Sorunsuz insan ve sorunsuz ülke olmaz. Önemli olan; sorunlarınızı çözüyor olmanız, zaman içinde farklı sorunlar ile karşılaşıyor olsanız bile sorun stoğunuzun sorun çözme yeteneğinizin ötesinde artmıyor ve kontrol edilebiliyor olmasıdır.
Bugün ülkemizi yöneten iktidar iradesi, 2002’de görevi devraldığında da Türkiye’nin sorunları vardı. Bu sorunların bir çoğunu tarihten miras almıştı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, yıkılan ve enkaz haline gelen Osmanlı’nın külleri üzerine kurulmuştu. Çok etnik yapılı ve çok dinli olan ve uçsuz bucaksız topraklara yayılan Osmanlı’nın yıkılmasının esas nedeni; çağın gerisinde kalması, akılcı ve bilimsel düşünce dönemine geçememesi ve dolayısıyla sorunlarını çözme yeteneğini geliştirememesiydi.
Alınması Gereken Kafa Yapısıydı
Dış güçler, Haçlılar, bitmez tükenmez savaşlar, üretememek, yarı sömürge haline gelmek, coğrafi keşifler nedeniyle İpek ve Baharat Yollarının eski önemini kaybetmesi Osmanlı’nın yıkılışında görünen nedenlerdi.
Osmanlı, özellikle askeri alanda her cephede dayak yiyince geri kaldığını anladı ama gerçek nedenini anlamadı. Batı’nın ürettiklerini alarak geri kalmışlıktan kurtulacağını sandı. Halbuki; yapılması gereken o üretimi ve başarıyı sağlayan kafa yapısının alınmasıydı.
Atatürk’ün Teşhisi Doğruydu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk durumu kavramış ve doğru teşhisini yapmıştı. Bu nedenle Cumhuriyeti kurar kurmaz, Aydınlanma Devrimlerine başladı. Amaç; üretimi, başarıyı ve refahı sağlayacak, devletin ve toplumun problem çözme yeteneğini arttıracak çağdaş kafa yapısını inşa etmekti. Bunun yolu akılcı ve bilimsel düşünce sistemine geçmiş, bilimi yaşamda tek yol gösterici olarak benimsemiş ve eleştirel akla sahip toplumun yaratılmasından geçiyordu.
Bu konuda çok mesafe kat edildi. Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimleri ile adeta toplum olarak kuantum sıçraması yapmıştık ama muasır medeniyetler seviyesine henüz erişememiştik. Kat edebildiğimiz mesafe kadar çağdaş olmayan dünyadan ilerde, kat edemediğimiz mesafe kadar çağdaş dünyadan gerideydik.
Bu Kafanın Sorun Çözme Kapasitesi Düşük
2002’de “Ben değiştim” diyerek halkı kandıran ve emperyalizmi arkasına alarak iktidara gelen irade, Osmanlı’nın yıkılarak enkaz haline gelmesinden sorumlu olan çağdışı zihniyete sahipti. Yani akli, bilimsel ve sorgulayıcı kafa yapısına sahip değildi. Biat, itaat ve kıraat (ezber) kültürüne sahiptiler. Bu kafa yapısının sorun çözme kapasitesi çok ama çok düşüktür.
2002’den bu yana, ülkemizin hiçbir sorununu çözmedikleri gibi katmerleştirdiler ve yeni yeni sorunlar başımıza açtılar. Sorunlar yumağımız büyüdükçe büyüdü! Bu kafa yapısı, iyi niyetli de olsa sorun çözemez.
Devirmedikleri, Batırmadıkları Kalmadı
Bakınız; iktidardakiler ilk geldiklerinde, tarihi derinlikleri olmadığı için “Komşularla sıfır sorun” dediler. Değil bir komşumuz, aramızın iyi olduğu hiçbir ülke kalmadı. Sonra utanmadan ve sıkılmadan “Değerli yalnızlık” dediler. Hele hele dış politikada devirmedikleri çam, batırmadıkları gemi ve mahvetmedikleri çuvallarla incir kalmadı.
Türkiye’yi yöneten ve felakete sürükleyen iktidar iradesinin ülkemizin problemlerini çözemediği gibi, yeni problem alanları üreterek, problemlerimize problem kattığına yönelik bir araba yükü örnek vermek mümkün. Yerimiz kısıtlı olduğu için bugün sadece üç örnek vermekle yetineceğiz.
Bulgaristan
Bulgaristan nüfusunun yüzde 10’dan fazlası Türk ve Müslüman. Bulgaristan’da çok partili düzene geçildiğinden beri yapılan seçimlerde Türklerin partisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketi seçimlerden genellikle üçüncü parti olarak çıkıyor, hükümet ortağı oluyor ve kabineye bakan bile oluyordu. Hak ve Özgürlükler Hareketi, laik dünya görüşüne sahipti ve asimilasyona karşıydı.
Türkiye’deki iktidar, “Siyasal İslamcı” ideolojiye ve “Yeni Osmanlıcı” hayale sahip olduğu için Hak ve Özgürlükler Hareketi’ne düşmandı. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin ve Müslümanların arasına nifak soktu, DOST adında bir parti kurdurdu ve geçtiğimiz Mart ayında yapılan seçimlerde Türkler bölündüğü için DOST Partisi baraj altı kaldı ve Hak ve Özgürlükler Hareketi ise üçüncü ve anahtar parti konumunu ve hükümete ortak olma avantajını kaybetti.
Daha da vahimi; Türk ve Müslüman düşmanlığı yapan ırkçı ve aşırı sağcı ATAKA ittifak yaparak oylarını ikiye katladı ve üçüncü parti durumuna geldi. Türkiye seçimlere müdahil olduğu için, Bulgaristan ile iyi olan ilişkilerimiz bozuldu. Sonuç olarak; Türkiye ile birlikte Bulgaristan’da yaşayan Türkler ve Müslümanlar da kaybetti.
Almanya
Geçtiğimiz Pazar günü, Almanya’da genel seçimler yapıldı. Başbakan Merkel’in partisi, dört yıl önceye göre yüzde 9 gerilese de birinci parti olarak çıktı. Seçim kampanyalarına Türkiye damgasını vurdu ama olumlu yönde değil, olumsuz yönde. Türkiye’deki iktidar iradesinin saçma sapan açıklamaları, diplomatik nezakete uymayan davranışları ve Alman seçimlerine müdahil olma çalışmaları meyvesini verdi. Aşırı sağcı, ırkçı, göçmen ve İslam karşıtı bir parti olan “Almanya için Alternatif” (AfD) yüzde 13,3 ile oylarını neredeyse üçe katlayarak, üçüncü parti oldu.
Bu sonuç, ister istemez Merkel’i yeni dönemde Türkiye’ye ve Almanya’da yaşayan göçmenlere karşı daha menfi bir tutuma itecek. Sonuç olarak; Türkiye ile birlikte Almanya’da yaşayan Türkler ve Müslümanlar da kaybetti.
Kuzey Irak
Geçen hafta Pazartesi günü Kuzey Irak’ta bağımsızlık referandumu vardı. Hedef, bölgenin statükosunu değiştirmek ve Kürt Devleti kurmaktı. Bu; Türkiye’nin ve bölgenin güvenliğine, bekasına ve huzuruna karşı açık bir tehdittir. İktidarın yaygarasına bakmayın. Referandumun yapılabilmiş olmasının baş sorumlusu, Türkiye’deki iktidardır.
Bağdat ve Şam merkezi hükümetlerine düşmanlık ederek, Kuzey Irak’ta ve Kuzey Suriye’de Türkmenlere ve Araplara yönelik etnik arındırmaya sessiz kalarak, Erbil’i Bağdat’tan koparacak organik ilişkilere girerek, Suriye’deki emperyalizmin vekalet savaşına destek vererek, Barzani ile aileden aileye akçeli ilişkilere girerek bu duruma gelindi. Önlem alamazlardı, çünkü kendileri zarar görürdü. Ayrıca, işlenen suçlar nedeniyle emperyalizmin ağır şantajı var. Sonuç olarak; Türkiye’yle birlikte bölgedeki Türkmenler ve Müslümanlar da kaybetti.