14.2 C
Hamburg
Cumartesi, Mayıs 25, 2024

Uyum ve Demokrasi

nihatTürkçe   „Uyum“   sözcüğü   bir   kavram   olarak   „entegrasyon,   katılım, bütünleşme“   kavramlarının   içeriklerini  kapsayacak   anlamında kullanıldığında „asimilasyon, dışlama, eklemleme“ kavramlarının karşıtı olur. Bu kavram açıklamasından çıkarak denebilir ki, uyum iki ayrı yapının karşılıklı etkileşimi temelinde bir süreçtir. Karşılıklı etkileşimin çok boyutlu karmaşık ortamda en az sorunlu gerçekleşmesi özgürlük ikliminde eşitlik ilkesini gerekli kılar. Özgürlük ve  eşitlik savaşımı toplumların   uzun tarihsel   gelişmelerinin   ilkelerine   dönüşürken   çoğulcu   -dayanışmacı- katılımcı   içeriğiyle   yetkinleşerek   çağdaş   demokrasiyi   oluşturmuştur. Demokrasi bu bağlamda durağan değil devingendir.  Toplumların/ulusların yönetiminde   hem   sürekli  geliştirilen  araç ve hem de ulaşılmasına çalışılan  amaçtır demokrasi süreci. Bu sürecin öznesi de nesnesi de örgütlü toplumun bilinçli insanıdır.

Uyum zorla sağlanamaz, uyum çok boyutlu karşılıklı ilişkilerin gönüllülük temelinde, toplumsal/ulusal/kültürel süreçlerin sağlıklı yönlerinin birlikte gelişmesi, güçlünün belirlediği zayıfın yok edildiği değil, tersine yeni  bir yapılanmanın oluşmasıdır. Bu anlamda uyum bir nicel değişime uğrama değil, nitel bir gelişimdir. Biçimsel olarak yanyana birlitelik değil, özde birbirini  besleyen  daha   yetkin  bütünselliktir.  Bunların   gerçekleşmesi, güvenlikli   ortamda  özgür,  eşit, dayanışmacı,  çoğulcu ve  katılımcı demokrasinin çağdaş geliştiği toplumsal/ ulusal düzenlerde olasıdır.

Yukarıda  irdelenen  uyum  yetkin  kuramsal  bir  betimlemedir.  Somut uygulamada  bu  nitelikleri  ve  özellikleri  kazanırken   mutlaka  değişik sapmalar,  kaymalar,  farklılıklar  olacaktır.  Ancak  uyumun  gereği  ilkesel temelde bu kuramsal yetkinliğe yönelmek ve ona ulaşma eylemselliğidir.

Şimdi uyum sürecinin  gerçekleştiği coğrafyayı, tüm toplumsal/kültürel boyutlarını kapsayan sınırları içinde somutlayarak, Türkiye ve Almanya olarak kısaca  irdeleyelim: Türkiye’de ve Almanya’da demokrasinin durumu  nedir, hukuksal kural ve kurumlar nelerdir, nasıl işlerler, devletler bunu nasıl kurumsallaştırabilir ve bireyler  nasıl içselleştirebilir? Bu soruların yanıtları çok uzun ve karmaşık olmakla birlikte birkaç tümceyle özetlenebilir.

İnsanlar toplumsal yaşayan canlılar olarak   bir yerleşim yerine, yurda gereksinim duyarlar. Bu yurtla özdeşleşebileceği bir yurttaşlık bağı ve bilinci   hem  duygusal  hem  de  hukuksal  olarak  gerçekleşmelidir. Hukuksal  yön  bir  teknik  önkoşuldur,   ancak   kültürel   duygusal özdeşleşmeyle   bütünleşirse   anlam   kazanır.   Yurttaşlık   uzun   bir   sürede gelişir, bu nedenle hem var olandan kopmak   ve hem de yeniyi edinmek kolay gerçekleşmez.

Gelinen ülke Türkiye’nin demokratik yapısı, durumu önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Yaklaşık yüz yıllık demokratikleşme süreci kuralların içselleştirilememesi,  kurumlarının   yetersiz   ya da   iyi  işletilememesinden ötürü,   kişi   özgürlüğü,  insan hakları  evrensel  hukuk  nornlarına ulaşamamıştır. Vesayetci anlayış ve uygulama şu veya bu biçimde hep var olmuştur. Demokratik rejimlerin olmazsa olmazı, güçler ayrım ve hukuk devleti hep   sorunlu   işlemiştir,   biçimsel   kalmıştır.  Demokrasi özümlenemediği   için,   özgürlük   ve   eşitlik   bilinci   yeterli   düzeyde gelişmemiştir. Verilenle yetinen kaderci yaşam biçimi eğemendir toplumun geniş   kesimlerinde.   Özgürlük  ve  eşitlik   için   bilinçli   savaşım   yeterli yoğunlukta yaşanmamıştır. Cahillik, yoksulluk, dinsellik ortamında, geniş toplumsal   kesimlerin   insanları   akılcı   bilimsel   düşünme   ve   etkin   olma yollarını,   yöntemlerini   oluşturup   demokrasiyi   bir   yaşam   biçimine dönüştürememiştir. Ne politik erki ne de kendi  yaşamını özgürce  belirleme olanağına ulaşamamıştır. Çok yönlü ama çoğulcu olmayan bir gelişmenin/ ya da gelişmemenin içinde günü kurtarmakla uğraşmaktadır.

Almanya’da görece iyi  işleyen güçler ayrımı ve hukuk devleti söz konusu göçmenler olunca gerekli çözümü üretmekte sorunlarla karşılaşmakta, ya geç tanınan yurttaşlık hakkı, ya da sürekli „uyumsuz-asimilasyon, dışlama“ biçimindeki   zorlamalar, değil uyum sağlamayı, yaşam güvencesini bile riskli  duruma  (yalnız   2016   yılında   bilinen   1000’e   yakın   ırkçı   saldırı) sokmaktadır.   Toplumun   belirli   bölümünün Pegidalaşması ve   geniş kesimlerinin sanal, medyal manipülasyonla korku algısı bombardımanına tutulması, toplumsal barışı  bozarak, yabancı- göçmen kökenli insanların huzursuz   edilmesi   giderek   ivme   kazanmaktadır.   Yurttaşlık   duygusu özellikle „çifte yurttaşlık“ hakkının kaldırılma dayatmalarıyla zaten eğreti duran bu duyguyu iyiden iyiye örselenmekte eritmektedir.  Bu durumda, yaşam güvencesi zayıf, hukuksal/yasal hakların tam olmadığı ortamlarda sağlıklı bir uyumun gerçekleşmesini beklemek akla ve bilime terstir.

Almanya’da ve Türkiye’de, dün karşılıklı övgüler düzen erkteki politik kesimler, bugün   yergiler   sıralayarak  hangi  uyumu   bekliyorlar  bu insanlardan. Ya  dün yaptıkları  yanlış  ya da bugünkü yaptıkları. (Her ikisinin  de doğru  olamayabileceği olasılığı var.)

Toplumsal eşitlik, hukuksal çerçeve içinde özgür yurttaşların ekonomik, kültürel boyuttaki göreceli eşitliğiyle de doğru orantılı gelişir. Bu alanlarda eşitlik   duyguları,  ülkenin   enginliklerinde  katkı  ve pay  hakları  olan insanların, buna ulaşabilme olanaklarının sağlanması onları mutlu kılacak bütünlaşmeyi sağlayacaktır.

Bu   altyapılar  temelinde   insanların  bir  birey  bir  yurttaş  olarak  kendi yaşamlarını belirleme ve gerçekleştirme özgürlüğüne sahip olmaları onların yetki ve sorumluk dengelerini kurarak kişisel ve toplumsal mutluklarını artırarak uyumlarını sağlayacaktır.

Özgür bağımsız düşünmenin engeli Türkiye’ de yoksulluk-cahillik, medya, Almanya’da  ise tüketim-eğitimlilik-medyadır. Son dönemde yaşanan olaylara verilen ya da verilmeyen tepkiler bunun kanıtıdır.

Bu kısa irdeleme gösteriyor ki, uyum eğer asimilasyon değilse ancak demokrasinin   kurum   ve   kurallarıyla   işlediği   ülkelerde,   toplumlarda gerçekleşebilir. Demokrasinin olmadığı yerde uyum olmaz.

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

2 YORUMLAR

  1. Kısa makale ile iki toplum ve arada kalan insanların sorunları çok iyi anlatılmış.Gerçekçi vebilimsel tabiki evrensel ölçekte değerli bir yazı.Kutluyorum…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER

Uyum ve Demokrasi

nihatTürkçe   „Uyum“   sözcüğü   bir   kavram   olarak   „entegrasyon,   katılım, bütünleşme“   kavramlarının   içeriklerini  kapsayacak   anlamında kullanıldığında „asimilasyon, dışlama, eklemleme“ kavramlarının karşıtı olur. Bu kavram açıklamasından çıkarak denebilir ki, uyum iki ayrı yapının karşılıklı etkileşimi temelinde bir süreçtir. Karşılıklı etkileşimin çok boyutlu karmaşık ortamda en az sorunlu gerçekleşmesi özgürlük ikliminde eşitlik ilkesini gerekli kılar. Özgürlük ve  eşitlik savaşımı toplumların   uzun tarihsel   gelişmelerinin   ilkelerine   dönüşürken   çoğulcu   -dayanışmacı- katılımcı   içeriğiyle   yetkinleşerek   çağdaş   demokrasiyi   oluşturmuştur. Demokrasi bu bağlamda durağan değil devingendir.  Toplumların/ulusların yönetiminde   hem   sürekli  geliştirilen  araç ve hem de ulaşılmasına çalışılan  amaçtır demokrasi süreci. Bu sürecin öznesi de nesnesi de örgütlü toplumun bilinçli insanıdır.

Uyum zorla sağlanamaz, uyum çok boyutlu karşılıklı ilişkilerin gönüllülük temelinde, toplumsal/ulusal/kültürel süreçlerin sağlıklı yönlerinin birlikte gelişmesi, güçlünün belirlediği zayıfın yok edildiği değil, tersine yeni  bir yapılanmanın oluşmasıdır. Bu anlamda uyum bir nicel değişime uğrama değil, nitel bir gelişimdir. Biçimsel olarak yanyana birlitelik değil, özde birbirini  besleyen  daha   yetkin  bütünselliktir.  Bunların   gerçekleşmesi, güvenlikli   ortamda  özgür,  eşit, dayanışmacı,  çoğulcu ve  katılımcı demokrasinin çağdaş geliştiği toplumsal/ ulusal düzenlerde olasıdır.

Yukarıda  irdelenen  uyum  yetkin  kuramsal  bir  betimlemedir.  Somut uygulamada  bu  nitelikleri  ve  özellikleri  kazanırken   mutlaka  değişik sapmalar,  kaymalar,  farklılıklar  olacaktır.  Ancak  uyumun  gereği  ilkesel temelde bu kuramsal yetkinliğe yönelmek ve ona ulaşma eylemselliğidir.

Şimdi uyum sürecinin  gerçekleştiği coğrafyayı, tüm toplumsal/kültürel boyutlarını kapsayan sınırları içinde somutlayarak, Türkiye ve Almanya olarak kısaca  irdeleyelim: Türkiye’de ve Almanya’da demokrasinin durumu  nedir, hukuksal kural ve kurumlar nelerdir, nasıl işlerler, devletler bunu nasıl kurumsallaştırabilir ve bireyler  nasıl içselleştirebilir? Bu soruların yanıtları çok uzun ve karmaşık olmakla birlikte birkaç tümceyle özetlenebilir.

İnsanlar toplumsal yaşayan canlılar olarak   bir yerleşim yerine, yurda gereksinim duyarlar. Bu yurtla özdeşleşebileceği bir yurttaşlık bağı ve bilinci   hem  duygusal  hem  de  hukuksal  olarak  gerçekleşmelidir. Hukuksal  yön  bir  teknik  önkoşuldur,   ancak   kültürel   duygusal özdeşleşmeyle   bütünleşirse   anlam   kazanır.   Yurttaşlık   uzun   bir   sürede gelişir, bu nedenle hem var olandan kopmak   ve hem de yeniyi edinmek kolay gerçekleşmez.

Gelinen ülke Türkiye’nin demokratik yapısı, durumu önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Yaklaşık yüz yıllık demokratikleşme süreci kuralların içselleştirilememesi,  kurumlarının   yetersiz   ya da   iyi  işletilememesinden ötürü,   kişi   özgürlüğü,  insan hakları  evrensel  hukuk  nornlarına ulaşamamıştır. Vesayetci anlayış ve uygulama şu veya bu biçimde hep var olmuştur. Demokratik rejimlerin olmazsa olmazı, güçler ayrım ve hukuk devleti hep   sorunlu   işlemiştir,   biçimsel   kalmıştır.  Demokrasi özümlenemediği   için,   özgürlük   ve   eşitlik   bilinci   yeterli   düzeyde gelişmemiştir. Verilenle yetinen kaderci yaşam biçimi eğemendir toplumun geniş   kesimlerinde.   Özgürlük  ve  eşitlik   için   bilinçli   savaşım   yeterli yoğunlukta yaşanmamıştır. Cahillik, yoksulluk, dinsellik ortamında, geniş toplumsal   kesimlerin   insanları   akılcı   bilimsel   düşünme   ve   etkin   olma yollarını,   yöntemlerini   oluşturup   demokrasiyi   bir   yaşam   biçimine dönüştürememiştir. Ne politik erki ne de kendi  yaşamını özgürce  belirleme olanağına ulaşamamıştır. Çok yönlü ama çoğulcu olmayan bir gelişmenin/ ya da gelişmemenin içinde günü kurtarmakla uğraşmaktadır.

Almanya’da görece iyi  işleyen güçler ayrımı ve hukuk devleti söz konusu göçmenler olunca gerekli çözümü üretmekte sorunlarla karşılaşmakta, ya geç tanınan yurttaşlık hakkı, ya da sürekli „uyumsuz-asimilasyon, dışlama“ biçimindeki   zorlamalar, değil uyum sağlamayı, yaşam güvencesini bile riskli  duruma  (yalnız   2016   yılında   bilinen   1000’e   yakın   ırkçı   saldırı) sokmaktadır.   Toplumun   belirli   bölümünün Pegidalaşması ve   geniş kesimlerinin sanal, medyal manipülasyonla korku algısı bombardımanına tutulması, toplumsal barışı  bozarak, yabancı- göçmen kökenli insanların huzursuz   edilmesi   giderek   ivme   kazanmaktadır.   Yurttaşlık   duygusu özellikle „çifte yurttaşlık“ hakkının kaldırılma dayatmalarıyla zaten eğreti duran bu duyguyu iyiden iyiye örselenmekte eritmektedir.  Bu durumda, yaşam güvencesi zayıf, hukuksal/yasal hakların tam olmadığı ortamlarda sağlıklı bir uyumun gerçekleşmesini beklemek akla ve bilime terstir.

Almanya’da ve Türkiye’de, dün karşılıklı övgüler düzen erkteki politik kesimler, bugün   yergiler   sıralayarak  hangi  uyumu   bekliyorlar  bu insanlardan. Ya  dün yaptıkları  yanlış  ya da bugünkü yaptıkları. (Her ikisinin  de doğru  olamayabileceği olasılığı var.)

Toplumsal eşitlik, hukuksal çerçeve içinde özgür yurttaşların ekonomik, kültürel boyuttaki göreceli eşitliğiyle de doğru orantılı gelişir. Bu alanlarda eşitlik   duyguları,  ülkenin   enginliklerinde  katkı  ve pay  hakları  olan insanların, buna ulaşabilme olanaklarının sağlanması onları mutlu kılacak bütünlaşmeyi sağlayacaktır.

Bu   altyapılar  temelinde   insanların  bir  birey  bir  yurttaş  olarak  kendi yaşamlarını belirleme ve gerçekleştirme özgürlüğüne sahip olmaları onların yetki ve sorumluk dengelerini kurarak kişisel ve toplumsal mutluklarını artırarak uyumlarını sağlayacaktır.

Özgür bağımsız düşünmenin engeli Türkiye’ de yoksulluk-cahillik, medya, Almanya’da  ise tüketim-eğitimlilik-medyadır. Son dönemde yaşanan olaylara verilen ya da verilmeyen tepkiler bunun kanıtıdır.

Bu kısa irdeleme gösteriyor ki, uyum eğer asimilasyon değilse ancak demokrasinin   kurum   ve   kurallarıyla   işlediği   ülkelerde,   toplumlarda gerçekleşebilir. Demokrasinin olmadığı yerde uyum olmaz.

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

2 YORUMLAR

  1. Kısa makale ile iki toplum ve arada kalan insanların sorunları çok iyi anlatılmış.Gerçekçi vebilimsel tabiki evrensel ölçekte değerli bir yazı.Kutluyorum…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

- Advertisement -spot_img

İNSTAGRAM

SON HABERLER