Sinemacılık eğitimine başlayanlara hemen şu öğretilir… Bir filmi ikinci kez izlemek aslında ilk kez izlemektir. Bir filmin kurgusunu anlayabilmek için sonunu da bilmek gerekir çünkü… Bazı kitaplar da bu böyledir… İkinci kez okuruz. Kitabın metni değişmez, ama biz değişmişizdir… Daha önce o kitabı okuyan biz değilizdir… Algımız değişmiştir. Her yeni okuma, yeni duygular yaratır, yeni anlamlar doğurur bizde…
* * *
İkinci kez okumak konusunda Alman filozof Arthur Schopenhauer’in uyarısı hep örnek gösterilir. 1819’da yayınlanan “İsteme ve Tasarım Olarak Dünya- ISBN : 9789759279141- Biblos Yayınevi -2005)” (Die Welt als Wille und Vorstellung) adlı eseri onun başyapıtı olarak görülür. Onun felsefi düşüncelerinin temeli olan birinci cildine ilaveten 1844’de yayınladığı ikinci cilt ise birinci cildin irdelemesidir.
* * *
Schopenhauer, ilk kitabına yazdığı önsözde kitabının iki kere okunmasını ister. Ona göre kitaptaki hiç bir parça ne ilk ne de sondur, her parça bütünü destekler, bütün de bu parçaları… Bu nedenle ilk okuma bütünü görmek için, ikinci okuma kitabı anlamak için gereklidir.
* * *
Ben de geçtiğimiz günlerde Liman von Sanders’in “Türkiye’de Beş Sene- “Bir Alman Paşasının Çanakkale ve Filistin Hatıraları-” (Yedi Tepe Yayınları Ekim 2006 ISBN: 975-6480-56-4) kitabını dört yıl aradan sonra ikinci kez okudum. Osmanlı Devleti’nin girdiği son savaşta, kritik cephelerde ordu komutanlığı yapan Liman von Sanders, Türkiye’de “Liman Paşa” olarak tanınır.
* * *
Liman Paşa, Osmanlı ile Almanya arasında imzalanan anlaşmayla Osmanlı Ordusu’nda reform için gönderilen askeri heyetin başkanı olarak 14 Aralık 1913’te gelir. Liman Paşa, önce 1. Kolordu Komutanlığı, ardından ordu genel müfettişliği yapar. Kısa bir süre sonra Birinci Dünya Savaşı patlar. Savaşın ilk üç yılı Çanakkale’deki 5. Ordu Komutanlığı yapar. 1917-1918 yıllarında ise Filistin ve Suriye cephesinde dördüncü, yedinci ve sekizinci orduların birleştirildiği Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı görevinde bulunur. Çanakkale, Filistin ve Suriye cephelerinde Osmanlı’nın kaderinde rol oynar.
* * *
Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 31 Ekim 1918’de Yıldırım Orduları Komutanlığı’nı Mustafa Kemal Paşa’ya devredip İstanbul’a döner. Alman askerlerin Almanya’ya dönüşünü organize ettikten sonra 29 Ocak 1919’da kendisi de bir gemiyle İstanbul’dan ayrılır. Ancak 3 Şubat’ta Malta’da ikmal sırasında savaş esiri olarak tutuklanır. 21 Ağustos’ta serbest bırakılınca Almanya’ya döner. Malta’da boş durmaz.. İşte hatıralarını içeren bu kitabı Malta’da yazmaya başlar ve 4 Eylül’de Almanya’ya dönünce tamamlar. 10 Ekim 1919’da emekliye ayrılan Alman Paşa hatıralarını 1920’de “Fünf Jahre Türkei” olarak Almanya’da yayınlar.
* * *
Asıl adı Otto Viktor Karl, soyadı da Liman olan Alman Paşa, bugün Polonya toprakları olan Pomeranya bölgesindeki Stolp (yeni adı Slupsk) kentinde 17 Şubat 1855’de doğmuş. 1874’de orduya katılan Liman Paşa, en son Kassel’deki 22 Tümen Komutanıymış. 1913 yılında kendisine asalet ünvanı verilmesi kararlaştırılmış. Bunun üzerine 1906’da ölen ilk karısı Amelie von Sanders’in soyadını alarak Liman von Sanders olmuş… 22 Ağustos 1929’da Münih’te ölen Alman Paşa, vasiyeti üzerine ilk karısının Darmstadt’taki mezarına defnedilmiş. Mezar taşında “Gelibolu Fatihi” (Der Sieger von Gallipoli) yazıyor. Çünkü Almanlar Çanakkale Savaşı’na yarımadanın adına atfen “Die Schlacht von Gallipoli” (Gelibolu Savaşı) diyor. İngilizce ise “Dardanelles Campaign” veya Gallipoli Campaign” ifadesi kullanılıyor.
* * *
Osmanlı Devleti’nin son yıllarında beş yıl ordu komutanlığı yapan bir kişinin hatıralarının önemsiz olduğunu söylenemez. Ama hatıraların subjektif olabileceğini unutmamak gerekir. Osmanlı Genelkurmayı Askeri Tarih Encümeni kitabı 1921 yılında tercüme edip yayınlarken açıklayıcı notlar, yorumlar da eklemiş zaten… Örneğin Encümen Başkanı Hüseyin Hüsnü Emin kitaba yazdığı önsözde şöyle diyor: “Liman’ın kendi şahitliğine ve bilgisine dayalı beyanatı ekseriyetle doğrudur. İşittiklerine ve şahsi düşüncelerine ait olanlar ise hatalıdır”
* * *
Bu kitabı ikinci kez okumanın sebebine gelince… Bu yıl Çanakkale Savaşları’nın 100. yıldönümü… Bu savaş, 28 Temmuz 1914’te başlayıp 11 Kasım 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı’nın cephelerinden biridir. Osmanlı orduları bu savaşta Makedonya, Galiçya, Romanya, Kafkasya, Kanal, Irak, Hicaz –Yemen, Mısır, Suriye-Filistin ve Çanakkale Cepheleri’nde İtilaf Devletleri’ne karşı savaştı. Çanakkale Cephesi, dünya tarihine geçen destansı bir savaştır. İlber Ortaylı, “Hiçbir ülkenin askerlik tarihinde neferinden albayına kadar şehit olan bir alay yoktur. Çanakkale Savaşı sırasında 57. Alay’da sancağı taşıyacak bir askerimiz bile kalmamıştır” diyor.
* * *
Sadece Çanakkale Savaşı üzerine yüzlerce kitap, makale, tez yazılmış… Gelecekte de yazılacak… Ben tarihçi değilim ama Birinci Dünya Savaşı üzerine okurken Osmanlı-Alman Askeri İttifakı’nı da gözden kaçırmamak gerekir… Bir tarafta doğrudan Kayser II. Wilhelm’e bağlı Liman Paşa, diğer tarafta Alman subayların etkisindeki Osmanlı Genelkurmayı, İstanbul’daki Alman Büyükelçiliği, Enver Paşa, Cemal Paşa, von Goltz Paşa… çekişmeler… entrikalar… Liman Paşa’nın hatıralarında çekişmelerin, entrikaların perde arkasını bir parça da olsa görmek mümkün…
* * *
Kitabın önsözünde Tarih Encümeni Başkanı Hüseyin Hüsnü Emir şöyle diyor; “Kanal seferlerimiz, Sarıkamış maceramız, Galiçya, Romanya ve Makedonya gösterişleriyle, Kafkas ve İran fütuhatımız hakkında Liman’ın acı eleştirileri sırf birer hakikattir. Bunların, layık oldukları ehemmiyetle, hafızalarımızda yer tutması gerekir.”
* * *
Hatıralar, tarihsel birer belge olmasa bile tarihe ışık tutarlar. 1947 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Fransız yazar Andre Paul Guillaume Gide, “Anı yazmak, ölümün elinden son anda bir şeyler kurtarmaktır” der… Biz Türkler “Söz uçar, yazı kalır” deriz ama pek anı yazmayız… Doğan Hızlan, bu konuda şöyle diyor; “Çok konuşan ama yazmayan bir toplumun üyelerinin; birikimlerini, deneyimlerini başkasına bırakmakta adeta genetik bir cimrilik taşıdıklarını seziyorum. Siyasetçilerin anı yazması güçtür, bilinciyle doğruyu yazmak istese de bilinçaltı onu yaptıklarını savunmaya çağırır. Sanatçıların, edebiyatçıların anılarında ise ego’nun egemenliğini fark etmemek mümkün değildir. İnsanların, hele önemli mevkilerde bulunmuş insanların, yaşadıkları döneme ait notları çok önemlidir. Anılarımızı yazalım.”
* * *
Liman Paşa’nın da hatıralarında mutlaka bilinçaltı savunma veya ego egemenliği vardır… Ama hatıralarının 112. sayfasında örneğin, “Anafartalar mıntıkasında toplanan bütün birliklerin komutasını, Arıburnu Cephesi’nin kuzeyindeki 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal Bey’e verdim. Kararlılık ve çalışkanlığına tamamen güveniyordum” diye de yazıyor. Paşanın hatıralarını okumakta yarar olduğuna inanıyorum… Çanakkale Savaşı, anısına dikilen abide kadar destansıdır. Her toplum tarih yapar; bazısının yaptığı tarih öbürlerini ve dünyanın gidişini etkiler. Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya Savaşı’nın kaderini, savaş sonundaki gelişmeleri etkileyen büyük olaylardandır. Bu yüzden 18 Mart’ta 100. yıldönümünü anacağımız Çanakkale Savaşı’nı bu yüzden her yönüyle detaylı bilmeliyiz…