Yaklaşık dört haftadır, bütün dünya Korona Virüsü ile mücadele ediyor. Devletler vatandaşlarının zorda kalmaması için hergün yeni tedbirleri devreye sokuyor. Hükümetler demiyorum, devletler diyorum. Hükümetler, devletlerin kurum ve kuruluşları ile uyum içinde çalıştıkları sürece, vatandaşlarının refahını sağlar.
Türkiye Cumhuriyeti çok zor koşullarda kurulmş ve yoktan varolmuştur. Cumhuriyet`in ilk yıllarında başlayan 1929 ekonomik krizini iyi yöneten Cumhuriyet hükümeti, ülkenin krizden büyük yara almadan çıkmasını sağlamıştır. 29 Ekim 1923 de kurulan Cumhuriyet, 1950 senesinde çok partilı düzene geçmiştir. Yaklaşık 27 sene içerisinde onlarca fabrika, hastane, banka kurmuş, okullar veya üniversiteler açmış ve binlerce kilometre demiryolu veya karayolu inşaa etmiştir.
Sayın AKP Genel Başkanı ve AKP yönetici veya üyelerinin ikide bir, CEHAPE`nin bir dikili ağacı bu ülkede yok demelerinden, büyük üzüntü duyuyorum. Elinizi vicdanınıza koyun ve şu soruyu sorun:
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Anadolu topraklarında kaç fabrika, hastane, banka veya okul vardı? Osmanlı`nın parasını basacak Merkez Bankası dahi yoktu.
Neyse anlatmak istediğim Osmanlı`dan bize kalan miras değil. Ben, Cumhuriyet hükümeti ile muhalefet, STK veya muhalif belediyeler arasındaki sürtüşmenin, topluma kazandırdıkları veya kayıp ettirdiklerini anlatmak istiyorum. Mademki ülkede demokrasi var, ben olmadığını iddia ediyorum, o zaman iktidarlar seçim ile değişır.
Yaklaşık 25 senedir yönettikleri İstanbul ve Ankara belediyelerini kayıp etmek, tabi ki AKP`yi büyük şok etmiş ve ekonomik bir kayıp getirmiştir. Mademki bu belediyeleri kayıp ettiniz, o zaman oturun bir analizini yapın, neden kayıp ettik diye. Sizin başarısızlığınız veya zorla görevden uzaklaştırdığınız belediye başkanları, seçmende büyük bir hayal kırıklığı yarattığını hiç düşündünüzmü?
Korona Virüsü`nün insanlığı esir aldığı, işletmelerin veya diğer topluma hizmet veren kuruluşların kapalı olduğu bir ortamada, hükümet ile muhalif belediyelerinin kavga etmesi gerekiyormu?
Bu günlerde gündeme getirilmesine gerek yok iken, Diyanet İşleri Başkanı`nın eşcinseller veya dini nikahsız yaşayanların, Korona Virüsü`ne sebebiyet verdiğini söylemesi gerekiyormuydu?
Diyanet İşleri Başkanı tarafından zamansız yapılan bu açıklamaya, bazı baroların veya kadın örgütlerinin tepki göstermesine aşırı derecede tepki göstermeye gerek varmıydı, bence yoktu. Bu dünyada hiç kimse Allah`ın temsilcisi değildir.
Eğer politikacılar burunlarını sokmasalardı, iki kurumun açıklamalarının fikir özgürlüğü olarak değerlendirilecek ve bu kadar gündeme kalmıyacaktı. Politikacılar bundan dahi kendilerine bir pay çıkarmak istemişlerdir.
Bir anda herkes din adına fetvalar vermeye başladı. Bir çoğu kılıçları kuşandı, neredeyse önüne gelenin kafasını kesecek. MHP`nin Ordu Millet Vekili var, bazan kurt gibi uluyor, o Fatih Altaylı`yı tehtit etmiş. Fatih Altaylı`yı sevmem, fakat ona bu şekilde tehtit savrulmasınıda asla tasvip etmem.
Aynı tehtitler Özgür Özel`e yapılmakta. MHP Genel Sekreteri ülkücü gençlik gereğini yapar diyerek tehtit etmiş. AKP`li bir yazar bozuntusu var, oda Özgür Özel`e, eğer %53 oy alan Recep Tayyıp Erdoğan`a karşı darbe düzenleme girişiminde bulunulursa, seni cehenneme kadar kovalarız diyor. Bu yazar bozuntusuna diyorum ki, sen dünde FETÖ`yü ateşli şekilde savunuyordun. Bizde güzel atasözleri vardır, örneğin, „ısıracak köpek dişini göstermez“.
Sonuç olarak diyorum ki, belirttiğim konuşmalar, suçlamalar veya tehtitler bu ülkeye ve bugün darda olan insanlara bir fayda getirmez. Gelin hep birlikte el ele verelim ve bu ekonomik çöküntüden kurtulalım.
Aslında İslam barış, dayanışma, hoşgörü ve paylaşma üzerine inşa edilmiştir. Gelin bu kutsal ayda birilk, beraberlik ve dayanışma içerisinde olalım.
Bir afrikalı çocuğa sormuşlar:
Sen müslümanmısın yoksa hiristiyanmısın,?
Çocuk şöyle cevap vermiş: BEN AÇIM