Bugün dünya; 11 Eylül 2001 saldırısının hemen ardından bir ay bile geçmeden Afganistan’a yapılan müdahale ve 2003’de ABD’nin Irak’ı işgali ile başlatılan III. Dünya Savaşı’nın içindedir. Bu savaş, her geçen gün küresel anlamda daha da yaygınlaşmaktadır.
Halen içinde bulunduğumuz III. Dünya Savaşı’nı, tarihte yaşanan 17 milyon insanın yaşamını kaybettiği I. Dünya Savaşı (1914-1918) ve 65 milyon insanın yaşamını kaybettiği II. Dünya Savaşı (1939-1945) ile karıştırmamak lazım. Eğer geçmişte yaşanan kalıplar içinde bir küresel savaş beklentisi içindeyseniz; çok beklersiniz! Artık I. ve II. Dünya Savaşları gibi savaşlar olmayacak!
Ateş ve Manevra Asli Unsur Değil
Artık savaşların karakteri, özellikleri, yapısı ve genetik kodları değişti. Günümüzün savaşlarında; çatışma ile barış, asker ile sivil, cephe ile emniyetli bölge, dost ile düşman kavramları arasındaki hatlar bulanık ve belirsizdir. Bu savaşlar tek merkezden yönetilmez, ateş ve manevra gücü asli unsur olmaktan tamamen çıkmıştır.
I.Dünya Savaşı’nda ölenlerin yüzde 95’i asker, yüzde 5’i sivildi. II. Dünya Savaşı’nda ölenlerin yüzde 33’ü asker, yüzde 67’si sivildi. Günümüzdeki savaşlarda ise kayıpların sadece yüzde 5’i asker, yüzde 95’i sivillerden meydana geliyor. Bu “asker-sivil” kayıp oranları bile savaşların karakterinin ve özelliklerinin nasıl değiştiğinin sayısız örneklerinden biridir.
Dördüncü Nesil Savaş
Uluslararası hukuk açısından Suriye, hiçbir ülkeyle savaş halinde değil. Hiçbir ülke Suriye’ye harp ilan etmedi! Ama Mart 2011’de başlatılan vekâlet savaşı ile Suriye’de taş taş üstünde bırakılmadı, 500 bin Suriyeli yaşamını kaybetti, ülke nüfusunun beşte üçü evini, barkını terk etmek zorunda kaldı ve göçe zorlandı. Sadece Türkiye’ye, bu ülkeden gelen 4 milyona yakın sığınmacı var.
Günümüzdeki bu savaş türü; “Dördüncü Nesil Savaş (Fourth Generation Warfare)” veya “Hibrit Savaş (Hybrid Warfare)” olarak adlandırılıyor. Devlete bağlı olmayan aktörler, terörizm, medya, hukuk, psikolojik harekât, zihin kontrolü, beyin yıkama, toplumsal mühendislik, ekonomik manipülasyonlar, Sivil Toplum Kuruluşları (STK), vekâleten savaştırılan güçler, hatta hedef ülkenin çeşitli yöntemlerle ele geçirilmiş siyasetçileri ve devlet adamları, özellikle 1990’lı yılların başından itibaren formülize edilen bu yeni nesil savaşın unsurlarıdır.
Esas Sorun Ne?
Her ikisine de ABD katılmış olsa da I.ve II. Dünya Savaşları; Avrupa merkezli güçlerin mücadelesi neticesinde başladı ve yayılarak küreselleşti. Hala devam eden ve şimdilik ne zaman biteceği kestirilemeyen III. Dünya Savaşı ise; Amerika, Avrupa ve Asya’da bulunan güçlerin mücadelesi şeklinde, küresel olarak devam etmektedir.
Bugün sorun III. Dünya Savaşı’nın çıkıp çıkmadığı, ne zaman çıkacağı tartışması değildir. Çünkü savaş zaten çıktı ve devam ediyor! Esas sorun; bu savaşın nükleer savaşa evirilip evirilmeyeceği, bu savaşın yıkıcı etkilerinden asgari zararla nasıl ülkemizi kurtaracağımız, küresel olarak savaşın nasıl bitirebileceği ve ülkesel olarak buna katkı yapıp yapamayacağımızdır!
Devam Eden Küresel Savaşın Belirtileri
Afganistan ve Irak müdahalesi, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Arap Baharı, Renkli Devrimler, rejim değişiklikleri, Yugoslavya’da, Türkiye’de, Libya’da, Mısır’da, Suriye’de, Yemen’de, Afrika’da yaşananlar, Asya-Pasifik bölgesindeki gerginlik, İran ve Kuzey Kore’nin “haydut devlet” ilan edilmesi; halen içinde bulunduğumuz III. Dünya Savaşı’nın anlamakta zorlanmayacağınızı değerlendirdiğim somut görüntülerinden sadece bazılarıdır.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından beri gerçekleşen askeri harcamaların en yüksek seviyeye ulaşması, ABD’nin başta Çin olmak üzere başlattığı ticaret savaşları, anormal olarak arttırılan gümrük tarifeleri, misillemeler, İran nükleer anlaşmasından tek taraflı çekilme, nükleer silah stoklarının modernize edilmesi, Avrupa devletlerinin silahlanmaya daha çok bütçe ayırması için zorlanması da küresel savaşın nasıl sürdüğünün en güncel göstergeleridir.
CHP Liderliği, Kolaylaştırıcı Görevini Yaptı
Evet, halen süren bu III. Dünya Savaşı’nda bölgemiz ve ülkemiz hedef olmuştur. Emperyalizm tarafından istenen elbiseyi Türkiye -iktidara rağmen- giymek istemeyince; 4 Temmuz 2003’de düğmeye basılmış, en büyük sorun olarak görülen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başına çuval geçirilerek rejim değişikliği operasyonu başlatılmış ve yaklaşık 15 yıl sonra geçtiğimiz ay, 24 Haziran 2018’de operasyon tamamlanarak, rejim değişikliği gerçekleştirilmiştir. Bu rejim değişikliği sürecine, CHP liderliğinin seçmenlerine ve tabanına rağmen direnmediği, mücadele etmediği ve kolaylaştırıcı görevi icra ettiğinin de altını çizelim.
Artık Türkiye Otokratik Bir Ülke Oldu!
Türkiye’deki rejim değişikliği; Renkli Devrimler gibi olmadı, uzun sürdü. Çünkü eksik de olsa Türkiye, parlamenter sisteme sahip, demokratik bir ülkeydi. Türkiye haricinde rejim değişikliği yapılmış ülkelerin ortak paydası; hepsi otokratik ülkelerdi ve tek adam tarafından yönetiliyordu. Şimdi, Türkiye de otokratik bir ülke oldu!
Esas tehlike de burada başlıyor! Bugüne kadar askeri müdahale yapılmış ve iç savaşa sürüklenmiş tüm ülkelerin ortak özelliği; otokratik ve tek adam tarafından yönetiliyor olmalarıydı!
İç Savaş Kapıda mı?
Anımsarsınız, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminden önce dış dünya basını “Darbe geliyor” diye yazıyordu ve geldi! Şimdi de “Türkiye kanlı bir hesaplaşmaya gidiyor ve iç savaş kapıda” diye yazıyorlar ve ekranlarda anlatıyorlar!
Ne diyorsunuz; bakanları yeni açıklanan iktidar iradesi bu öngörüyü geçersiz kılacak, halen bütün şiddeti ile devam eden III. Dünya Savaşı’ndan ülkemizi asgari zararla çıkarabilecek ve 16 yıldır yaptığı icraatlarıyla iflas ettirdikleri ekonomimizi kurtarabilecekmiş gibi gözüküyor mu?
Türker Ertürk