABD basınının yazdığına göre; 17-25 Aralık’ta şahit olduğumuz paralar, İran ile BM ambargosunu delmek için yapılan hileli ticaretin komisyonları ve rüşvetleriymiş.
Sorun sadece İran’a yönelik ambargonun delinmesi, rüşvet ve yolsuzluk da değil. Suriye iç savaşında terörizme destek, hukuk ihlalleri, IŞİD’le petrol ticareti ve tarihi eser kaçakçılığı gibi suçlamalar da var. Hatta, daha başka yenilir yutulur cinsten olmayan suçlamalar ve açılan davalar da var!
Tüm Dünya Durumun Farkında!
Ülkemizi yöneten iktidar iradesi için çember iyice daralıyor ve boğazının sıkılma aşamasına gelindi. Tüm dünya durumun farkında! Rusya, Çin ve İran da farkında. Herkes durumu kendi lehine kullanmak istiyor! Uluslararası ilişkilerde bu çok normal; ele geçirilen kozun kullanılması, karşı tarafın yani Türkiye’deki iktidar iradesinin istismar edilmesi!
Türkiye’yi yönettiğini sanan ve adım adım felakete taşıyan iktidar iradesi de durumun ve yolun sonuna gelindiğinin farkında. Bu nedenle BM’ye, ABD’ye, Almanya’ya ve AB’ye saldırıyorlar ve sövüyorlar. Burada amaç; suçlama yapan odakları halkın gözünde itibarsızlaştır ki, sana yönelik suçlamalara kimse inanmasın ve halk arkanda yer alsın!
Nihai Son Değişmez
Batı, artık halen Türkiye’yi yöneten iktidar iradesi ile çalışmak istemiyor. Ama indirmek için acele de etmiyor. Zamanın kendi lehlerine çalıştığını biliyorlar. Sadece çemberi daraltıyor ve şantajla daha fazla taviz alıyorlar. Ama nihai son değişmeyecek şekilde!
Sıkışan, manevra alanı daralan iktidara Rusya, İran ve Çin de güvenmiyor. Sıkıştığı için kendilerine yaklaştığını biliyorlar, kendi hedefleri doğrultusunda sadece kullanıyorlar.
İktidar ise dış tehdit arayarak, ideolojik arka plan olmadan Batı’dan Doğu’ya savrularak, gerekirse ülkeyi savaşa götürerek, rejimi daha fazla İslamileştirerek, toplumu gererek ve bölerek, muhalifler üzerinde baskıyı arttırarak durumdan sıyrılabileceğini zannetmektedir.
Türkiye Bu Feraseti Gösterebilmeli!
Türkiye bu iktidar iradesinden bir an önce kurtulacak açılımları, demokratik girişimleri, birleşmeleri yapmalı ve bu toplumsal feraseti ve mücadeleyi gösterebilmelidir! Yoksa tünelin ucunda “Haydut Devlet” devlet ilan edilmek, iç savaşa evirilmek ve dış müdahale var!
Bahriye Mekteplerinden ve meslekten büyüğüm, sıra dışı bir deniz subayı ve entelektüel bir insan olan Mehmet Asal’ın piyasaya yeni çıkan “Savulun! Barbaros’un Torunları Geliyor” kitabını okumanızı öneririm.