Bir türlü demokratikleşemeyen, bir türlü normalleşemeyen bir ülkede kıvılcım olmak, aleve dönüşmek birden bire imkânsız… Yani ateş olsak yakacağımız yer belli.
Geleceğin beklenen değil, yapılan yaratılan bir şey olduğunu bildiğimiz halde bu böyle.
Attığımız her adım, geldiğimiz her nokta, emek vermemiz gereken bir yolun başlangıcı olduğunu bildiğimiz halde bu böyle
Öyleyse yüzümüzü germeden oturup düşüneceğiz. Gülümseyeceğiz önce… İnsanımıza kızıp gücenmekle olmaz. Onu ta baştan anlamamış oluruz çünkü. Halka “yüzde bilmem kaçı aptal,” “yok cellâdının aşığı” demek de işin kolayı.
“Gerçek zirve aşağılardadır!”
Nasıl bir dünya istiyorsak, öyle bir dünyaya uygun yaşamalıyız. İkiyüzlü, çifte standartlı bir yaşamla kendimiz kendimize inanmayız en başta. Yani işe kendimizden başlamalıyız.
Biz varsak başkaları da vardır. Hayat her yerdedir. Bir çiçek ben, bir çiçek sen, bir çiçek diğeri… Derken bakmışsınız koca bir çiçek bahçesi oluvermişiz. İstediğimiz de bu değil mi?
Kimseye tepeden bakmayan, kimseyi yok saymayan, özgürlüğünün kaynağını başkalarının özgür olması için verdiği mücadeleden alan bir anlayışı içselleştirip öne çıkardık mı, görün bakın nasıl yeniden yaratılırız.
Kendimizi tanımladık mı, mücadelemiz ete kemiğe bürünür; birilerine karşı olmaktan kurtulduk mu kendimiz bir şey oluruz.
Önce yeni bir hayatın, yeni bir insanlığın küçük küçük adacıkları, sonra koca bir kent, daha sonra koca bir ülke oluruz.
Bütün mesele bizde, bizim ne kadar olduğumuzda, ne kadar bilgili, ne kadar birikimli, ne kadar vicdanlı ve yaratıcı olduğumuzda… Öyle değil mi?
Bizler şimdiye kadar, bu ülkede ne kadar kazanım varsa onun içinde olduk, bütün bu kazanımlarda hapis yatmışlığımız, sürgünler yemişliğimiz, işkencelerden geçmişliğimiz var… Bunları da unutmamalıyız.
Biz bu toprakların soyundanız. Geleceğiyiz insanlığın… Umuduyuz tüm yok sayılanların, tüm ezilenlerin…
Bu yüzden birleştirici olmalıyız, bu yüzden kolaylaştırıcı olmalıyız… Bu yüzden farklılıklarımızdan beslenmeliyiz. Yolculuğumuz her düşünceden, her kültürden ve renkten bir çiçek tarlasına dönüşmüş bir dünyaya doğru… Sesimize ses katacak o kadar insan var ki yolumuzun üstünde…
Hayattan, halktan ve yaşadıklarımızdan öğreneceklerimiz bitmedi. Ahkâm kesme kolaylığına düşmemeliyiz kesinlikle. Biz hayatın öğrencileri değil miyiz? Biz birbirimizin okulu olacağız… Yurdu olacağız birbirimizin. Okuyacağız, öğreneceğiz, sorup sorgulayacağız.
Sonsuz o kadar da sonsuz değil. Bileceğiz bunu. Adil, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya yalnızca birkaç yıldız ötede… Ne var öyleyse!
Bugün bu bulunduğumuz nokta, hayatın bizi bıraktığı noktadır. Yolun başlangıcı da burasıdır. Buradan yürüyeceğiz. Ortak aklın insanı sıradanlaştırmasına izin vermeden yürüyeceğiz… Düşüne düşüne, düş kura kura… Birbirimizi seveceğiz ve birbirimize severek yol göstereceğiz.
İçi boş sloganları da sıyırıp atacağız dilimizden… Bilelim bunu, bizler gökyüzünü kuyunun ağzından ibaret sanan kurbağalardan değiliz. … Bu karanlığın sonu er geç gelecek. İçimizdeki aydınlığı yayacağız yeryüzüne… Korkunun boyunu geçeceğiz.