Otto ve Rudolf Linnemann adlarını duydunuz mu… Eğer “vitray” olarak adlandırılan cam süsleme sanatı ile pek ilginiz yoksa, Bağdat Demiryolu’nun, Haydar Paşa Garı’nın tarihi ile ilgilenmiyorsanız duymamış olabilirsiniz. Ama bu yazıyı okuduktan sonra Almanya’da belli başlı yapıların, kiliselerin veya İstanbul’da Haydar Paşa Garı’nın önünden geçerken kafanızı bir kez kaldırıp pencerelere dikkatlice bakacağınızdan eminim.
Otto Linnemann, Almanya’da Frankfurt kentinin gurur duyduğu önemli vitray sanatçılarından… 26 Nisan 1876’da Frankfurt’ta doğmuş, 9 Aralık 1961’de yine Frankfurt’ta hayata gözlerini yummuş. Mezarı, Frankfurt’ta filozoflar Theodor Adorno, Arthur Schopenhauer, Alzheimer hastalığını keşfeden Dr. Alois Alzheimer gibi Frankfurtlu diğer ünlü şahsiyetlerin mezarlarının bulunduğu Merkez Mezarlığı’nda…
Babası dönemin en önemli vitray sanatçısı, anıt ressamı Prof. Alexander Linnemann… Cam süsleme sanatını babasının Frankfurt’un Bornheim semtindeki atölyesinde, kendisinden iki yaş büyük ağabeyi Rudolf ile birlikte öğrenir. Daha sonra Düsseldorf’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde Arthur Kampf, Peter Janssen, Eduard von Gebhardt gibi dönemin ünlü sanatçılarının yanında yetişir. Beraber birçok eser meydana getirdikleri ağabeyi içmimar, ve vitray sanatçısıdır… Ağabey Rudolf Linnemann, 1916’da Birinci Dünya Savaşı’nda Kuzey Fransa’da cephede ölür.
Otto Linnemann’nın hocalarından Prof. Arthur Kampf ise daha sonra Atatürk’ün üç tablosunu yapacak olan ressamdır. Tarihi tablolar yapan ünlü ressam August Kampf’ın oğludur. Veliaht Prens Vahdettin ile 1917 yılı sonunda Almanya’yı ziyaret eden Atatürk, Berlin’de müzeleri gezer. Askeri Müze’de Arthur Kampf’ın tarihi tablolarını görüp beğenir. Arthur Kampf 1921 yılı Aralık ayında Maarif Vekaleti’nce davet edilir. Beraberinde Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nden öğrencisi 24 yaşındaki Fikret Mualla vardır. Arthur Kampf, Berlin’de ressam Hale Asaf’ın da hocasıdır. Arthur Kampf, Çankaya’da Atatürk’ün mareşal üniformasıyla biri ayakta, diğeri at üstünde boy resimleriyle, Türk bayrağı önünde sivil bir portresini yapar. Kampf’ın tabloları fizik açısından orantısızlık nedeniyle daha sonra eleştirilere uğrar. Prof. Arthur Kampf, 1933’te Hitler’in iktidara gelmesiyle NSDAP Partisi’ne katılır. Almanya’daki tabloları da savaşta ya tahrip olur ya da kaybolur.
Otto ve Rudolf Linnemann’ın Haydar Paşa Garı ile ilişkisi ise Frankfurtlu mimar Hellmuth Cuno aracılığıyla olur. Haydar Paşa Garı şüphesiz 18. Yüzyıl’ın en önemli mimari başyapıtlarından, Türkiye’nin kültür taşlarından biridir. Yapımı ve işletme hakkı Sultan II. Abdülhamit tarafından Alman Deutsche Bank’a verilen ünlü Bağdat Demiryolu’nun başlangıç noktasıdır. Aslında 4 Mart 1889’da Konstantinopel’de “Anadolu Demiryolları Şirketi” adıyla kurulan şirket Konya’ya kadar demiryolu hattını yapıp işletir. Demiryolunun daha sonra Bağdat’a doğru uzatılmasına karar verilir ve böylece ünlü “Bağdat Demiryolu” adını alır.
Almanlar bir yandan demiryolunu yapar, bir taraftan biten hatları işletir. Ne varki çıkış noktası Haydar Paşa’da 1872’de yapılan, 1896 depreminden sonra tekrar inşa edilen iki katlı küçük istasyon binası dar gelir. Bunun üzerine 1906’da Haydar Paşa’da ihtişamlı bir gar binasının inşaatına başlanır. 19 Ağustos 1908’de kısmen hizmete girer ama inşaat sürerken yangın çıkar. Neyseki tahribat giderilip 4 Kasım 1909’da tören yapılır. Törende Sultan Reşat’ı, başyaveri Hurşit Paşa temsil eder.
Binanın planını Frankfurtlu mimar Hellmuth Cuno çizer. Asıl adı Hellmuth Julius Robert Cuno’dur. 1905’ten 1914’de kadar İstanbul’da Moda’da ikamet eder. Beş çocuğundan üçü İstanbul doğumludur. 5 Mayıs 1951’da Frankfurt’ta ölen Cuno’nun mezarı da Prof. Linnemann’ın mezarının bulunduğu Frankfurt Merkez Mezarlığı’ndadır. Mimar Cuno, Bağdat’a kadar demiryollarını, yollardaki istasyonları ve Haydar Paşa Garı’nı yapan Frankfurtlu Philipp Holzmann firmasının baş mimarıdır. Bağdat Demiryolu Şirketi’nin genel müdürü ise Bavyeralı hukukçu Otto Ritter von Kühlmann’dır.
Yeni Rönesans stilinde yapılan ve dünyada eşi, benzeri olmayan, üç tarafı denizle çevrili “yalı istasyon”un pencere süslemeleri için Mimar Cuno tarafından Frankfurt’taki Linnemann’ların atölyesine sipariş verilir. Baba Linnemann 1902’de ölünce iki kardeş atölyeyi devralmıştır. Sanatçı Linnemann, ağabeyi Rudolf ile birlikte Bornheim’deki atölyelerinde pencereleri hazırlayıp İstanbul’a gönderirler. Ancak vitrayların Haydar Paşa garındaki pencerelere yerleştirilmesi konusunda detaylı bilgi yoktur. Otto veya Rudolf’un veya her ikisinin birlikte mi İstanbul’a gittikleri konusu bugüne kadar açıklığa kavuşmayan bir konu… İki kardeş, İstanbul’da dönemin Alman Büyükelçiliği’ndeki şapelin pencere süslemelerini de yapıp gönderirler…
Haydar Paşa, İstanbul konusunu Frankfurt’ta Otto Linnemann’ın torunu Alexander Linnemann ile görüştüm. Bir zamanlar tarihi atölyenin bulunduğu evde ikamet eden torun Alexander Linnemann, dedesinden kalan evrakları, çizimleri ve diğer belgeleri “Linnemann Arşivi”nde toplamış. Birçok evrak savaşta yok olmuş. Arşivde İstanbul’a ait maalesef belge yok… Berlin Teknik Üniversitesi’nde Bettina Schüpke “Frankfurt’ta Alexander, Rudolf ve Otto Linnemann Vitray Atölyesi – 1889-1955” konusunda bir doktora tezi hazırlıyor. Linnemann Arşivi’ni de yöneten Bayan Schüpke ile de Haydar Paşa konusunu konuştuk. O da aramış ama arşivdeki belgeler arasında İstanbul’a ait belge bulamadığını söyledi.
Otto ve Rudolf Linnemann kardeşlerin tüm eserlerini burada yazmak tabiki mümkün değil… Ama en azından Frankfurt ve civarında yaşayanlar Matthäus, Weißfrauen, Peter Neue Nikolai Kiliseleri, Frankfurt Katedrali, Wiesbaden’de Luther Kilisesi, Mainz’de Johannis Kilisesi, Mainz Katedrali, Kopenhag’da Petri Kilisesi, Hollanda’da Groningen Üniversitesi gibi yapıların önünden geçerken pencerelerine bakarlarsa iyi olur. İstanbulda yaşayanlar da Haydar Paşa Garı’ndaki kurşun vitrayları bir de bu gözle bakarlarsa daha iyi olur sanırım.
Türkiye’de Yüksek Hızlı Tren projesi çerçevesinde devre dışı kalan, akıbeti konusunda büyük tartışmalar yaşanan Haydar Paşa Garı’nın elden geçirilip aslına uygun restorasyondan geçirileceği söyleniyor. 1917’da sabotaj, 1979’da tanker patlaması ve 2010’da çatı yangını gibi tehlikeler atlatan muhteşem yapının elden geçirilip aslına uygun korunması sadece Türkiye’ye değil, dünya kültür tarihine katkı olacağından kimsenin kuşkusu yok sanırım…
2-5 Ekim 2016 günleri İstanbul’da “Avrupa ve Uzak Doğu arasındaki demiryolunun tarihi ve geleceği – Bağdat Demiryolu’ndan Yeni İpek Yolu’na” konferansı yapılacak. Çin’in “Tarihi İpek Yolu”nu canlandırma çabaları çerçevesindeki konferansa Haydar Paşa Garı’nın ev sahipliği yapacağı söyleniyor. TCDD ve Uluslar arası Demiryolları Birliği’nin (UIC) desteklediği konferansı Uluslararası Demiryolu Tarihi Birliği (IRHA) düzenleyecek. Frankfurt Johann Wolfgang von Goethe Üniversitesi’nden Prof. Ralf Roth’un yönetimindeki konferans Haydar Paşa’yı bir asır sonra bir kez daha tarih sahnesine çıkaracak.
Hazırladığım bir kitap için Haydar Paşa Garı’nın Almanya’daki orijinal planlarını incelemiştim. Dünya mimarlık tarihinin ender başyapıtlarından biri olan gardaki vitraylarla ilgili belgelerin olmayışı tabiiki Türkiye’nin kültür tarihi arşivi açısından üzücü. Ama bu yazı ile en azından yüz yılı aşkın bir süre sonra bile olsa benim de uzun yıllardır yaşadığım kent olan Frankfurtlu biri olarak aynı kentten “Otto ve Rudolf Linnemann” kardeşleri anıp kendilerine teşekkür etmiş olalım.