Sözlüklere göre, aforizma, özdeyiş veya vecize kelimesi derin duyguları mümkünse tek cümleyle anlatmaktır. Aforizmanın en iyi tanımını yine aforizmalarıyla ünlü Alman filozof Friedrich W. Nietzsche yapmış… “Tek isteğim başkalarının bir kitapta anlattıklarını on cümlede anlatabilmektir” demiş…
* * *
Edebiyatta en fazla atıf yapılan, tekrarlanan bir aforizma da Fransız yazar, denemeci, felsefeci Albert Camus’ya ait… Camus bir aforizmasında şöyle diyor; “17. Yüzyıl Matematik çağı, 18. Yüzyıl fizik çağı, 19. Yüzyıl biyoloji çağı ve 20. Yüzyıl korku çağıdır.” Korku bir bilim dalı değil… Öyleyse absürdizm (Saçma Felsefesi) ve varoluşçu akımın önde gelenlerinden Camus, bunu niye söylemiş… Çünkü 47 yaşında 1957’de bir trafik kazasında ölen Camus, insanların cinnet geçirdiği iki büyük dünya savaşının yaşandığı dönemin tanığı… İnsanların korkularını gözlemlemiş…
* * *
Diğer siyasi gelişmeleri bir yana bırakırsak 21. Yüzyıl da “Korku çağı” olmaya devam ediyor… Avrupa’da da özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılması, Doğu Bloku’nun çökmesinden sonra Müslümanlar’a karşı korku gözleniyor… Komünizm’in yerini İslamiyet’in aldığı savunuluyor… Bu korku 11 Eylül 2001’den sonra iyice yükseldi… İslamiyet terörle birlikte anılmaya başladı. İslamiyet’e ve Müslümanlar’a karşı önyargılı bir tutumdan kaynaklanan ve irrasyonal korku “İslamofobi” olarak adlandırılıyor…
* * *
“İslamofobi”nin ağırlıklı olarak yaşandığı Avrupa ülkelerinden biri de Fransa… Fransa’da 3,5-4 milyona yakın Müslüman olduğundan hareket ediliyor… Yani ülke nüfusunun yüzde 7-8’i civarında… Bunlar ağırlıklı olarak Cezayir, Fas ve Tunus’tan gelenler… 400 bin kadar da Türkiye’den gelen var… Fransa, Müslümanlıkla ilk kez sekizinci asırda Endülüs kültürüyle ve İspanya üzerinden gelen Müslüman orduları dolayısıyla tanışmış… Napolyon’un Mısır seferi, ardından Magrip ülkeleriyle bu tanışıklık devam etmiş ama asıl ağırlık savaş sonrası göçmen akınıyla olmuş…
* * *
Fransa kamuoyu, bir aydır Fransız sağcı gazeteci –yazar Eric Zemmour’un “Bir kargaşa, kaos, içsavaş çıkmadan beş milyon Müslüman’ın Fransa’dan deport (sürülmesi) edilmesini” isteyen sözlerini tartışırken, Çarşamba (7 Ocak ) piyasaya çıkacak yeni bir roman tartışmalara benzin dökeceğe benziyor…
* * *
Kitapları çok satan ve kitapları yabancı dillerde en çok yayımlanan Goncourt ödüllü Fransız yazar Michel Houellebecq’in altıncı romanı piyasaya çıkıyor… Adı Türkçe’de “Boyun eğmek”, “İtaat” veya “Teslimiyet” anlamına gelen “Soumission”… (Flammarion Yayınevi, ISBN: 978-2081354807, 320 Sayfa, 32,90 Euro ) Fransa’nın İslam devletine dönüşmesini anlatan romanın konusu özetle şöyle; Yıl 2022.. Yapılacak seçim öncesi aşırı sağcı Ulusal Cephe kamuoyu yoklamalarında birinci partidir. Fakat partinin lideri Marie Le Pen’in iktidara gelmesini engellemek isteyen merkez sol ve sağ partiler, ikinci turda Müslüman Kardeşler Partisi’ni desteklerler. Müslüman Kardeşler, iktidara gelir. Bu partinin lideri Muhammed Ben Abbas devlet başkanı olur… Başbakanlığa ise gerçek bir siyasetçi Fransa Demokrasi Birliği’nden (UDF) François Bayrou getirilir. Sorbonne Üniversitesi’nin adı Sorbonne Müslüman Üniversitesi olur… Romanda, tüm gelişmeler genç kadınlara zaafları olan 44 yaşındaki edebiyat profesörü Francois tarafından anlatılıyor.
* * *
Roman daha raflarda yerini almadan tartışmalar günlerdir sürüyor… Aşırı sağcıların alkışladığı romanı, iktidardaki sosyalist partililer tepki gösteriyor, ayrımcı, hatta ırkçı olarak niteliyorlar. Alman gazeteleri de romana ve tartışmalara “Paris’in üzerine doğan hilal” başlığıyla geniş yer veriyorlar… Hemen gelecek hafta (15 Ocak) “Unterwerfung” adıyla romanın Almanca tercümesi de yayınlanacak… (DuMont Yayınevi, ISBN: 978-3832197957, 280 Sayfa, 22,90 Euro)
* * *
Houellebecq, provakasyon konusunda mimli biri… 2001’de Platform romanının yayınlanması dolayısıyla Lire edebiyat dergisinde yayınlanan röportajında “Tek bir Allah’ın varlığına inanmak ahmaklık, başka bir kelime bulamıyorum. Ve en salak din ise, kabul edelim ki Müslümanlık… İncil, en azından güzel bir kitap, çünkü edebi bir yeteneği var… En azından bu yüzden birazcık olsun affedilebilirler” demişti… Bu sözleriyle dünya çapında tepkilere neden Houllebecq, Müslüman örgütleri tarafından şikayet edilmişti. Ancak mahkemede Müslümanlar’dan nefret etmediğini, dinleri hor gördüğünü, Hıristiyanlık ve Yahudilik de dahil tüm dinlerin ‘nefret dolu metinler’ üzerine olduğunu söyleyerek beraat etmişti.
* * *
Türkiye’de Can Yayınları’ndan “Temel Parçacıklar”, “Harita ve Topraklar”, “Kuşatılmış Yaşamlar” isimli eserleri çıkan Houllebecq, 1958 yılında Réunion Adaları’nda doğmuş… Asıl adı Michel Thomas… Babası dağcı, annesi anestezi hekimi… Anne ve babası ayrıldığı için altı yaşına kadar Cezayir’de anneannesinin yanında kalmış. Ardından Fransa’daki babannesine verilmiş. Yazı hayatında kullandığı Houellebecq soyadı da babannesinin kızlık soyadı… Paris’te Ziraat Mühendisliği tahsili yapmış…
* * *
“Müslümanları Fransa’dan sürelim” diyen sağcı yazar-gazeteci Eric Zemmour, Cezayir’den Fransa’ya 1950’lilerde göç eden bir Yahudi aileye mensup… Geçen yıl 1 Ekim’de piyasaya çıkan “Fransız tipi intihar – Fransa’yı gerileten kırk yıl” (Le suicide français – ces quarante annees qui ont defait la france) kitabı 100 kitaplık bestseller listesinde bu hafta 16. sıraya yükseldi. Kitapta Fransa’nın göçmenler, feminizm, homoseksüelizm gibi şeyler yüzünden kendini yok ettiği öne sürülüyor.
* * *
“Ve en salak din ise, kabul edelim ki Müslümanlık” diyen Michel Houllebecq de Réunion Adaları’nda doğmuş… Çocukluğun bir bölümü Cezayir’de geçmiş… Yazdığı romanda Fransa’nın İslam devletine dönüşmesini konu ediniyor. Yayınevi’nin verdiği bilgiye göre, 150 bin baskıyla Çarşamba günü Fransa’da, hemen ardından Almanya’da piyasaya çıkıyor. Bestseller listesinde derhal üst sıralara yükselmesi bekleniyor.
* * *
Bu iki yazarın arasındaki veya bunun gibi ilginç benzerlikleri veya tesadüfleri araştırmak sosyologların görev alanına girer… Bunlar “popüler olmak için her yolu mübah sayan” bir düşüncenin eserleri mi yoksa bilinçaltı bazı duyguların ortaya çıkması mı veya “Bunlar birer roman… Yazarlar sıra dışı insanlardır… Fazla kafamıza takmayalım” mı demeliyiz bilemiyorum… Ben sosyolog değilim ama daha önce de yazmıştım… Biz Fransız Prof. Raphael Liogier’in uyarısına kulak verelim…
* * *
Fransa’da Aix-en-Provence Politik Araştırmalar ve Kamu Yönetimi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Prof. Raphael Liogier, din ve kültür üzerine tanınmış bir sosyolog… 2012’de Fransa’da yayınlanan “İslamlaşma Efsanesi – Kolektif bir anksiyete üzerine deneme “ ( Le Mythe de L’Islamisation-essai sur une obsession colective ) adlı kitabı Türkçe’ye çevrildi. (Epos Yayınları, ISBN : 9786054822027)
* * *
Prof. Liogier şöyle diyor: “2000’li yıllardan itibaren tartışmalara İslamlaşma kelimesi de girdi. Aşırı derecede artan Müslüman nüfusun Avrupa kültürünü yok edeceğini ileri süren hayali komplo artık giderek alışılan İslamafobiyi de geçiyor. Bu paranoid algı sadece bir avuç aşırıyla sınırlı kalsa pek bir rolü olmayabilir ama bugün geniş bir topluma yayılıyor, siyasetçilerin konuşmalarında, tanınmış yazarların analizlerinde de yer alıyor.”
Fransa’da yaşananlar bana göre uzun tahliller gerektiren gelişmeler… Bu yüzden Alman filozof Friedrich W. Nietzsche’nin işaret ettiği gibi on cümlede anlatmak mümkün değil…