Artık dünyadaki hammadde kaynaklarının çoğu denizlerde ve kutup bölgelerinde. Çünkü; petrol ve doğal gaz dâhil karasal hammadde kaynakları azalıyor ve bazıları tükenme noktasına doğru yaklaşıyor. Geçmişte mümkün değilken, bugünkü teknolojik gelişmeler denizlerdeki hammadde kaynaklarının neredeyse tümüne ulaşmayı mümkün kıldı. Bu yüzden, tüm ülkeler denizlerden daha fazla pay alabilmenin peşinde! Devletler için geniş deniz alanlarına sahip olmak, zenginliğe ulaşmak anlamına geliyor.
Ayrıca; küresel ısınma ile birlikte özellikle Kuzey Kutup Bölgesindeki buzulların ermesi, bu bölgenin deniz ticaret trafiğine açılması ve yine gelişen teknoloji, bu bölgenin zengin hammadde kaynakları için iştah kabartıyor. Ama bölgede coğrafi konumları nedeniyle sadece ABD, Kanada, Danimarka, Norveç ve Rusya hukuken söz sahibi. Aralarında, bu bölgede daha fazla alana sahip olabilmek için birbirleriyle kıyasıya ve sert bir mücadele var. Güney Kutup Bölgesinin ise paylaşıma açılmaması ve tüm insanlığın ortak malı olması konusunda hiç değilse şimdilik bir eğilim var.
Anlamak İçin Bilgiye İhtiyaç Var
Türkiye’nin, coğrafi konumu nedeniyle Kuzey Kutup Bölgesinin zenginliklerinden pay almasına imkân yok ama çevresinde bulunan denizlerin (Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz) zenginliklerine sahip olma şansı var. Tabii ki kafasını kullanırsa ve haklarına sahip çıkarsa!
Genel olarak, insanların vatan deyince aklına hemen kara ülkesi geliyor. Kara ülkesini anlamak ve kafada canlandırmak kolay ve çok bilgili olmayı da gerektirmiyor. Hâlbuki denize kıyısı olan bir devletin ve milletin deniz ülkesi de vardır. Örneğin; Türkiye’nin yaklaşık 800 bin km² yüzölçümü olan bir kara ülkesi ve sahip çıkıldığında 400 bin km² yüzölçümü büyüklüne ulaşabilecek bir de deniz ülkesi var. Ama deniz ülkesini anlamak ve kafada canlandırmak o kadar kolay değil. Denizcilik, deniz hukuku ve teknoloji konusunda hiç değilse asgari teknik bilgi seviyeniz yoksa, deniz ülkesi konusunda farkındalık ne yazık ki zayıf olur.
Zenginlik Artık Denizlerde
Bir devletin deniz ülkesini tanımlayan, uluslararası hukukta kabul görmüş çeşitli alanlar vardır. Karasuları, Bitişik Bölge, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) gibi. Bunların genişlikleri ve yüzölçümleri uluslararası hukuka, ilgili ülkenin iç hukukuna, coğrafyaya ve ilgili ülkeler arasında yapılan antlaşmalara göre değişir. İşte, biz bu alanların tümüne Mavi Vatan diyoruz.
Dünyamızda karasal kaynakların azalmaya ve bazı kalemlerde tükenmeye yüz tuttuğu düşünülürse, deniz ülkesinin ne kadar önemli olduğu belki daha iyi anlaşılabilir. Örneğin; dünya ticaretinin yüzde 92’si deniz yolu ile yapılmakta. Sadece şu ana kadar elde edilen verilere göre; Kıbrıs’ın etrafında Türkiye’nin en az 100 yılına yetecek kadar doğal gaz ve petrol bulunmaktadır. Ayrıca; dünya yüzeyinin dörtte üçünün denizlerle kaplı olduğu düşünürsek, artık kaynaklar ve zenginlik denizlerde.
Zenginlik Kaynağı Denizler Paylaşılmakta
Bugünlerde çok sık duyduğunuz ve Yunanistan ile aramızda gerginliğe neden olan, hatta çatışmaya bile neden olabilecek Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) kavramı, 1982’de imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Çok basit olarak tanımlarsak MEB; kıyı devleti için sahilden itibaren 200 deniz millik (370 km) bir alanı kapsar. Kıyı devleti, bu alanda su yüzeyinden su katmanına, deniz tabanına kadar buralarda bulunan canlı ve cansız tüm ekonomik haklara sahiptir.
Devletler, denizlerden ekonomik olarak yararlanabilmek için kara ülkelerinin önünde bulunan zenginlik kaynağı denizleri paylaşmaktadırlar. MEB ise bu paylaşımın hukukileştirilmiş adıdır. MEB’ler her ne kadar sahillerden itibaren 200 mile kadar uzanabiliyor olsalar da bulunulan coğrafya, yan ve karşı sahil komşularınızın yakınlıkları nedeniyle bu alan daralabilir. Bu durumda yapılacak şey; komşularınızla bu alanları adaletli bir biçimde paylaşmaktır. Şu da unutulmamalıdır ki, hükümetlerin bu konudaki başlıca görevi; bu paylaşımda kendi ülkelerinin çıkarlarını arttırmak, kayıplarını ise en aza indirmektir.
Bu Sorun Bir Günde Ortaya Çıkmadı!
Gelelim güncel olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile yaşadığımız MEB ve sondaj sorununa. Bu sorun şimdi mi ortaya çıktı? Kesinlikle hayır! Bu durum; AKP hükümetinin iktidara geldiğinden beri sürdürdüğü aymazlığın, enerjisini boş ve ülkemizin çıkarına olmayan işlerde kullanmasının, bilim egemen kafalı ve nitelikli olmaması nedeni ile bu sorunu zaman içinde gündeme getiren asker ve sivil bürokratları düşman ve monşer olarak gören zihniyetinin bir ürünüdür.
Bugüne bir anda gelmedik. GKRY, MEB paylaşımı için Doğu Akdeniz’de Mısır ile 2003’de, Lübnan ile 2007’de, İsrail ile 2010’da antlaşma yaptı. Adamlar uyumadı ve çalıştı. Ayrıca iktidar; 2004 yılında GKRY’nin Kıbrıs Cumhuriyeti olarak adanın tümünü temsilen Avrupa Birliği’ne katılmasına ses çıkarmadı, çıkaramadı. Yani AKP hükümetleri duyarsız kaldı, “sıfır sorun politikası” deyip çıkarlarımızı korumasız bıraktı ama Mavi Vatan’ın koruyucuları olan denizcilere Gülen Cemaati ile birlikte kumpas kurup içeri attırdı ve FETÖ darbecilerinin önünü açtı!
Kıyasıya Mücadele var
İktidarın “Siyasal İslamcı” ideolojisinin ülkemizin menfaatleriyle örtüşmeyen öncelikleri ve nitelikten yoksun yapısı nedeniyle Mavi Vatan’ımıza sahip çıkamazken, tüm dünyada denizlerin paylaşımı için kıyasıya bir mücadele devam ediyor.
Danimarka, kendisinden 9 bin km uzaklıkta ve Kanada’nın yanı başında olan ve sadece 1,3 km² yüzölçümünde bulunan Hans Adasına sahip çıkıyor ve Kanada ile didişiyor. Güney Çin Denizi’nde bulunan Huangyan Adacıkları için Çin ile Filipinler, Tayvan, Malezya ve Vietnam itiş kakış halinde. Doğu Çin Denizi’nde, 5 ada ve 3 kayacıktan oluşan Çin tarafından Diayou, Japonya tarafından Senkaku olarak adlandırılan adalar grubu için Çin ve Japonya çatışmaya bile evirilebilecek gerginlikler yaşıyor.
Mısır’ı Karşı Cepheye İktidar Gönderdi
Her devlet, kendi milletine katma değer yaratabilmek için taşına, toprağına, adasına ve kayacığına sahip çıkarken, anamızın ak sütü gibi bize helal ve her biri zenginlik kaynağı olan Ege’de bulunan ada, adacık veya kayacıklarımıza AKP hükümetleri sahip çıkmadı ve çıkanlara da düşmanlık etti!
Türkiye hala Doğu Akdeniz’de MEB sınırlarını ilan etmemiştir ve her geçen gün bu konuda zemin kaybediyoruz. MEB derhal ilan edilmelidir! Geçen ay Girit’te Yunanistan, GKRY ve Mısır arasında 6’ıncısı düzenlenen, Türkiye’yi MEB paylaşımında devre dışı bırakan, Doğu Akdeniz’deki her üç ülkenin enerji alanındaki işbirliğini Türkiye aleyhine geliştiren zirve gerçekleşmiştir. Mısır’ın Türkiye karşıtı cephe içinde bulunmasının en büyük nedeni; iktidarın ülkemiz çıkarlarını ve güvenliğini yok sayarak, Müslüman Kardeşler örgütüne gösterdiği aşk ve Mısır Devlet Başkanı Sisi’ye gösterdiği anlamsız düşmanlıktır.
İktidar Görevini Yapmamıştır
Ayrıca Yunanistan ve GKRY, Türkiye ile olan MEB sorununun diğer sorunlarda olduğu gibi; Türkiye-Yunanistan, Türkiye-GKRY sorunu olarak değil, Türkiye-AB sorunu olarak değerlendirilmesine çalışmaktadır. Türkiye bu konuda zaman ve zemin kaybettikçe, Yunanistan ve GKRY bu amacına her geçen gün daha fazla yaklaşmaktadır.
Bir ülkeyi yönetenlerin en önemli görevi; ülkesinin ve yurttaşlarının güvenliğini sağlamak, her türlü çıkar ve menfaatlerini arttırmak, olabilecek kayıplarını da en aza indirmek ve halkına refah sağlamaktır. İktidar bu görevini yapmamış, yapamamış ve yapmamakta ısrar etmektedir.
Sevgili sınıf arkadaşım Vural Çavuşoğlu’nun gerçek olaylardan esinlenilerek kurgulanmış olan ve bir sinema filmi senaryosundan romana uyarlanarak okuyuculara sunulan “Enkaz” adlı yeni romanını okumanızı tavsiye ederim.
Türker Ertürk